Son günlerde özellikle facebook gruplarında hayvancılığın tarım (=ziraat)’den ayrılması, bağımsız bir hayvan ya da hayvan sağlığı bakanlığının kurulması, kamu veteriner otoritesinin Sağlık Bakanlığına bağlanması, hatta tarım üniversiteleri kurulup veteriner fakültelerinin bu üniversiteler bünyesine dahil edilmesi gibi görüşler ileri sürülmektedir.
Yıllardır konuya ekonomik açıdan bakan kimi çevreler hayvancılığı tarım (=ziraat)’in bir alt kolu olarak görmüşlerdir. Öncelikle tarım ile ziraatın ayrı şeyler olduğunu, hayvancılığın ziraata değil tarıma bağlı olduğunu iddia edenlere yabancı dillerden örnekler vermek istiyorum. Tarım ve ziraat İngilizcede agriculture, Almancada landwirtschaft, Fransızcada agriculture olarak geçmektedir. Buradan da anlaşılacağı üzere tarım ve ziraat aynı şeylerdir. Oysa tarım (=ziraat) ile hayvancılığın benzer hiçbir yanı yoktur. Her iki faaliyet alanının üretim ilişkileri ve üretim araçları biri birinden çok farklıdır. Tarım (=ziraat) fotokopiye benzer. Tarlaya bir buğday tanesi ekerseniz belli bir süre sonra birbirine tıpa tıp benzeyen çok sayıda buğday tanesi elde edersiniz. Oysa hayvancılık endüstriyel bir faaliyet dalıdır. Hayvan doğada kendiliğinden yetişen ve başka hiçbir işe yaramayan çayır otunu bile yiyerek anında et, süt gibi dünyanın en değerli ürünlerine dönüştürebilir. Yani hayvancılıkta sanayide olduğu gibi bir katma değer yaratma söz konusudur. Bu nedenle hayvancılık tarım (=ziraat)’in bir alt kolu değil, çok çeşitli alt dalları bulunan bağımsız bir sektördür. Tarım (=ziraat) ile hayvancılığı yem bitkileri üretiminin tarımsal (=zirai) bir faaliyet olduğu gerekçesiyle benzeştirmek de yanlıştır. Çünkü, insanların yedikleri gıda maddelerinin de tarımsal (=zirai) bir faaliyet sonucu elde edildiği düşünüldüğünde tarım (=ziraat) ile insanlığın da aynı kapsamda ele alınması gerekecektir.
Türkiye’de veteriner hekimliği öğretiminin ve kamu veteriner otoritesinin tarım (=ziraat) ile bağlantısı çok eski yıllarda eş zamanlı olarak gerçekleşmiştir. 1842 yılında başlayan veteriner hekimliği öğretimi yıllarca tıbbiye ile harbiye arasında gidip gelmiştir. Ne var ki, 1889 yılında müdürlüğünü veteriner hekimi Mehmet Ali Bey’in yaptığı Halkalı Ziraat ve Baytar Mektep- i Ali’sinde Mülkiye Baytar Mektep’inin kurulması ile tarım (=ziraat) ile veteriner hekimliği öğretimi ilişkisi başlamıştır. Mehmet Ali Bey müdür olmasa belki de gerçekleşmeyecek olan bu ilişki çok kısa sürmüş, yer darlığı nedeniyle Mülkiye Baytar Mektep’inin başka bir binada faaliyetini sürdürmek zorunda kalması nedeniyle sona ermiştir. Ancak, askeri ve sivil okulların birleşmesi sonucu kurulan Baytar Mektep-i Ali’si 1933 yılında Baytar Fakültesi adı altında Yüksek Ziraat Enstitüsüne bağlanmış ve böylece Türkiye’de veteriner hekimliği öğretiminin tarım (=ziraat) ile olan ilişkisi tescillenmiştir. Neyse ki, 1948 yılında veteriner fakültesi Ankara Üniversitesine katılınca Türkiye’deki veteriner yüksek öğretimi bağımsız bir kimlik kazanmıştır.
Kamu hayvan sağlığı örgütünün tarım (=ziraat) ile ilişkisi de Mülkiye Baytar Mektep’inin Halkalı Ziraat ve Baytar Mektep-i Alisi bünyesine dahil edildiği yıl olan 1889’dan bir yıl önce başlamıştır. 1888 yılında, daha önce Nafıa Vekaleti (Bayındırlık Bakanlığı) bünyesinde bulunan Umur-i Baytariye Müfettişliği Ziraat, Maadin ve Orman Vekaleti (Ziraat, Maden ve Orman Bakanlığı)’ne bağlanmıştır. Ancak bu da uzun sürmemiş, bir süre sonra Umur-i Baytariye Müfettişliği Umur-i Baytariye Müdürlüğü adı altında Üçüncü Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın başında bulunduğu İktisat Vekaleti (Ekonomi Bakanlığı) bünyesine dahil olmuştur. Kamu hayvan sağlığı örgütünün tarım(=ziraat) ile asıl ilişkisi 1937 yılında yürürlüğe giren 3203 sayılı Ziraat Vekaleti Vazife ve Teşkilat Kanunu ile resmi olarak tescillenmiştir. Bu kanunun 9.Maddesi Veteriner İşleri Genel Müdürlüğüne hayvan sağlığı, hayvan ıslahı ve gıda güvenliği gibi temel konuları görev olarak vermiştir. Ne yazıktır ki kamu hayvan sağlığı örgütü veteriner yüksek öğretimi gibi tarım (=ziraat)’den bağımsız bir kimlik kazanamamış, 1937 den günümüze kadar geçen 82 yılda hep tarım (=ziraat) bünyesinde faaliyetini sürdürmek zorunda kalmıştır. Bu durum, veteriner hekimliğinin gerçek potansiyelini ve gücünü ortaya koymasına engel teşkil etmiştir. Birkaç örnek vermek gerekirse, geçen 82 yılda bakanlığın başına bir tek veteriner hekimi bakan olarak atanmış, hiçbir müsteşar tayin edilmemiştir. Bu süre zarfında bakanlık bütçesinin büyük bölümü tarım (=ziraat)’e ayrılmış, kamu hayvan sağlığı örgütü her zaman üvey evlat muamelesi görmüştür. Günümüzde Türkiye’deki Tarım İl ve İlçe Müdürlüklerinin %80’i veteriner hekimleri dışındaki meslek mensupları tarafından yönetilmektedir. Merkezde sadece Hayvancılık Genel Müdürlüğünün başında bir veteriner hekimi bulunmakta, uluslararası sözleşmelere göre genel müdürü veteriner hekimi olması gereken Gıda ve Kontrol Genel Müdürlüğü görevi başka bir meslek mensubu tarafından yürütülmektedir.
Bu açıklamaların ardından şahsi görüşüme göre Türkiye’de veteriner hekimliği gerek yüksek öğretim gerekse kamu örgütlenmesi bakımından tarım (=ziraat)’in değil tıbbın içinde olmalıdır. Bu savımı destekleyecek çok sayıda kanıt vardır. Her şeyden önce unvanımız veteriner hekimi yani hayvan hekimidir. Bu sadece bizde değil Avrupa’nın belli başlı dillerinde de aynıdır. İngilizcede unvan olarak veterinary, veterinarian; fakülte olarak da faculty of veterinary medicine (veteriner hekimliği fakültesi) geçmektedir. Almancada tierarzt (hayvan doktoru) unvan, veterinaermedizinische fakültaet ya da tieraerztlice fakültaet de (veteriner hekimliği fakültesi) fakülte ismi olarak kullanılmaktadır. Fransızcada veteriner hekimi veterinair, veteriner fakültesi de ecole de veterinair olarak yer almaktadır. Türkçeye veteriner deyimi Fransızcadan girmiştir. Görüldüğü üzere üç ana dilde de mesleğimiz hekim olarak belirtilmiştir. Aslında insan ve hayvan hekimliğinin çıkış noktası da benzerdir. İlk insanlar yedikleri hayvanların kemiklerini yakın çevrelerine atmışlar ve ilk olarak bu kemikleri yemeye gelen köpeği evcilleştirmişlerdir. Daha sonraları kendilerine uyguladıkları tedavi yöntemlerini evcilleştirdikleri hayvanlara da uygulayarak Dünyada ilk veteriner hekimliğini ilkel de olsa başlatmışlardır. Yüzyıllar boyu büyücüler ve halk hekimleri (ampirikler) hem insanları hem de hayvanları tedavi etmişlerdir. Ne zamanki, Avrupa’da yaygın olarak seyreden ve iki yüz milyon sığırın ölmesine yol açan veba salgınının önlenmesi amacıyla 1762 yılında Fransa’nın Lyon kentinde Dünyanın ilk veteriner fakültesi açılmış, işte o zaman veteriner hekimliği öğretimi bilimsel bir kimlik kazanmıştır. Bu tarihten tam 80 yıl sonra Türkiye’de ilk askeri veteriner okulunun açılmasıyla başlayan 47 yıllık süreçte veteriner hekimliği öğretimine ya harbiyede ya da tıbbiyede devam edilmiştir. Başta da belirttiğim gibi 1889 yılında Halkalı Ziraat ve Baytar Mektep-i ‘ Ali’sinde Mülkiye Baytar Mektep’i açılınca veteriner yüksek öğretiminin tarım (=ziraat) ile olan ilişkisi başlamıştır. Ne gariptir ki, bu okulun ilk iki sınıfı öğretimlerini Tıp Mektep’inde yapmışlardır.
Tıp fakülteleri ile veteriner fakülteleri arasında çok sıkı bağlar vardır. Her şeyden önce iki fakültenin de temel tıp bilimleri (biyokimya, fizyoloji, histoloji) ve klinik öncesi bilimleri (farmakoloji, patoloji, parazitoloji) dersleri benzerdir. Geçmişten bu yana tıp fakültelerinin temel tıp bilim dallarında veteriner hekim kökenli hocalar görev yapmışlardır. Öğrencilerinin çok sevdiği ve esprilerinin fıkra gibi dilden dile dolaştığı rahmetli hocamız Prof.Dr.Hasan Şükrü Oytun (Aslan Hoca) veteriner hekim kökenliydi ve Ankara Tıp Fakültesinde de parazitoloji derslerine girerdi. Tıp ve veteriner fakültesi öğrencileri aynı sınıflarda FKB dersleri görürler ve fakülteler arasında sınavsız geçiş yaparlardı. Hatta bir dönem çok sayıda veteriner hekimi fark derslerini vererek diş hekimi olmuştu. İnsan ve hayvan hekimlerinin kullandığı teşhis ve tedavi yöntemleri, görüntüleme teknikleri, ilaçlar, operasyon alet ve malzemeleri aynıdır. İngiltere’nin Bristol ve Danimarka’nın Kopenhagen Üniversitelerinde veteriner hekimliği yüksek öğretimi Tıp Fakültesi içerisinde diğer sağlık bilimleri ile birlikte bir departman olarak yer almaktadır. Dünya’da insandan insana ilk kalp nakli operasyonunu gerçekleştiren Dr.Christian Bernard kullandığı tekniği köpekler ve şempanzeler üzerinde yaptığı denemelerle geliştirmişti.
İşin diğer bir boyutu da zoonozlar ve enfeksiyonlar konusudur. Dünyada hayvanlardan insanlara geçen 200’ün üzerinde zoonotik hastalık mevcuttur. İnsanlarda görülen enfeksiyonların %62’si hayvansal kökenlidir. Yeni çıkan enfeksiyonlarda bu oran %75’e ulaşmaktadır. Sağlık Bakanlığının ihbarını mecburi kıldığı 50 hastalıktan 26’sı yani yaklaşık yarısı hayvanlardan bulaşmaktadır. Biyoterörizm amacıyla kullanılan mikropların %80’i hayvanlarda hastalık yapmaktadır. Bu durum Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de veteriner halk sağlığı olgusunu güncel hale getirmiştir. Veteriner hekimleri, “Sağlıklı Çevre, Sağlıklı Hayvan. Sağlıklı Gıda, Sağlıklı İnsan, Sağlıklı Toplum” zincirinin tüm halkalarında söz sahibidir. Ahırdan sofraya uzanan süreçte gıda güvenliğinin teminatı veteriner hekimleridir. Son yıllarda Tek Tıp, Tek Sağlık Konsepti ortaya çıkmıştır. İnsan ve hayvan hekimlerinin diğer sağlıkçılarla birlikte ortak değerler üretmesi anlamına gelen bu konseptin akıl hocalarından Dr. Rudolf Virchow, “ Ben sadece şunu bilirim ki veteriner tıbbı ile insan tıbbı arasında bir ayrım yoktur, olmamalıdır da. Zaten bir alanda elde edilen deneyim diğer alanın gelişmesini destekleyecektir” demiştir. Veteriner hekimi Dr.Calvin Schwabe yazmış olduğu “Veterinary Medicine and Human Health” adlı kitabında zoonozların önlenebilmesi için tıbbın iki farklı disiplini olan insan tıbbı ile veteriner tıbbının birlikteliğini önererek, Tek Tıp Tek Sağlık çatısı altında toplanarak ortak hareket edilmesi halinde başarıya ulaşılacağını vurgulamıştır.
Tüm bu açıklamalardan sonra somut önerilerime geçmek istiyorum. Veteriner fakülteleri; tıp, eczacılık, diş hekimliği ve hemşirelik gibi fakültelerle birlikte Sağlık Bilimleri Üniversiteleri bünyesinde yer almalıdır. Bu görüş Dünyada gittikçe güçlenen Tek Tıp, Tek Sağlık Konseptine de uygun bir öneridir. Kamu hayvan sağlığı otoritesi: hayvan sağlığı, hayvan refahı, veteriner halk sağlığı, gıda güvenliği, çevre sağlığı gibi konuları içselleştiren Veteriner Sağlık İşleri Genel Müdürlüğü adıyla örgütlenmeli ve ya Sağlık Bakanlığına ya da stratejik önemi nedeniyle doğrudan Cumhurbaşkanlığına bağlanmalıdır.
Hazım hocam;
VETERİNER Hekimliği’nin, Tarım’dan ziyade TIP Bilimleri içerisine dahil edilmesi gerektiği görüşlerinize aynen katılıyorum.
Doktora yaptığım İngiltere BRISTOL Üniversitesi’nde Faculty of Medicine (Tıp Fakültesi) ‘ne bağlı bir Departman (önce ilk iki yıl School of Veterinary Sciences, ardından son üç yıl Department of Clinical Veterinary Sciences) olarak faaliyet gösteriyordu.
Ülke örneğimizde ise özellikle bakanlık çevrelerindr biz hekimlerin 2. Sınıf vatandaş muamelesi görmesi de SON DERECE rahatsız edici.
Saygılarımla.
Prof Dr. Ömer UÇAR (Erzurum)
Ulkemizde maalesef anlatılmadığı ve veteriner hekimlerce de uzerinde pek durulmadigi gerekcesi ile Tıp sadece insan hekimligi ile özdeşleşmiştir. Oysa ki Tip bilimi beseri tababet (TIP) ve veteriner tababet (TIP) olmak uzere ikiye ayrilmaktadir. Ingilizcede Veterinary Medicine Faculty seklinde ifade edilmesinin sebebi de budur. Tip bilimi icerisinde yer aldığı konusu tartisma götürmeyecek kadar gerçektir.
Harika bir yazı olmuş. Yazılanlar tümüyle konuyu doğru kavrayan fikirlerdir. Bende konusu geçmeyen siyasi yapılanma konusunda bir şeyler ekleyim.
Hayvancılık, Tarım bakanlığına bağlı bir faaliyet olmaktan çıkarılıp, Hayvancılık ve Balıkçılık Bakanlığı adında müstakil bir bakanlık olarak ele alınmalıdır. Büyükbaş, Küçükbaş, Kümes, At Yarışı, Hobi, Balık yetiştiriciliği ve Balık avcılığı olarak 7 farklı müsteşarlık yada genel müdürlük ile temsil edilmelidir. Pet (hobi) hayvanları hariç diğer tümü birer endüstridir. Bu endüstrilerin ülke yararı için planlanması, geliştirilmesi, denetlenmesi, sorumlulukları ve görevleri tam olarak ayrılmış birimler tarafından başarıyla yapılabilir.