Türk Veteriner Hekimleri Birliği tarafından düzenlenen IV. Türk Veteriner Hekimliği Kurultayı 29 Mart-1 Nisan 2018 tarihleri arasında Antalya Göynük AvandGarde Otel’de toplandı. Değişik mesleki kesimlerden çok sayıda Veteriner Hekiminin katıldığı bu toplantıda Veteriner Hekimleri Odalarının önderliğinde, Veteriner Hekimliğinin farklı alanlarında hazırlanmış bulunan on adet bildiri tartışıldı. Kurultay sonunda tüm bu mesleki alanlardaki sorunlara ilişkin çözüm önerilerini içeren bir Sonuç Bildirgesi hazırlandı. Bu toplantıda tümünü açıklama olanağı bulamadığım kimi mesleki konulara ilişkin düşüncelerimi aşağıda özet halinde sunmak istiyorum.
1) Kamu Hayvan Sağlığı Örgütlenmesi: Türkiye’nin 1937 yılında kabul ettiği Uluslararası Cenevre Sözleşmesi anayasanın güvencesi altında olup halen yürürlüktedir. Bu sözleşmeye göre devlet kamu hayvan sağlığı örgütü yetkili bir bakanlığa doğrudan bağlı sorumlu bir Veteriner Hekiminin idaresinde olmak zorundadır. Günümüzde sözleşmenin bu hükmü maalesef uygulanmamaktadır. O nedenle, 1980 öncesinde olduğu gibi Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığına bağlı ve yöneticisi Veteriner Hekimi olan bağımsız bir Veteriner İşleri Genel Müdürlüğü ile taşra örgütü acilen kurulmalıdır. Öte yandan, mevcut Gıda ve Kontrol Genel Müdürlüğü taşra teşkilatlarında çalışan Veteriner Hekimlerinin mesailerinin büyük bir bölümü hekimlik uygulamaları dışındaki büro hizmetleri ile geçmektedir. O nedenle son yıllarda Türkiye’de bulaşıcı hastalıklar önemli ölçüde artmıştır. Bu yüzden, kamu Veteriner Hekimlerinin üzerindeki büro yükü kaldırılarak mesailerinin tamamını alanda koruyucu ve tedavi edici veteriner hekimliği hizmetlerine harcamaları sağlanmalıdır.
2) Veteriner Hekimliği Yüksek Öğretimi: Türkiye’de öğrenci alan 24, kurulup faaliyete geçen fakat henüz öğrenci almayan 5, kurulan fakat henüz açılmayan 1, kuruluş aşamasında olan 1 olmak üzere toplam 31 adet Veteriner Fakültesi bulunmaktadır. Bunların dışında YÖK sistemine bağlı olarak yurt dışında faaliyet gösteren iki adet Veteriner Fakültesi daha mevcuttur. Türkiye, Veteriner Fakültesi sayısı bakımından Dünya’da Amerika Birleşik Devletleri ve Hindistan ile birlikte ilk üç arasında yer alırken, nüfus başına düşen Veteriner Fakültesi sayısı bakımından ise birinci sırada bulunmaktadır. Veteriner Fakülteleri sayısındaki bu artış Türk Veteriner Hekimliğinin bir beka yani varoluş sorunu haline gelmiştir. Bu duruma acilen kalıcı bir çözüm bulmak gerekir. Çözüm kanımca üç aşamalı olmalıdır. Birinci aşamada artık yeni bir fakülte açılmaması için çaba gösterilmeli, ikinci aşamada kurulup açılmayan ya da kurulup da öğrenci almayan 7 fakülte kapatılmalı, üçüncü aşamada ise halen faaliyette olup da mezun vermeyen Siirt ve Bingöl Veteriner Fakülteleri öğrencileri ve öğretim elemanları ile birlikte yakındaki gelişmiş veteriner fakültelerine nakledilmelidir. Diğer önemli bir sorun da öğrenci alımındaki dilim sorunudur. Son üniversiteye giriş sınavında ilk 80.000 arasına giren öğrencilerden hiç biri veteriner fakültelerini tercih etmemişlerdir. O nedenle, Tıp ve Hukuk Fakültelerinde olduğu gibi Veteriner Fakültelerine girişte de bir puan barajının konulmasında zorunluluk vardır.
3) Sığır Sun’i Tohumlaması: Türkiye’de halk elindeki sığırlarda 70 yıldır sun’i tohumlama uygulanmaktadır. Ancak, günümüzde inek ve düvelerde uygulanan sun’i tohumlama oranı %30 civarındadır. Bu tohumlamalardan elde edilen gebelik oranları da %50’nin altındadır. Dünya geneline bakıldığında bu oranlar son derece düşüktür. Öte yandan, Türkiye’de hayvancılığın yoğun olarak yapıldığı Doğu ve Güney Doğu Anadolu Bölgelerinde devlet tarafından yetiştiriciye tabii tohumlama amacıyla boğa dağıtımı yapılmaktadır. Bu son derece yanlış bir uygulamadır. Boğa kullanılarak yapılan tabii tohumlama sonucunda brucella ve tüberküloz başta olmak üzere işletmelere ve Ülke ekonomisine büyük zararlar veren çok sayıda hastalık hayvandan hayvana bulaşmaktadır. Bu bölgelerdeki hastalıklar hayvan hareketleri vasıtasıyla batıdaki hayvanlara da nakledilmekte ve Ülke genelinde yaygın salgınlar ortaya çıkmaktadır. Sorunun çözümü iki aşamalıdır. Birinci aşamada yetiştiricilere boğa dağıtılması uygulamasına derhal son verilmeli, ikinci aşamada ise sun’i tohumlamanın ülke genelinde yaygınlaştırılması amacıyla başta devlet desteği olmak üzere önlemler alınmalıdır. Bu önlemlerin başında, sun’i tohumlama yapılmayan bölgelerde devletçe hazırlanacak projelere yoğun kurslardan geçirilmiş Veteriner Hekimlerinin sözleşmeli olarak görevlendirilmesi ve bu suretle o bölgelerde de sun’i tohumlamanın yaygınlaştırılması gelir.
4) Mera Sorunu: Türkiye’deki meralar son 50 yıl içerisinde %80 oranında azalmıştır. Bu arada yürütülmeye çalışılan mera ıslahı çalışmalarından da başarılı bir sonuç alınamamıştır. Bundan böyle meralar ıslah edilsin söylemi boş bir hayal olmaktan ileri gitmeyecektir. Meraların azalmasının başlıca nedenleri arasında; aşırı otlatma, tarla açma, konut ve sanayi tesisi yapma gibi amacı dışındaki kullanımlar sayılabilir. Öte yandan önemli bir yem kaynağı olan yaylalar da otlatma yasağı, su-elektrik ve yol gibi olanakların bulunmayışı, orman tesis etme gibi nedenlerden dolayı kullanılamaz haldedir. Aslında köyden kente göç nedeniyle kırsal kesimdeki mera arazilerinin büyük bir bölümü boş vaziyettedir. Devlet boş ve kullanılamaz vaziyette bulunan ve nispeten verim özelliğini yitirmemiş olan meraları gerçek anlamda hayvancılık yapacak olan yetiştiricilere uzun dönemli olarak tahsis edebilir. Yetiştiriciler bu meraları kendi olanakları, devletin sağlayacağı tohum ve teknik eleman desteği ile ıslah edebilirler, sadece kendilerine ait olacak bu ıslah edilmiş meralarda münavebeli otlatma yöntemi ile koyunlarını ve sığırlarını otlatabilirler.
5) Kaba ve kesif yem açığı: Türkiye’de hayvanların beslenmesi daha çok kesif yem (fabrika yemi) ağırlıklı olarak yapılmaktadır. Bu durum hiç kuşkusuz ürün maliyetlerini önemli ölçüde arttırmakta ve hayvancılığı karsız hale getirmektedir. Oysa hayvancılığı gelişmiş ülkelerde hayvanların beslenmesi ağırlıklı olarak meraya ve kaba yeme dayalı olarak yapılmakta ve bu nedenle de ürün maliyetleri düşük olduğu için hayvancılık karlı hale gelmektedir. İthal edilen düve ve danaların iç piyasadan ucuz olmasının bir nedeni de budur. Bu yüzden yerli üreticiler yabancı üreticiler ile rekabet edememektedir. Türkiye’de yaklaşık 15 milyon ton kaba yem açığı vardır. Bunun en önemli nedeni, Türkiye’de yem bitkileri üretimi için ayrılan arazilerin azlığıdır. Öncelikle bu arazilerin arttırılması suretiyle açığın kapatılması gerekir. Kaba yem deyince akla, yonca, kuru çayır otu, tahıl hasılları, silajlık mısır, raygras, hayvan bezelyesi, tritikale, korunga ve fig gibi bitkiler gelmektedir. Devletin yem bitkilerine daha fazla destek vermesi kaba yem üretiminin artması ve açığın kapatılması için gereklidir. Kesif yemde üretim sorunu olmamakla birlikte pahalılık sorunu mevcuttur. Kesif yemin bileşimine giren maddelerden soya, mısır ve yağlı tohum küspeleri Türkiye’de yeterince üretilemediği için dışarıdan ithal edilmek zorunda kalınmaktadır. Dövizle satın alınan bu ürünler doların artması karşısında pahalılaşmaktadır. Son bir ay içinde kesif yem fiyatları %20 oranında artmıştır. Bu sorunun çözümü her şeyden önce ithal edilen yem hammaddelerinin Türkiye’de üretilmesini sağlayacak önlemlerin alınmasına bağlıdır. Bunun için de devletin bu ürünleri daha fazla desteklemesi şarttır.
6) Mesleki Örgütler: Türkiye’de Veteriner Hekimliği alanında faaliyet gösteren çok sayıda mesleki örgüt bulunmaktadır. Başta Türk Veteriner Hekimleri Birliği olmak üzere Veteriner Hekimler Derneği, Küçük Hayvan Veteriner Hekimleri Derneği, Klinisyen Veteriner Hekimleri Derneği, Çiftlik Hayvanları Hekimliği Derneği, Belediye Veteriner Hekimleri Derneği, Kedici Veteriner Hekimleri Derneği ve çok sayıda bilim derneği bunlar arasında sayılabilir. Tüm bu örgütler kendi alanlarında bağımsız çalışmalar yapmakla birlikte toplu bir eylem birliği içerisinde ne yazık ki olamamaktadırlar. Oysa Türkiye’de hayvancılığın ve Veteriner Hekimliğinin gittikçe büyüyen sorunları mesleki örgütlerin birlikteliğini ve ortak hareket etmelerini zorunlu kılmaktadır. Bu bağlamda benim önerim, Türk Veteriner Hekimleri Birliği önderliğinde bir Koordinasyon Kurulu oluşturulması ve periyodik olarak yapılacak toplantılarda sorunların tartışılması, çözüm önerilerinin ortaya konulması ve kamuoyuna yansıtılması konularında söylem ve eylem birliği içerisinde olmalarıdır. Hükumetçe tüm mesleki örgütlerin yeniden yapılandırılması amacıyla hazırlanacağı söylenen yasanın da, bu örgütlerin geçmişte olduğu gibi ideolojik kutuplaşmalara gidebilecekleri varsayılarak iyice düşünülmeden hayata geçirilmemesi gerekir.
7) Hayvan ve Hayvansal Ürün İthalatı: Türkiye 2010 yılından itibaren giderek artan miktarlarda canlı hayvan ithal etmek zorunda kalmıştır. İthalata ödenen döviz 2017 sonu itibariyle 5 milyar doları bulmuştur. Hele geçtiğimiz yılın ortasından itibaren sanki pahalı imiş gibi kırmızı eti ucuzlatmak bahanesiyle yapılan lop et ithalatı işin çığırından çıkmasına neden olmuştur. Lafı uzatmadan söylemek gerekirse, canlı hayvan ve hayvansal ürün ithalatı orta ve uzun vadede Türkiye’deki küçük ve orta boy süt-besi işletmelerinin sonu olacaktır. İthalat dişi sığır kesimini, dişi sığır kesimi besi danası sayısının azalmasını, besi danası sayısının azalması perakende kırmızı et fiyatlarının artmasını, kırmızı et fiyatının artması da yeniden ithalatı körükleyecek ve bu kısır döngü yıllar boyu böyle devam edip gidecektir. Kaldı ki ilgili bakan geçenlerde verdiği bir demeçte Türkiye’nin uluslararası ticari dengeleri korumak adına canlı hayvan ve hayvansal ürün ithalatına mecbur olduğunu açıklamıştır. Aslında ithalat konusu ilgili bakanın iradesi içerisinde de değildir. Yedi kocalı Hürmüz misali ithalat konusuna yerli ve yabancı çok sayıda bakanlık ve uluslararası örgüt karışmaktadır. Özellikle yabancı örgütlerin hayvancılığı ithalata mahkum ederek Türkiye’yi dışa bağımlı kılmak gibi bir hedeflerinin bulunduğu öteden beri bilinmektedir. Bütün kavga 150-200 bin tonluk kırmızı et açığından çıkmaktadır. Oysa Türkiye’nin koyunculuk kapasitesi bu açığı kolaylıkla kapatacak düzeydedir. Yeter ki koyun ve kuzu etinin halk tarafından benimsenmesini sağlayacak önlemler alınsın.