Türkiye’de hayvancılığın sorunları ile veteriner hekimliğinin sorunları biri birinden ayrı düşünülerek sağlıklı bir çözüme ulaşılamaz. Bu bağlamda, hayvanların genetik potansiyelinin dolayısıyla verimlerinin artırılmasında bir veteriner hekimliği işi olan suni tohumlamanın rolü inkar edilemez. Öte yandan, başta buzağı ölümlerinin önlenmesi olmak üzere Türkiye’de yaygın olarak seyreden hayvan hastalıklarıyla mücadelede en büyük rolü veteriner hekimleri üstlenmişlerdir. Sadece bu iki konu bile veteriner hekimlerinin hayvancılıkla ilişkilerini ortaya koymak bakımından yeterlidir. Pekiyi, Türkiye’de hayvancılığın durumu kötü de veteriner hekimliğinin durumu iyi midir? Tabii ki hayır. Aşağıdaki bölümlerde 2019 yılı başında Türk veteriner hekimliğinin durumunu özetle açıklamaya çalışacağım.
Öncelikle, veteriner hekimlerinin kaynağı olan fakültelerden başlamak istiyorum. 2019 yılı başında YÖK’e bağlı ve öğrenci alan yurt içinde 26, yurt dışında da 2 fakülte mevcuttur. Bunlara ilaveten, kanunu çıkmış ama kurulmamış 4 ve kurulmuş ama öğrenci almamış 2 olmak üzere toplam 6 veteriner fakültesi daha bulunmaktadır. Bu durumda Türkiye veteriner fakültesi sayısı bakımından Dünya’da 3. Avrupa’da 1. sıradadır. Bu fakültelerden her yıl 1500-2000 arasında öğrenci mezun olmakta ve sayıları tam olarak bilinmese de 30.000’i aştığı varsayılan veteriner hekimi ordusuna katılmaktadırlar. 2018-2019 Öğretim yılında 26 veteriner fakültesine kayıt yaptıran öğrenciler 70.500 ile 203.600 diliminde yer almaktadırlar. Bunun anlamı, üniversite sınavlarına giren ve sıralamada ilk 70.500 arasında bulunan lise öğrencilerinden veteriner fakültelerini tercih eden bir kişi bile çıkmamıştır. Türkiye’de şu anda mevcut veteriner fakültelerinin yaklaşık yarısı son 10 yıl içinde kurulmuş olup bunlardan çoğu öğretim üyesi sayısı, öğretim ve araştırma olanakları bakımından yetersizdir. Bu, aklı başında hiç kimse tarafından kabul edilemeyecek derecede kötü bir tablodur. Bu tablodan çıkarılacak ilk sonuç ya da sorun Türkiye’de öğretim koşulları kötü çok sayıda veteriner fakültesine düşük eğitim düzeyindeki lise öğrencilerinin kayıt olmasıdır. Bunun sonucu olarak da anılan fakülteler mesleki kalitesi çok düşük mezunlar vermektedir. Bundan en büyük zararı hiç kuşkusuz veteriner hekimliği kadar hayvancılık sektörü de görmektedir. Lafı uzatmadan çözüme gelmek istiyorum. Bundan böyle kesinlikle yeni veteriner fakültesi açılmamalı, kanunu çıktığı halde henüz açılmayan fakülteler derhal kapatılmalı, açılıp öğrenci alan fakat henüz mezun vermeyen fakülteler ise öğretim elemanları ve öğrencileri ile birlikte yakınlarındaki gelişmiş fakültelere nakil edilmelidir.
İkinci olarak ele alacağım konu Türkiye’deki kamu veteriner hekimliğinin hazin durumudur. Cumhuriyetin kuruluşundan 1936 yılına kadar çeşitli adlar altında değişik bakanlıklara bağlı olarak faaliyet gösteren kamu veteriner hekimliği teşkilatı Uluslararası Cenevre Sözleşmesine uyum sağlamak amacıyla aynı yıl çıkarılan bir kanunla Veteriner İşleri Genel Müdürlüğü bünyesinde toplanarak o zamanki adı Ziraat Vekaleti olan Tarım Bakanlığına bağlanmıştır. Veteriner işleri Genel Müdürlüğü 1985 yılına kadar başta hayvan ıslahı olmak üzere hayvan hastalıkları ile mücadele ve hayvansal gıdaların kontrolü konularında çok başarılı hizmetler vermiştir. Ne var ki, 12 Eylül askeri darbesinden sonra uygulamaya konulan liberal politikaların bir sonucu olarak diğer bazı etkili kamu kuruluşları ile birlikte Veteriner İşleri Genel Müdürlüğü de kapatılmış ve yerine merkez-taşra uyumu bozuk, hantal yapılı genel müdürlükler kurulmuştur. Bunun sonucu olarak son 30 yıl içerisinde Türkiye’de hayvan hastalıkları olağanüstü boyutlarda yaygınlaşmış ve Ülke ekonomisini tehdit eder bir hale gelmiştir. Bugün baktığımızda Türkiye’deki kamu hayvan sağlık örgütü çağ dışı, atıl, etkisiz, dağınık ve iş yapamaz bir durumdadır. Örgütlenmedeki bu yanlışlığa bir de kamu veteriner hekimlerinin temel mesleki işlevleri olan teşhis, tedavi, otopsi, operasyon, koruyucu aşılama, suni tohumlama gibi uygulamalardan uzaklaştırılması eklenmiştir. Günümüzde kamu veteriner hekimleri ne yazık ki masa başında oturup Türkvet’e veya Çiftçi Kayıt Sistemi‘ne kulak numarası girmek ya da üreticilerin alacağı devlet desteğini hesaplamak gibi bir lise mezununun bile kolaylıkla yapabileceği türden basit işlere mahkum edilmişlerdir. Bugün, ineklerden yeterli sayıda buzağı alınamamasının, buzağı ölümlerinin önlenememesinin, dolayısıyla ortaya çıkan kırmızı et açığının ve son tahlilde yapılan milyarlarca dolarlık ithalatın altında yatan neden kamu veteriner hekimlerinin sahada, ahırda, merada, işletmede çalışmamasıdır. Çözüm özellikle de Cumhurbaşkanlığı Hükumet Sisteminde çok kolaydır. Halen yürürlükte olan Uluslararası Cenevre Sözleşmesine uygun olarak çağdaş, etkin, mobil, bağımsız, merkez-taşra bağı güçlü bir kamu hayvan sağlığı örgütü ivedilikle kurulmalı ve veteriner hekimlerinin bir an önce mesleklerini yapmaları sağlanmalıdır.
Son olarak veteriner hekimlerinin büyük bir çoğunluğunun istihdam edildiği serbest çalışma hayatından bahsetmek istiyorum. Türkiye’de serbest veteriner hekimleri daha çok pet yani evde bakılan hayvanlara ve büyükbaş hayvanlara özgü kliniklerde görev yapmaktadırlar. Pet yani ev hayvanları kliniklerinin durumu günümüzde ne iyi ne de kötüdür. Fakat büyükbaş hayvan kliniklerinin durumu hayvancılıktaki kötü gidişe bağlı olarak hiç de iyi değildir. Büyükbaş hayvan sayısının azalması, üreticilerin kar edememesi ve serbest çalışan veteriner hekim sayısının giderek artmasına paralel olarak kliniklerin durumu da kötüleşmiştir. Hayvancılıktaki kötüye gidiş eğer bu şekilde devam ederse pek yakında çok sayıda büyükbaş hayvan kliniği kapanma tehlikesi ile karşı karşıya kalacaktır. Bu konuda çözüm önermek yerine hayvancılıktaki durumun düzelmesini beklemek daha doğru olacaktır.