Son zamanlarda grubumuzda sıklıkla tartışılan ” Tarım ve Köy İşleri
Bakanlığı dışındaki kamu kuruluşlarında veteriner hekim istihdamının
azlığı ” konusuna katkıda bulunmak amacıyla ben de görüşlerimi
“mutlaka doğrudur” iddiası taşımadan açıklamak isterim. Yazımın
başında genç meslektaşlarımız bilgilensin diye Tarım ve Köy İşleri
Bakanlığı’ndaki veteriner hekimlik hizmetlerinin reorganizasyon adı
verilen ucube örgütlenmeye kadar nasıl yürütüldüğünden kısaca söz
etmek istiyorum. Bunu yaparken asıl amacımın ne kendi mesleğimi ne de
her hangi başka bir mesleği yargılamak değil, sadece örgütlenmedeki
aksaklıkları ve değişim olgusuna direnişimizi ortaya koymak olduğunu
belirtmeliyim.
Reorganizasyona kadar kamudaki veteriner hekimlerin büyük çoğunluğu
hayvan sağlığı hizmetlerini yürütmek üzere illerde İl Veteriner
Müdürlükleri, ilçelerde de İlçe Veteriner Hekimlikleri bünyesinde
istihdam edilir, az sayıdaki uzman veteriner hekim ise gıda kontrolü,
hastalık teşhisi , aşı üretimi , hayvan ıslahı ve sperma üretimi ile
ilgili kurumlarda çalışırdı Benim mezun olduğum 70 li yıllarda bir tek
veteriner fakültesi bulunması ve öğrencilerin çoğunluğunun da burslu
olması nedeniyle mezun olan tüm veteriner hekimler Veteriner İşleri
Genel Müdürlüğü’nde istihdam edilirdi. Genç meslektaşlar inanmayacak
ama ben 29 Eylül 1970 de mezun olmuş, 30 Eylül 1970 de tayin olmuş, 1
Ekim 1970 de maaş almış bir kişiyim.. Sevgili Adnan Serpen’in sık sık
vurguladığı gibi veteriner hekimlik hizmetleri o yıllarda da sadece
hayvan tedavisi, salgın hastalıklarla mücadele ve suni tohumlamadan
ibaret bir görünüm sergiliyordu. Hayvan tedavisi veteriner
müdürlükleri bünyesinde bulunan çok az sayıdaki hayvan hastanesinde
yapılıyor, bu olanağı olmayan il ve ilçelerde kamu veteriner hekimleri
hayvan sahiplerinin talebi üzerine ya mesai içinde ya da mesai
bitiminden sonra vatandaşın ahırına giderek ücret karşılığı
hayvanlarını muayene ve tedavi ediyordu. O dönemde serbest veteriner
hekim kliniklerinin sayısı bir elin parmaklarını geçmez, özel sektörde
ise çok az sayıda meslektaşımız çalışırdı. Koruyucu hekimlik
hizmetlerini veteriner müdürlükleri ve ilçe veteriner hekimliklerinde
çalışan veteriner hekimler ve hayvan sağlık memurları(şimdilerin
veteriner sağlık teknisyenleri) birlikte yürütüyor, koyun ve sığır
suni tohumlaması ise sadece kurs görmüş hayvan sağlık memurları
tarafından yapılıyordu. Gıda güvenliği bağlamında il ve ilçelerde
çalışan kamu veteriner hekimleri belediye mezbahalarında sözleşmeli
olarak etleri muayene ederler, gıda uzmanı veteriner hekimler ise
sadece laboratuara gelen numunelerin analizini yaparlardı. O yıllarda
çoğu ilçelerde veteriner hekim olmadığı için ilçe veteriner
hekimlikleri hayvan sağlık memurları tarafından yönetiliyordu.
Aslında mesleğimizin geçmişindeki bu nostaljik gezintiyi daha da
uzatabilirim ama okuyanların sabrını zorlamamak adına asıl söylemek
istediklerime geçmek istiyorum. Veteriner hekimlik hizmetlerini sadece
hayvan tedavi etmek, aşılamak, tohumlamak gibi faaliyetlerin ötesine
taşımak adına geçmişte kimi yapıcı öneriler sunulmuş ve etkin çabalar
gösterilmişse de, ne yazık ki bunların tümü statükonun engeline
takılmıştır. Örneğin bunlardan birisi veteriner fakültelerinin ziraat
fakültelerinde olduğu gibi bölümlere ayrılması ve bölüm diploması
vermesi önerisi idi. Açmak gerekirse bu öneride veteriner
fakültelerinin veteriner klinisyen, veteriner zooteknist ve veteriner
gıdacı yetiştirmesi ve buna uygun diploma vermesi öngörülüyordu. Biz”
ziraat mühendisinden de zooteknist mi olurmuş” derken onlar” siz
sınırlı saat zootekni dersi okutuyorsunuz oysa bizim öğrencilerimiz
4-5 yıl boyunca hep zootekni dersleri alıyorlar ” diyorlar ve biz de
bu söze verecek cevap bulamıyorduk. Su ürünleri yetiştiriciliği,
arı-balık hastalıkları dersleri üniversiter anlamda ilk kez veteriner
fakültelerinde okutulduğu halde bugün anılan konularda veteriner
hekimlikten söz etmek mümkün değildir. Söz zootekniden açılmışken
belirteyim, geçmiş yıllarda hayvan ıslahı ile uğraşan hara ve
inekhanelere hiç bir veteriner hekim gitmek istemiyor, mecburi hizmet
nedeniyle gönderilenler ise ya mutsuz oluyor ya da bir yolunu bulup
teşkilata yani il ve ilçelere geçmek istiyorlardı. Çünkü zootekni
kurumlarında bir tek maaş varken teşkilatta maaş, klinik geliri, aşı
parası ve belediye mezbahasından ek gelir vardı. Sırası gelmişken
geçmişte kısa düştüğümüz durumlara 1970 li yılların sonunda zootekni
kurumlarını ve tabii-suni tohumlama hizmetlerini biraya toplamak
amacıyla kurulan, ancak en başta ayrıldığı kurum olan Veteriner İşleri
Genel Müdürlüğü tarafından engellenen ve zaman içinde yasası çıkmadığı
için ortadan kalkan Suni-Tabii Tohumlama ve Nesil Kontrol Genel
Müdürlüğü örneğini verebilirim. Önceki yazılarımdan birinde de
belirttiğim gibi Ankara’da Akay Caddesinin aşağısında ve yukarısında
yer alan, biri ötekinden doğmuş kardeş iki genel müdürlük arasında
yaşanan anlamsız çekişme kamuda veteriner hekimlik örgütlülüğünün
yaygınlaşması adına büyük bir talihsizlik olmuştur.
Kaçırdığımız bir diğer konu da çevre konusudur. Şimdilerde Çevre ve
Orman Bakanlığı’na neden veteriner hekim alınmıyor diye yakınırken
geçmişte tüm önerilere karşın çevre konusuna nasıl duyarsız
kaldığımızı unutmuş görünüyoruz. Benim önceki bir yazımda yazdığım ve
geçenlerde sevgili Hüseyin Dede’nin de çok anlamlı bir biçimde
betimlediği gibi çevre ve gıda güvenliği konularında uzman olan
rahmetli meslektaşımız Doç.Dr.Osman Nuri Koçtürk ‘ün daha 1970 li
yılların başında hemen her toplantıda ısrarla vurguladığı ” bir gün
gelecek çevre konusu Dünya’nın başına bela olacak” , ” bir gün gelecek
hayvansal gıdalar petrolden daha stratejik maddeler haline gelecek” ve
” çevre ve gıda güvenliği, veteriner halk sağlığı konularına meslek
olarak önem verelim, bu konuları fakültelerimizde ders olarak
okutalım” söylemlerine meslek örgütlerimizin ve fakültelerimizin kulak
tıkamaları sonucu bu hale geldiğimizi yadsıyamayız.
Gıda güvenliği konusundan söz açılmışken önceki yazılarımdan birinde
belirttiğim bir konuyu yeniden anımsatmak istiyorum. 1970 li yılların
sonlarında Türkiye’deki tüm gıda üretim ve denetim hizmetlerini bir
araya toplamak amacıyla kurulan ve başına o dönemdeki bakanın
hemşerisi ve yakını olan aynı zamanda ziraat mühendisi bir
meslektaşımızın getirildiği Gıda İşleri Genel Müdürlüğü’ndeki etkin
mevkilerin, tüm çabalara karşın sırf güvencesiz olduğu gerekçesi ile
Veteriner İşleri Genel Müdürlüğü bünyesindeki gıda uzmanı
meslektaşlarımızın görev almaması sonucu nasıl ziraat mühendislerinin
tekeline geçtiğini genç kuşakların mutlaka irdelemesi gerekir.
Kuşkusuz bu örnekler çoğaltılabilir, ama geçmişe takılıp kalmanın
geleceğimizi oluşturmada önümüze engeller çıkaracağını da göz önüne
alarak mesleğimizin çağdaş vizyonuna uygun değerlerimizi korumak,
yüceltmek ve yeni paradigmalar oluşturmak adına yapacağımız
çalışmalara duraksamadan devam etmenin sorunlarımızın çözümüne katkı
sağlayacağını da unutmamalıyız.