Son günlerde grubumuzda sıkça tartışılan Sivas’ta veteriner fakültesi
açılması , öğrenci kontenjanlarının fazlalığı ve öğretim kalitesinin
düşüklüğü gibi konular üstüne emekli bir öğretim üyesi olarak ben de
görüşlerimi açıklamak isterim. Üniversitelerde yeni fakültelerin
açılması ve öğrenci kontenjanlarının artırılması hususu hükümetlerin
her yıl üniversite çağına gelen genç nüfusu açıkta bırakmamak adına
YÖK’e uygulattıkları popülist politikaların bir sonucudur. Bu
sorunların çözümü yıllar önce YÖK’e verdiğim bir raporda da
belirttiğim gibi orta öğretim sisteminin yeniden yapılandırılmasına
bağlıdır. Almanya’da olduğu gibi zorunlu ilk öğretimden sonra
öğrenciler öznel (objektif) bir ölçme- değerlendirme sistemi ile ara
eleman yetiştiren okullara yönlendirilseler hem üniversite
kapılarındaki yığılmalar azalır hem de Türkiye’nin gereksinim duyduğu
ara eleman gücü yetiştirilmiş olur. Günümüzde iyi yetişmiş bir ara
elaman sanayide daha kolay iş bulmakta ve yüksek okul mezunundan daha
çok para kazanmaktadır.

Öğretim kalitesinin düşüklüğü sorunu ise mesleki orta öğretim
kurumlarından yüksek öğretim kurumlarına dikey geçişin sağlanması ile
çözümlenebilir. Fakülte öğrenciliğim sırasında sınıfımızda
kontenjanla gelen üç hayvan sağlık memuru (şimdilerin veteriner
sağlık teknisyeni) ağabeyimiz vardı. Evli olan bu arkadaşlar hem memur
olarak çalışırlar hem de derslerde diğer öğrencilerden daha başarılı
olurlardı. Çünkü onların önceden bildikleri latince anatomik
terimleri, hastalık adlarını ezberlemek için bizler büyük çaba ve
zaman harcardık.Görüşümü mesleğimiz özelinde netleştirmem gerekirse
,veteriner hekim olmak isteyen orta öğretim çağına gelmiş bir öğrenci
eğer yeteneği varsa genel kültür derslerinin de okutulduğu
veterinerlikle ilgili yeni oluşturulacak bir orta öğretim kurumuna
yönlendirilmeli ,isteyen bu okuldan mezun olduktan sonra ara eleman
olarak hayvancılık sektörüne girmeli, isteyen ve başarılı olan da
veteriner fakültelerinde öğretimini sürdürmelidir. Böylece yeni
veteriner fakültelerinin açılması ve kontenjanlarının artırılması
sorunu da kendiliğinden çözümlenmiş olur. Fakültelerdeki öğretim
kalitesinin düşüklüğü sadece ülkemize özgü bir sorun da değildir.
1991 yılında araştırma ve inceleme yapmak üzere bulunduğum Almanya’nın
Giessen Veteriner Fakültesi Doğum ve Jinekoloji Kliniği’nin Şefi olan
eski arkadaşım Prof.Dr.Bostedt bir gün sınav yapacağını ve istersem
izleyebileceğimi söyledi. Katıldığım sınavda son sınıf öğrencilerinin
sorulan soruların çoğuna uygun yanıtlar veremediklerine hayretler
içinde tanık olmuştum .Bir ara Prof.Bostedt ‘in mahcup olduğunu ve
“Hazım,sizde de böyle mi?” diye sorduğunu anımsıyorum. Bu konudaki net
görüşüm şudur. Dünya’da ve Türkiye’de ister donanımlı ister donanımsız
olsun veteriner fakültelerinin tam bir mesleki yeterliliğe sahip
veteriner hekimler yetiştirmesi beklenemez. Eskilerin deyişiyle
fakülteler sadece meslekteki kilitleri açmak için anahtar verir.
Mesleki deneyim yaşamın içerisinde kazanılacak bir olgudur ve asıl
olan mezuniyetten sonra uygulanacak mesleki geliştirme programlarıdır.
Kanımca bugün veteriner hekimliğin en önemli sorunu fakülte
öğretiminin yetersizliği değil mesleki geliştirme programlarının yok
denecek kadar az olmasıdır. Bilindiği gibi, günümüzde temel bilimler o
arada da insan ve hayvan tıbbında baş döndürücü gelişmeler
yaşanmaktadır. Bunun en son örneği klon köpeğin doğum yapabileceği
olgusudur. Fakültelerde öğrenilen bilgiler kısa sürede hem eskimekte
hem de üstüne yeni bilgiler eklenmezse uçup gitmektedir. O nedenle
artık her ilde bulunan veteriner hekim odaları bölgelerindeki
veteriner fakültelerinin de desteğini alarak özellikle üyeleri için
mesleki geliştirme programları açmalı ve yılık belli bir krediyi
tutturamayanlara yaptırımlar uygulamalıdır. Ancak bu programların kısa
süreli olmasına ve work-shop’ lar biçiminde pratik konuları içermesine
özen gösterilmelidir .Çünkü günümüzde e-kütüphane olgusu her türlü
teorik bilgiye erişimi inanılmaz ölçüde kolaylaştırmıştır.

Son olarak, hazır sizleri bulmuşken “yorgan gitti,kavga bitti” öz
deyişini “yorgan gitti,kavga bitti mi?” şeklinde değiştirerek sormak
istiyorum. Nasıl olsa özlük haklarımızı ve suni tohumlama hak
edişlerimizi aldık diyerek mücadeleyi bırakacak mıyız yoksa
mesleğimizin çağdaş vizyonuna uygun yeni görüşler oluşturmaya devam mı
edeceğiz? Yazımı Mevlana’nın daha 13.yüzyılda söylediği ve her zaman
yinelediğim “Dünle beraber gitti düne ait ne varsa cancağızım, bugün
yeni şeyler söylemek lazım” özdeyişi ve Einstein’ın “Hiçbir sorun o
sorunu yaratan zihniyetle çözülemez” sözünü hatırlatarak bitirmek
istiyorum.