Türk hayvancılığında son dönemde yaşanan olumlu/olumsuz gelişmeler hayvan yetiştiricilerini olduğu kadar biz veteriner hekimleri de derinden etkiledi. Hayvancılığın desteklenmesine ilişkin olarak yayınlanan ilk Bakanlar Kurulu Kararnamesi sektörün tüm paydaşlarını yoğun bir umutsuzluk ortamına sürüklemiş iken , 16 Mayıs’ta çıkarılan ek kararnamedeki desteklerin yeterli olmasa bile yetiştiricilerimize yeni bir soluk aldıracağı, moral kazandıracağı söylenebilir. Bunda hiç kuşkusuz Tire Mitingi’nin payı büyüktür. Artık sabrımız tükendi diyerek on binlerce yetiştiricinin meydanlara çıkması aklı başında hiç bir siyasal iktidarın göz ardı edebileceği bir olgu değildir.Tire Mitingi bence Türkiye’deki hayvan yetiştiricilerinin hak arama mücadelesinin miladı olmuştur. Mesleğimiz adına bu mücadelede emeği geçen İzmir Veteriner Hekimler Odasını ve değerli öğrencim Genel Sekreter Hidayet Petin’i yürekten kutluyorum.

Hayvancılıkta yaşanan bu olumlu gelişmeleri ne yazık ki mesleğimiz özelinde göremiyoruz. Yeni haklar elde etmek bir yana önceden verilmiş olanlar bile elimizden bir bir alınıyor.Yıllardır grupta dile getirilen, haklarımızın gasp edilmesine karşı yürürlüğe koymayı düşündüğümüz iş bırakma, miting yapma, gazeteye ilan verme gibi eylemleri nedense bir türlü hayata geçiremiyoruz. Öyle olunca da hükümetler oy deposu olarak görmedikleri biz veteriner hekimleri insan/hayvan/çevre sağlığına yaptıkları bunca katkılarına rağmen önemsemiyor, özverili çabalarının karşılığı olan haklarını vermiyor, varolanları da gasp ediyor. Yıllar önce değerli hocamız Prof.Dr.Hüseyin Saim Kendir’den ,Konsey Başkanı sıfatıyla Hayvancılık Bakanlığı kurulması ile ilgili olarak ziyaret ettikleri dönemin başbakanı rahmetli Ecevit’in kendilerine “veteriner hekimler hayvancılık bakanlığı talep ettiğinde bürokratik kadro olanaklarını genişletmek istedikleri anlaşılır, oysa hayvan yetiştiricileri hayvancılık bakanlığı istese hiçbir hükümet bunu göz ardı edemez” dediğini duymuştum. Bu konuda tüm suçu meslek örgütlerinin üzerine atmak ta kanımca doğru değildir. Bizlerin meslek örgütlerimizi daha etkin kılmak adına neler yaptığımızı/yapmadığımızı da içtenlikle sorgulamamız gerekmez mi? On İki Eylül darbesinden sonra tüm demokratik haklar gibi sivil toplum örgütlerinin işlevleri de iyice budandı, kuşa çevrildi. Sonradan gelen hükümetler de bu alanda tam demokratik yaklaşımlar sergileyemediler. Meslek yasamız olan 6343′ ün 54 yıllık olduğu göz önüne alındığında ne demek istediğim kolaylıkla anlaşılır sanırım. Kamuoyumuzda sıkça dile getirilen bir konu da öteki meslek örgütlerinin, o arada da Türk Tabipleri Birliği’nin insan hekimlerinin sorunlarını çok iyi savunduğu söylemidir. Oysa bu bağlamda ülkemizde büyük ölçekte bir doktor açığı bulunduğu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde 100 kadar (maalesef Meclis web sitesinde milletvekillerinin mesleklere göre dağılımını bulamadığım için tahmini rakamı veriyorum) doktor milletvekili bulunduğu nedense göz ardı edilir. Bırakın meclisi, bir zamanlar hükümetlerde bile 5-6 doktor bakanın bulunduğunu anımsıyorum.

Yaşamının 15 yılını veteriner hekimliği meslek örgütlerinde yöneticilik, 6 yılını da bir partinin il/ilçe/merkez örgütünde politika yaparak geçirmiş bir kişi olarak, meslek örgütü bazlı çalışmaların hak arama mücadelesinde tek başına yeterli olamayacağını, hitap edilen kitlenin ve siyasal kurumların desteğinin de mutlaka alınması gerektiğini yaşayarak öğrenenlerdenim. Bu nedenle anılan konudaki özet görüşüm şudur: Meslek örgütlerimiz bir yandan işlevlerini en etkin biçimde yerine getirmeli, bir yandan da başta yetiştirici örgütleri olmak üzere ilgili tüm sivil toplum örgütleri ile sıkı bir işbirliğine girmelidir. Öte yandan, durumu uygun olan istekli meslektaşlarımız önümüzdeki yılın başında yapılacak olan yerel yönetim seçimlerinde aday olmalı, ileride yapılacak milletvekilliği genel seçimlerine hazırlanmak amacıyla ise görüşünü benimsedikleri siyasal partilerin belde/ilçe/il örgütlerine tez elden üye olarak politikaya başlamalıdır(gerçi önceki yazılarımın birinde bu savımı ileri sürdüğümde adını vermeyeceğim bir meslektaşımdan bölünme kaygısını dile getiren bir eleştiri almıştım). Kanımca yerel yönetimlerde ve T.B.M.M ‘de ne kadar güçlü olursak mesleki sorunlarımızın çözümü de o kadar kolaylaşır. Nitekim, Avrupa’nın demokrasiyi içselleştirmiş ülkelerinin çoğunda belediye başkanlarının sayıca önemli bir bölümünün veteriner hekim olduğunu ve parlamentolarda da veteriner hekim sayısının önemsenecek düzeyde bulunduğunu yakından biliyorum. Hatırlanacağı üzere, Almanya’nın Bavyera Eyaleti Parlamentosu’nda bir dönem milletvekillerinin yarısından fazlası veteriner hekimlerden oluştuğu için %5 ‘ lik kota konulmak zorunda kalındığına önceki yazılarımdan birinde değinmiştim. Yetiştirici/sivil toplum/siyasal parti örgütlerinin desteğini aldıktan sonra başka hiçbir mesleğin sahibi olamayacağı insan/hayvan/çevre sağlığı, hayvan refahı, gıda güvenliği gibi çağdaş değerlerimizi toplumun tüm kesimlerine kabul ettirmek adına çaba göstersek, hele bir de oluşturacağımız yeni görüş ve düşüncelerle mesleğimizin gelecekteki misyonuna/vizyonuna özgün katkılar da bulunabilsek hiç kuşku yoktur ki Türkiye’de veteriner hekimlik kısa zamanda büyük bir atak yapacak ve bugünkü konumundan çok ilerilere gidecektir. Saygılarımla,

Hazım Gökçen

–~–~———~–~—-~————~——-~–~—-~
Bu mesaji su gruba uye oldugunuz icin aldiniz: Google Gruplari “AB Veteriner Hekim Platformu” grubu.