Son günlerde mesleğimizin gündemini işgal eden kimi konularla ilgili görüş ve düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.Öncelikle demokratik bir yarış sonucunda seçilen T.V.H.B Merkez Konseyi üyelerini kutluyor ve önümüzdeki dönemde kendilerine üstün başarılar diliyorum. Bu arada, geçmiş dönemler gibi edilgen değil etken bir görev anlayışı içerisinde olmalarını arzu ediyorum. Çünkü mesleğimizin ve meslektaşlarımızın çözüm bekleyen yığınla sorunu olduğunu hepimiz biliyoruz. Bunlar arasında pıtırak gibi çoğalan Veteriner Fakültelerini, buna bağlı olarak gelişen Veteriner Hekimlerin kalite düşüklüğünü, serbest klinik hekimliğinin hala rayına oturmamış olmasını, ilaç satışının mesleğimizde yarattığı erozyonu, kamuda ve özel sektörde istihdamın geriliğini, yetkilendirilmiş veteriner hekimliğinin içler acısı durumunu, İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası ve Hijyen Yönetmeliğinden dışlanmışlığımızı, kamunun suni tohumlama projesi hazırlığı içinde olmasını, sınırlı da olsa hayvan ithalatının mesleğimize de yansıyan olumsuzluklarını, Bütünşehir Yasası ile mahalleye dönüştürülen köylerde tavukçuluktan sonra sığırcılığın da ortadan kaldırılarak meydanın makinalaşmış ve bu nedenle de daha az Veteriner Hekim istihdam eden Mega İşletmelere bırakılmak istenmesini sayabiliriz. Kuşkusuz bu sorunları daha da çoğaltabiliriz. Bu da yeni Merkez Konseyimizi çok çetin sorunların beklediğini ve işlerinin bir hayli zor gösteriyor. Bu sorunlar ancak bilimin ışığında, tüm paydaşların ve biz Veteriner Hekimlerin katkıları ile hazırlanıp Hukümete sunulacak çözüm paketleri, özeleştiri ve eleştiri kültürünün ön plana çıkarılması, mevcut iktidarın hoşuna gitmese de sorunların korkusuzca dile getirilmesi ve bence en önemlisi de bu sorunların toplumla paylaşılması adına ulusal medya gücünün harekete geçirilmesi ile çözümlenebilir. Aksi taktirde arada bir mektup yazmak ya da hukümetin hoşuna gidecek sözler söylemekle bu sorunların üstesinden gelinemez. Ben yeni dönemde de her zaman olduğu gibi deontolojik kurallar içinde kalmak koşuluyla eleştirilerimi ve önerilerimi söylemeye devam edeceğim.
Veteriner Hekimlere uzun süredir mahrum bırakıldıkları uzmanlık hakkının verilmesi son günlerin en çok tartışılan konusu oldu. Bu bağlamda kimi örgütlerimiz ve meslektaşlarımız gruplarda görüşlerini açıkladılar. Ben de bu hakkın elde edilmesinde katkısı bulunan tüm kişi ve kuruluşlara teşekkür ederim. Ancak ortada bir belirsizlik daha doğrusu uzmanlık eğitiminin altının doldurulamaması sorunu var. Kuşkusuz konu daha çok yeni olduğu için tüm bunları doğal karşılamak da gerekir. Ancak bu husus bizleri görüş açıklamaktan da vaz geçirmemeli. Uzmanlık konusu, Meclis’te yasalaşan Türkiye Sağlık Enstitüleri Kanunu’nun Tıp Hekimi ve Diş Hekimi gibi meslek mensuplarının uzmanlık düzenlemelerini içeren maddelerine Veteriner Hekimleri’nin de dahil edilmesiyle ortaya çıkmıştır. Şu anda bütün bilinen budur. Sağlık Enstütüleri deyince acaba bu bağlamda Veteriner Hekimliği Enstitüsü de kurulacak mı ya da uzmanlık eğitimi nerede yapılacak gibi konular ise şu anda bilinmezliğini korumaktadır. Kuşkusuz bu durum yasa gereği Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın çıkaracağı Yönetmelikle açığa kavuşturulacaktır. Ben bürokratik örgütlenmeden çok Uzmanlık Eğitiminin nasıl yapılması gerektiği konusu üzerinde durmak istiyorum Uzmanlık Türkiye’de çoğu zaman Yüksek Lisans ile eşdeğer görülmüş, hatta Yüksek Lisans yapanlara uzman unvanı bile verilmiştir. Oysa ikisi arasında çok büyük farklılıklar vardır. Bir kere Yüksek Lisans akademik bir olgu, Uzmanlık ise daha çok pratikle ilgili mesleki bir olgudur. Yani uzman aynı zanaatta olduğu gibi usta çırak ilişkisi bağlamında yetişmelidir. Yoksa Fakültelere gidip belli dersler aldıktan sonra bir de tez yapıp Yüksek Lisansı bitirmek gibi olmamalıdır. İlk önceleri Uzmanlık Sınavı Bakanlık tarafından, Fakültelerden gelen öğretim üyelerinin de katılımıyla oluşturulan jüriler tarafında yapılıyor ve kazananlar Bakanlığa bağlı Enstitüler ve Haralara tayin edilerek oralarda mevcut deneyimli uzmanların yanında yapılan paratik çalışmalar sonunda yetişiyorlar ve sonunda sınava girerek uzman oluyorlardı. Bu sistemde fakülteler sadece giriş ve bitiriş sınavlarında katkı sunuyorlardı. Daha sonra 1969 yılında Ankara Veteriner Fakültesine bağlı Hayvan Yetiştiriciliği ve Sağlık Bilimleri Uzmanlık Yüksek Okulu kuruldu. Ben o okulun ilk asistanları arasındaydım. O dönemde giriş ve bitiriş sınavlar Uzmanlık Yüksek Okulunda yapıldığı gibi, uzman adayları Fakültelerde yılın belli dönemlerinde Okulun kadrosundaki hocalardan ders görüp krediler alırlar ve bir de tez hazırlarlardı. Ama uzman adaylarının vakitlerinin çoğu çalıştıkları kurumlarda deneyimli uzmanların nezaretinde uygulama yapmakla geçerdi. Uzmanlık Yüksek Okulu ve Veteriner Hekimlerinin uzmanlık hakkı 1982 de yürürlüğe giren Yüksek Öğretim Yasasıyla kaldırıldı. Araya uzun bir boşluk girdiği için eski uzmanlar emekli olup yenileri de yetişmediğinden özellikle Enstitülerde hem uygulama açısından hem de raporların onaylanması açısından sorunlar ortaya çıkmaya başladı. Burada en büyük zararı Enstitüler gördü. Şimdi bu yeni uzmanlık olayı mevcut duruma bir çözüm getirebili mi? Tüm bunları yaşayıp göreceğiz. Benim önerim uzmanlığın Yüksek Lisans gibi görülmemesi ve en önceki dönemde olduğu gibi giriş ve bitiriş sınavlarında Fakültelerden yardım almakla birlikte asıl uzman yetiştirmenin Enstitülerde, bizzat uygulamanın içinde ve varsa deneyimli Uzman ya da Veteriner Hekimlerin denetiminde usta çırak anlayışı içinde yapılmasıdır. Fakülteler yapıları gereği uzman yetiştirmekte zorlanabilirler.Bir de fakültelere Enstitülere geldiği kadar materyal gelmez. Başka bir deyişe Fakültelerdeki uygulama olanağı Enstitülerden çok azdır. Uzmanlık akademik bir unvan olmadığı için geçmişteki gibi tez hazırlanması da gerekmez. Nitekim Tıp alanında uzmanlık yapanlar hastanelerde direkt uygulamanın içinde uzmanlık eğitimi aldıkları gibi tez de yapmazlar. Uzmanlık olgusunun nesleğimize hayırlı olmasını diliyorum.