Daha önce gruba yazdığım ” Çözümler ” başlıklı yazımda mesleğimizin kimi çalışma alanlarının o arada da serbest veteriner hekimliğin sorunlarına değinmiş ve çözüm önerilerimi sizlere iletmiştim. O yazımda, sorunları bir hayli karmaşık olan serbest veteriner hekimliğe ilişkin çözümlerin tümüne lafı fazla uzatmamak adına ayrıntılı biçimde değinememiştim. Bu nedenle ,okuduğunuz yazımda serbest veteriner hekimliğin gelişmesi bağlamında oluşturduğum bir önerimi sizlerle paylaşmak istedim.
Önceki yazımda da belirttiğim gibi Türkiye’de serbest veteriner hekimlik tüm meslek kamu oyunca onaylanmış, kuralları ve işleyiş biçimi önceden belirlenmiş, yasal alt yapısı kurulmuş bir projenin hayata geçirilmesi ile değil, 1980 askeri darbesinin sonucu oluşan serbest piyasa ekonomisi, liberalleşme, özelleştirme, devleti küçültme gibi kimi sosyal, siyasal ve ekonomik gelişmelerin doğal bir sonucu olarak kendiliğinden(spontane) ortaya çıkmıştır.Yine aynı dönemde, YÖK’ün kurulmasıyla birlikte sayıları ve kontenjanları artırılan fakültelerimizden yığınla mezun olan genç meslektaşlarımız, kamu kesiminin de istihdamı aniden kesmesi sonucu çaresiz kalmışlar ve tek çözümü serbest klinik açmakta bulmuşlardır. Bir anda Türkiye’nin her yerinde pıtrak gibi çoğalan klinikler o dönemde veteriner hekim odalarının ve bakanlığın bu konuya hazır olmaması nedeniyle yeterince denetlenememişler, herkesin kendi bildiğini okuduğu karmaşık bir sistemsizlik ortamı serbest veteriner hekimliğe egemen olmuştur. Her ne kadar sonraları serbest veteriner hekimliğin düzene sokulması amacıyla kimi çalışmalar yapılmışsa da temel sağlam olmadığından istenilen başarı bir türlü elde edilememiş ve meslektaşlarımızın grubumuzdaki tartışmalarından da kolaylıkla anlaşılacağı gibi sorunlar azalacağına büsbütün artmıştır.
Benim bu konudaki görüşüm kısaca şöyledir. Tek çalışan her serbest veteriner hekim bir klinik mekanı kiralıyor, bir arabaya sahip oluyor, bir sekreter tutuyor, bir bilgisayar, bir kaç suni tohumlama tankı ve bir çok veteriner aleti satın alıyor,biraz palazlandığında ise küçük çaplı da olsa bir teşhis laboratuarı kuruyor ve tüm bunlara ödediği paralar bütçesinde önemli bir yer tutuyor. Ayrıca tek başına çalışan her serbest veteriner hekim kedi-köpek,at, tavuk, koyun-keçi, sığır gibi değişik türlerde teşhis- tedavi, koruyucu aşılama, suni tohumlama gibi her biri de ayrı bir bilgi ve deneyim gerektiren veteriner hizmetlerini birden götürmeye çalışıyor. Dünya’nın gelişmiş hiç bir ülkesinde böylesi bir serbest veteriner hekimlik olgusunun olmadığını sanıyorum.Tek başına çalışan serbest veteriner hekim klinik boş kalmasın, hastalar kaçmasın diye karısı ve çocukları ile doğru dürüst bir tatil yapamıyor, hele işleri iyi ise hastaya gitmekten geceleri uyuyamıyor bile . Bu arada Allah korusun hastalandığında geliri azalıyor, belki de borca giriyor.
Tüm bu düşüncelerin ışığında çözüm olarak bir ilde yada ilçedeki kendilerine güvenen serbest veteriner hekimlerin bir araya gelip maddi varlıklarını, bilgi ve deneyimlerini, emeklerini birleştirerek poliklinik hizmeti sunabilecekleri oluşumlara yönelmelerini hatta şirketleşerek bu oluşuma tüzel kişilik kazandırmalarını öneriyorum. Bu modeli, 1987 de Bursa’da Oda Başkanı olarak görev yaptığım sırada pilot bölge seçtiğimiz Yenişehir’de gerçekleştirmeye çalışmış, ama ne yazık ki o dönemde serbest veteriner hekimliğin daha çok başında olduğumuz için başarılı olamamıştık. Şimdi yazıyı okuyan meslektaşlarımın kendi kendilerine hoca amma da hayalci, böyle bir şey mümkün olamaz dediklerini duyar gibiyim. Biraz övünmek gibi olacak ama geçmişte önerdiğim ve hayal olarak tanımlanan çoğu çözüm önerimin bugün gerçekleştiğini görmek beni sadece sevindiriyor. Bunlar arasında Sığır Suni Tohumlamasının Serbest Veteriner Hekimlerce Uygulanması, Organize Hayvancılık Bölgesi ve Ulusal Ürün Komitesi modellerini sayabilirim. Bunun en büyük kanıtı da yıllar önce yazdığım yazılardır (bakınız www.hazimgokcen.com). Yanlış anlaşılmasın bunları övünmek için değil başlangıçta hayal sanılan kimi düşüncelerin bir gün gelip gerçekleştiğini belirtmek için söylüyorum.
Önerdiğim modelde en az üç veteriner hekimin şirket temelinde birleşmesi ve her bir veteriner hekimin önceki deneyimlerine göre teşhis-tedavi, koruyucu aşılama ve suni tohumlama hizmetlerini kendi aralarında paylaşmaları gerekiyor. Bu modelin yararları şunlardır. Bir kere güçlerin ve deneyimlerin birleşmesi olumlu bir sinerji yaratacaktır. Ayrıca; klinik mekanı, araba, sekreter, bilgisayar donanımı , veteriner alet-malzemeleri konusunda üçte bir oranında tasarruf sağlanacaktır. Şirket olmak çoğu masrafın vergiden düşülmesini , devletin ihale ettiği kimi veteriner hizmetlerinin ve AB Projelerinin kazanılmasını kolaylaştıracaktır. Örneğin, Tarım Çerçeve Yasası’na göre hazırlanan bir yönetmelikte çiftçi eğitimi hizmetlerinin bakanlıkça şirketlere devredileceği hükmü vardır(bakınız www.tarim.gov.tr). Öte yandan görev bölüşümü yapıldığı için veteriner hekimlerin gönüllerince tatil yapmaları, sosyal ve kültürel etkinliklere daha fazla zaman ayırmaları, nöbetleşe çalışarak gece rahat uyuyabilmeleri ve hasta olduklarında gelirlerinin azalmaması sağlanmış olmaktadır.
Şimdi de akla gelmesi olası kimi soruları yanıtlamak istiyorum. Bunlardan ilki yıllarca birbirleri ile rekabet etmiş insanlar bir çatı altında nasıl birleşecek sorusudur. Her şeyden önce bu birleşme bir çıkar ortaklığı olacaktır. Nitekim pet klinikleri içerisinde bu tür birleşmelerin başarılı örneklerine sık rastlanmaktadır. Belki çiftlik hayvanı klinikleri arasında az da olsa bu tür örnekler bulunabilir ama asıl olan bu ortaklıkların belli bir sistematiğinin olması ve Türkiye genelinde yaygınlık kazanmasıdır. Kuşkusuz tüm veteriner hekimler bir anda birleşmeyecektir. Bu bir süreç olacak ve başlangıçta birleşebilenler öncülük yapacak, yararları görüldüğünde ve rekabet kızıştığında birleşmeler yaygınlaşacaktır. Kaldı ki günümüzde düşman devletler ve zıt görüşteki siyasi partiler bile zaman geliyor işbirliği yapmıyorlar mı? Diğer bir soru da acaba birleşince hasta sayımız ve gelirimiz azalar mı sorusudur. Kanımca birleşince hasta sayısı azalmaz, tam tersine artar. Çünkü, her ortak veteriner hekimin hastaları yeni oluşumda toplanacak, birleşme sonucu yetiştiriciye daha iyi hizmet sunulacağı ve olumlu bir sinerji yaratılacağı için hasta sayısı da artacaktır. Akla daha bir çok soru gelebilir ama asıl olan uygulama sırasında ortaya çıkacak olanlardır. Kuşkusuz bu model bir öneridir ve her öneri gibi tartışmaya açık olmalıdır. Eğer her öneri hayal ürünü olarak görülüp üzerinde durulmazsa kanımca gelişim ve değişimden söz edemeyiz.
Bu bağlamda son günlerde gelişen bir olguya da kısaca değinerek yazımı sonlandırmak istiyorum.Yaklaşık bir ay önce “bakanlık taşra örgütünün gelecekteki yapısı ve işlevleri” üzerine gruba gönderdiğim yazıda veteriner hizmetlerinin taşrada “Hayvancılık Havzaları” temelinde örgütlenmesi gerektiğini önermiştim. Daha üç gün önce sayın Tarım ve Köy İşleri Bakanımız verdiği bir demeçte tarımsal desteklemelerin bundan böyle havza bazında yapılacağını ve havzaların yakında Bakanlar Kurulu’nca saptanacağını belirtti. Şimdi bir hocası olarak kendisinden ricam , hazır tarım havzalarını saptarken hayvancılık havzalarına da karar vermeleri ve çıkacak yasada kamudaki taşra veteriner hekimlik hizmetlerini bu havzalar bazında örgütlemeleridir. Bu yazımı uzatmamak için Hayvancılık Havzaları konusunun ayrıntılarına ayrı bir yazıda değinmek istiyorum. Son olarak ise desteklemelerin ürüne göre verilmesinin çok üreten büyük ve entegre işletme sahibi zengin üreticiye daha çok yarayacağını, büyük çoğunluğu oluşturan küçük üreticiye ise hiç bir şey kazandırmayacağını belirtmek isterim. Oysa amaç, küçük yetiştiriciyi daha çok destekleyerek büyümelerini sağlamak olmalıdır.