Her ne kadar Türkiye’de daha doğrusu Osmanlı’da veteriner hekimliği yükseköğretimi 1842 yılında başlamışsa da modern anlamda veteriner hekimliği yükseköğretimi ve kamu hayvan sağlığı örgütlenmesi Cumhuriyetten sonra büyük bir gelişme kaydetmiştir. Yüksek Ziraat Enstitüsü’nün 1933 yılında faaliyete geçmesi ile fakülte düzeyinde bir yükseköğretime kavuşan Türk veteriner hekimliği, Uluslararası Cenevre Sözleşmesi’nin kabulü sonucu 1937 yılında çıkarılan Ziraat Vekaleti Vazife ve Teşkilat Kanunu ile de etkin bir kamu örgütüne sahip olmuştur. Yüksek Ziraat Enstitüsü Veteriner Fakültesinde Alman ekolü ile yetişen Türk veteriner hekimleri etkin bir kamu hayvan sağlığı örgütünde göreve başlayınca hayvan sağlığı ve ıslahı açısından büyük başarıların yer aldığı bir süreç başlamıştır. Nitekim, bu sayede bir yandan verimi düşük yerli hayvan ırkları ıslah edilip verimi yüksek kültür ırklarına dönüştürülürken bir yandan da Ülkede yaygın olarak salgınlar yapan şap, at vebası, brucella, tüberküloz, sığır vebası gibi hastalıklarla etkin bir mücadele sürdürülerek hayvan ve insan sağlığının korunması konusunda çok önemli adımlar atılmıştır. Ne yazıktır ki, neo-liberal politikaların hayata geçirildiği 1985 yılından itibaren, o güne kadar çok büyük başarılara imza atmış olan etkin örgüt-çağdaş fakülte ikili yapısı büyük hasara uğramış, bir yandan fakülte sayıları arttırılırken bir yandan da kamu hayvan sağlığı örgütündeki bütünleşik yapı bozulmuş ve ortaya her türlü salgın hastalığın kol gezdiği ve ithalat sarmalına mahkum edilmiş bir Türkiye tablosu ortaya çıkmıştır. Dünya Veteriner Hekimleri Gününü kutlamaya hazırlandığımız bu günlerde ne yazık ki tablo Türkiye’nin bağımsızlığına zarar verecek derecede acı ve hazindir. Böylesine kötü bir ortamda Dünya Veteriner Hekimleri Gününü kutlamanın ne derece doğru olduğunu meslektaşlarımın sağduyusuna bırakıyorum. Bu yazımda Türkiye’de Veteriner Hekimliğinin ve hayvancılığın içinde bulunduğu sorunlara kısa başlıklar halinde değinmek istiyorum.
1. KAMU VETERİNER HEKİMLİĞİ: Bugün; Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı bünyesinde etkin, çağdaş ve bütünleşik bir hayvan sağlığı örgütü mevcut değildir. Hayvancılığın temel taşı olan veteriner hekimleri gerek merkez gerekse taşra örgütünden soyutlanmışlar, özellikle de yöneticilik pozisyonlarından dışlanmışlardır. Günümüzde, Türkiye’de en ağır ve en pahalı öğretimi gören veteriner hekimleri; temel mesleki işlevleri olan teşhis, tedavi, operasyon, suni tohumlama, nekropsi gibi faaliyetler yerine sürekli masa başında oturup kulak küpelerini kayıt etmek ve yetiştiricilerin alacakları destekleri hesaplamak türünden basit işleri yapan birer büro memuru konumuna düşürülmüşlerdir. Bu nedenle de, Türkiye’de her tür hayvan hastalığı kol gezmekte, şu günlerde medyada da sık sık yer aldığı gibi gıda güvenliği halk sağlığı büyük ölçüde bozulmuş bulunmaktadır. Bu yetmezmiş gibi, yeni çıkarılan Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri hakkındaki Kanun Hükmündeki Kararnamede değişiklik yapan Kanun ile kamu veteriner hekimlerinin yetkisinde bulunan bazı hayvansal gıdaların güvenliği ile ilgili konular ilgisiz bazı başka mesleklerin faaliyet alanları içinde gösterilmiştir. Sadece birkaç mesleğe çalışma alanı açmaktan başka amacı bulunmayan bu kanun Türkiye’de zaten bozuk olan gıda güvenliği ve halk sağlığı hizmetlerini iyice içinden çıkılmaz bir hale getirecektir. Kamu Veteriner Hekimlerine özlük hakları konusunda da haksızlık yapılmaktadır. Kamu Veteriner Hekimleri yasal olarak sağlık sınıfında yer almalarına karşın, aynı sınıftaki öteki sağlık çalışanlarına bakınca görece düşük ücret ve emekli aylığı almakta, fiili hizmet tazminatı adı altında diğer sağlık çalışanlarına tanınan haktan ne yazık ki yararlandırılmamaktadırlar.
2. SERBEST VETERİNER HEKİMLİĞİ: Kendi hesabına çalışan serbest veteriner hekimleri günümüzde daha çok pet ve büyükbaş hayvan hekimliği ile meşgul olmaktadırlar. Büyük şehirlerde hemen her caddede biri birine yakın çok sayıda pet kliniği görmek mümkündür. Fakülteden her mezun olan, biraz da durumu iyi ise hemen istediği yerde bir dükkan tutup pet kliniği açabilmektedir. Tabii bu durumda hemen haksız rekabet başlamakta ve iş promosyon vermeye, fiyat düşürmeye kadar uzamaktadır. Dövizdeki hızlı artış, çoğunluğu ithal edilen ilaç, aşı ve biyolojik madde fiyatlarını yükseltmekte, bu da doğrudan pet sahibine yansımaktadır. Bu durum zaten ekonomik sıkıntı çeken orta gelir düzeyindeki pet sahiplerini olumsuz olarak etkilemekte, özellikle büyük şehirlerin ve tatil beldelerinin sokaklarında da sıkça görüldüğü gibi binlerce ev hayvanının özellikle de köpeğin sokağa terkedilmesine neden olmaktadır. Bir yandan pet sayısının azalması, bir yandan da pet hekimliği yapanların artması klinik gelirlerinde önemli düşüşlere yol açmaktadır. Büyükbaş hayvan hekimliğindeki durum da pet hekimliğinden farklı değildir. Bir yandan sütün eder fiyatına satılamaması bir yandan da azgınlaşan ithalat sonucu küçük ve orta ölçekli işletmelerin kar edememesi en başta büyükbaş hekimlerini olumsuz yönde etkilemekte, gelirlerindeki azalma yanında veresiye alacaklar dağ gibi artmaktadır. Veteriner Hekimliği Kurultayında belirtildiğine göre büyükbaş hekimlerinin veresiye yaptıkları hizmetlerin mali bilançosu 700 milyon (önceki para birimi ile 700 trilyon) Türk Lirasını bulmuştur. Bu durumun büyükbaş hekimleri açısından sürdürülebilirliği gerçekten çok zordur. Hele, yetiştirici birliklerinin veteriner hekimliği hizmetlerine el atması, mega işletmelerde toplanan hayvanların digitalleşme nedeniyle daha az çiftlik hekimine ihtiyaç göstermesi, akaryakıt fiyatlarındaki hızlı artış, yıl başından itibaren yürürlüğe giren e-reçete uygulamasındaki aksaklıklar ve çoğu ithal olan ilaç, aşı ve malzeme fiyatlarındaki anormal yükseliş gibi nedenler de büyükbaş hekimlerini zora sokmaktadır.
3. VETERİNER FAKÜLTELERİ: Türkiye’deki veteriner fakülteleri günümüzde aklın ve mantığın alamayacağı bir sayıya ulaşmıştır. Sayıları 33 adedi bulan bu fakültelerden 24 adedi öğrenci alan, 1 adedi kurulup henüz açılmayan, 1 adedi kurulma aşamasında olan, 5 adedi kurulup öğrenci almayan, 2 adedi ise YÖK sistemine tabi olarak Yurt dışında faaliyet gösteren fakültelerdir. Türkiye’deki veteriner fakülteleri sayı olarak Dünya’da ilk üç arasında, fakülte başına düşen nüfus olarak da Dünya’da birinci sırada yer almaktadır. Son üniversite sınavında dereceye giren ilk 80.000 öğrenci arasında veteriner fakültelerini tercih eden tek bir öğrenci bile bulunmamaktadır. Her yıl yaklaşık 1800 öğrenci alan veteriner fakülteleri yaklaşık 1500 mezun vermektedir. Bu tablodan da anlaşılacağı üzere Türkiye’deki veteriner hekimliği yükseköğretiminin durumu hiç de iç açıcı değildir. Fakültelere giren kalitesiz lise öğrencileri çoğu alt yapısı yetersiz fakültelerden kalitesiz veteriner hekimleri olarak mezun olmakta ve bundan da en büyük zararı Türk veteriner hekimliği ve Türk hayvancılığı görmektedir.
4. HAYVANCILIK: Türkiye’de süt ve besi sığırcılığı yüksek maliyetler ve ithalat nedeniyle büyük bir krizin içine girmiş bulunmaktadır. Fabrika yemleri döviz artışlarına paralel olarak son bir ayda yaklaşık %20 oranında artış göstermiştir. Buna karşın süt üreticileri çiğ sütlerini referans fiyat olan 1.60 TL nin çok altında satabilmektedir. Bu durum hiç kuşkusuz küçük ve orta boy işletmelerin kar edememeleri dolayısıyla da hayvancılığı bırakmaları sonucunu doğurmaktadır. Son yıllarda giderek artış gösteren canlı hayvan ve et ithalatı da bu yaranın üzerine tuz biber ekmiştir. Türkiye, 2010-2017 yılları arasında yaklaşık 5 milyar dolarlık canlı hayvan ve et ithal etmiştir. Fabrika yemi ham maddelerinin %50 sinin, hayvan sağlığında kullanılan aşı, ilaç, sperma ve biyolojik maddelerin büyük çoğunluğunun ithal edildiği de hesaba katıldığında aynı yıllar arasında sadece hayvancılık sektöründe Yurt dışına ödenen döviz miktarının 20 milyar dolar civarında olduğu hesaplanmaktadır. Öte yandan, köy tavukçuluğu kuş gribi bahane edilerek yıllar önceden bitirilmiş, şimdi de sıra koyunculuğa gelmiştir. Mera, çoban, ürünlere olan talep azlığı, ürün fiyatlarının düşük olması, genç nüfusun köyleri terk etmesi gibi nedenlerden dolayı koyunculuk da bitme noktasına gelmiş bulunmaktadır. Hayvancılığın içinde bulunduğu tüm bu sorunlar veteriner hekimliğini olumsuz olarak etkilemektedir.
5.MESLEKİ ÖRGÜTLER: Türkiye’de veteriner hekimliği alanında çok sayıda mesleki örgüt faaliyet göstermektedir. En eski meslek örgütlerimiz olan Türk Veteriner Hekimleri Birliği ve Veteriner Hekimleri Derneği yanında bilim, sektör ve meslek tabanlı örgütlerin sayısı 20 ye ulaşmıştır. Bu dağınık ve çoklu yapı mesleki sorunların tespiti, çözümü ve kamuoyuna mal edilmeleri konusunda sağlanması gereken birlikteliğin oluşmasını engellemektedir. Asıl sorun, başta ana kademe örgütlerimiz olmak üzere sayılan bu derneklerin mesleki haklarımızın korunması ve savunulması konularında işlevsiz kalmalarıdır. Bu durum hiç kuşkusuz mesleğimizin temel sorunlarının yıllardır bir türlü çözülememesi sorununu da beraberinde getirmektedir. Böyle olunca da Türk veteriner hekimliği günümüzde karma karışık bir ortam içerisinde debelenip durmaktadır.
Bu konuların dışında veteriner hekimlerinin istidam edildiği et sanayi, süt sanayi, yem sanayi, ilaç ve aşı sanayii, tavukçuluk sanayi gibi alanlarda da hayvancılığın bugünkü olumsuz yapısından etkilenen veteriner hekimleri bulunmaktadır. Ancak, sayılan sektörlerin kurumsal yapılardan oluşması sorunların şimdilik veteriner hekimliğinin temel alanları kadar büyümesini engellemektedir.