TÜRKİYE’DEKİ HAYVAN ISLAHI ÇALIŞMALARININ DÜNÜ,BUGÜNÜ
VE GELECEÐİ

(Performans Dergisi,Mart 2000,Sayı:21)

Hayvan ıslahının geçmişi insanların Dünyada var oluşlarının başlangıcına kadar uzanır.İlk insanlar evcilleştirildikleri hayvanların ürünlerini beslenmeleri için kullanmaya başladıklarında bu olgunun önemini kavramışlardır.Zamanla nüfusları artınca da ellerindeki hayvanların ihtiyaca yetmeyen ürünlerini artırmak amacıyla günümüzde de uygulanan seleksiyon ve saf yetiştirme yöntemlerini ilk kez kullanmışlardır.Bu bağlamda ellerinde bulunan inek,koyun gibi hayvanlardan fazla süt verenleri ve yavru verimi iyi olanları sürüde tutup,onlara yaşama ve döl verme olanağı sağlamışlar,süt vermeyen,kısır olanları ise hemen elden çıkarmaya çalışmışlardır.Böylece sürünün toplam süt verimi artmış,bol süt tüketen insanların bedeni ve zihni gelişmeleri de hızlanmıştır.Daha sonraları kendi aralarındaki yetiştirmelerin(akrabalı yetiştiricilik) kimi kalıtsal sorunlara yol açtığını pratikte görünce hayvanlarını gerek çevrede bulunan gerekse savaşlardan ganimet olarak topladıkları farklı ırktan hayvanlarla birleştirmişler,böylece melezleme yöntemini ilk kez uygulamışlardır.Melezlemenin özellikle ilk kuşakta heterozis(azmanlık) nedeniyle sağladığı süt ve canlı ağırlık artışını gözlemleyince de bir daha bundan vazgeçmemişlerdir.
İnsanlar böylece başladıkları hayvan ıslahı çalışmalarına yüzyıllarca büyük bir merak içerisinde değişik ırklardan hayvanları birbiriyle melezleyerek yeni yeni ırklar elde etmek suretiyle devam etmişler ve günümüze kadar da bu böylece sürüp gelmiştir.O arada hiç kuşkusuz yeni bakım-besleme yöntemleri ve başta suni tohumlama olmak üzere kimi teknolojik yöntemleri de devreye sokarak hayvan ıslahının etkinliğini daha da artırmaya çalışmışlardır.
Cumhuriyetten önce Türkiye’de sistemli ve bilimsel anlamda hayvan ıslahı çalışmalarından söz etmek olanaksızdır.Çünkü,özellikle 19.yüzyılın sonları ile 20.yüzyılın başları Osmanlı İmparatorluğunun Balkan’larda,Kafkasya’da ve Orta Doğu’da yapmak zorunda kaldığı savaşlarla geçmiştir.Yalnız bu arada 1892 yılında Nafıa Vekaleti’ne bağlı ve hayvan ıslahı ile görevlendirilen “Islahı Hayvanat ve Umuru Baytariye” şubesinin kurulması ile Feshane’de bulunan ve Osmanlı ordusunun giysilerini üreten fabrikanın yapağı gereksinimini karşılamak için Macaristan’dan ince tarak yapağısı veren Merinos Koyunları ithal edilmesi bu alanda atılmış önemli adımlar sayılır.
Cumhuriyet dönemi her alanda olduğu gibi hayvancılık alanında da büyük atılımların yaşandığı bir dönem olmuştur.Dönemin son derece kıt bütçe olanaklarına rağmen 1925 de Karacabey’deki çiftlik hara haline dönüştürülmüş,izleyen 10 yıl içerisinde Çifteler,Konya ve Çukurova Haraları kurulmuştur.1926 yılında Dünyada Rusya’dan sonra ikinci olarak Suni Tohumlama Türkiye’de uygulanmaya başlamıştır.Yine 1925 yılında Avusturya’dan ithal edilen Avusturya Esmeri(Montafon) boğa ve inekler Karacabey Harasına getirilerek gerek kendi aralarında saf olarak yetiştirilmişler,gerekse izleyen yıllarda Bursa-Balıkesir Bölgelerinin yerli sığırı olan boz ırk ile çevirme melezlemesi yöntemiyle ve suni tohumlama kullanılarak çiftleştirilmişlerdir.Bu sayede sonradan Karacabey Esmer Irkı olarak da adlandırılan ve Türkiye koşullarına tam uyum sağlamış bir ırk elde edilmiştir.Sığır ıslah çalışmalarına 1935’de Avusturya’dan,1947’de İsviçre’den ithal edilen damızlık boğa ve ineklerle devam edilmiştir.
Sığırcılık alanında olduğu gibi koyunculuk alanında da ıslah çalışmaları Cumhuriyetle birlikte yoğunluk kazanmıştır.Bu bağlamda yeni kurulan yünlü dokuma sanayinin ince yapağı gereksinimini yurt içi kaynaklardan sağlamak amacıyla Almanya’dan çeşitli partiler halinde Alman Et-Yapağı Merinosları ithal edilmiş ve yine Bursa-Balıkesir Bölgelerindeki yerli kıvırcık koyunları ile suni tohumlama yöntemi kullanılarak melezlenmişlerdir.Daha sonra sığırcılık ve koyunculuk alanında yoğunluğu gittikçe artan ıslah çalışmaları yürütülmüş,1973 yılında Türkiye’de ilk kez boğa spermasının dondurulması ile bu çalışmalar hız kazanmıştır.Bu çalışmalar arasında Holştayn-Güney Anadolu Kırmızısı melezini, Malya yağlı kuyruklu Türk koyununu ve Çifteler Ramlıç koyununu sayabiliriz.
Hayvan ıslahının günümüzdeki durumuna baktığımızda maalesef geçmişte yer alan ve başta da dile getirmeye çalıştığım çalışmalarla tutarlı bir gelişmenin yaşanmadığını görürüz.Nitekim,tam sağlıklı olmadığını bildiğim elimizdeki istatistiki verilerden bile Türkiye’deki sığırların sadece %25 inin ,koyunların da sadece %5 inin ancak ıslah edilmiş olduklarını görmekteyiz.Hayvancılığı gelişmiş ülkelerde bu oran %70 in üzerindedir.Türkiye’de mevcut olduğu varsayılan 6 milyon boğa altı inekten sadece bir milyonu yani yaklaşık%15 i suni olarak tohumlanabilmektedir.Sığırlarımızın karkas et verimleri ve süt verimleri bırakın ABD ‘dekileri, AB’ dekilerin bile göreceli olarak 2-3 kat aşağıdadır.Öte yandan toplam Tarım İşletmelerinin sadece %2’sini oluşturan hayvancılık işletmeleri dışında hayvancılık ilkel koşullarda yapılmakta,bu da hayvan sağlığı hizmetlerinin yetiştiricilere etkinlikle ve yaygınlıkla ulaşmasını engellemektedir.
Rakamlar böyle de sanki görevli kuruluşlar farklı mıdır? Kuruluş amacı bitki ve hayvan ıslahı olan ve geçmişte son derece önemli işler başarmış bulunan Tarım İşletmeleri bugün maalesef özelleştirilecek söylentilerinin de baskısı ile bırakın eski işlevini yerine getirmeyi sadece süt üretip satan hayvan yetiştirme çiftlikleri haline dönüşmüşlerdir.
Hayvan ıslahının en etkili aracı olan suni tohumlama yıllardan beri devlet tarafından yürütülmekteydi.Ancak özellikle sığır suni tohumlaması 1985’de çıkarılan bir yönetmelikle veteriner hekimlerin,904 sayılı Islah-ı Hayvanat Kanununda yapılan bir değişiklik ile de yetiştirici birliklerinin uygulamasına olanaklı hale getirilmiştir.Devlet günümüzde sığır suni tohumlamasını tümüyle terk etmiştir.Ne var ki çağa uygun bir organizasyon modeli kurulamadığı için gerek serbest veteriner hekimlerin ve yetiştirici birliklerinin yürütmekte olduğu suni tohumlama çalışmalarında,gerekse sperma ithalatı ve üretiminde kimi eksiklikler ve aksaklıklar yaşanmakta ,bu da hayvan ıslahı çalışmalarını çok olumsuz olarak etkilemektedir.Öte yandan son 15 yıldır bilinçsiz bir şekilde uygulanan hayvan ithali politikaları sonucu maalesef Türkiye’deki hayvan ıslahı çalışmaları karmaşık,içinden çıkılamaz bir duruma sürüklenmiştir.Dile getirmeye çalıştığım tüm bu yanlışlıklar sonucu da bugün ülkemizde ciddi bir kaliteli dişi damızlık sorunu ortaya çıkmış bulunmaktadır.
Baştan beri ortaya koymaya çalıştığım görüşlerim ve verdiğim rakamlar Türkiye’de hayvan ıslahının dününün gerçekten da üstün başarılarla dolu olduğunu,ancak geçmişteki bu başarının bugüne olumlu olarak yansımadığını göstermektedir.
Yeni girdiğimiz yüz yıl hatta bin yıl iletişimde olduğu kadar biyoteknolojide de devrim niteliğindeki gelişmelerin yaşanacağı dönem olacaktır.Nitekim son yıllarda hayvanlarda uygulanan genetik çalışmalar,o arada clooning diye adlandırılan kopyalama yöntemi bu gelişmelerin bir bakıma habercisi,öncüsü sayılabilir.O nedenle gelecekte ki hayvan ıslahı çalışmalarında başta suni tohumlama olmak üzere embriyo transferi,mikro-enjeksiyon ve gen manüpülasyonları mutlaka yaygınlıkla uygulanmalıdır.
Yalnız bu çağdaş biyoteknolojik yöntemlerin hayvan ıslahında etkinlikle ve yaygınlıkla uygulanabilmesinin önünde çok büyük bir engel bulunmaktadır.O da Türkiye’deki modern işletmelerin sayısının ve optimum büyüklüğünün azlığıdır.Başta verdiğim rakamdan da anlaşılacağı üzere toplam tarım işletmelerinin sadece %2 si hayvancılık işletmesi olup onların da optimum sayıları son derece küçüktür.Bu durumda da biz istediğimiz kadar çağdaş biyoteknolojileri uygulayalım,sırf bu nedenle bile hayvan ıslahı hizmetleri etkinlik ve yaygınlık kazanamaz.Onun için kanımca tek yapılacak iş hayvancılık işletmelerinin sayısının ve optimum büyüklüklerinin yükseltilmesidir.Bu olgu hiç kuşkusuz Avrupa Birliği standartları bakımından da gerekli ve zorunludur.Bu soruna bulduğum çözüm önerimi Performans Dergisi’nin önceki sayılarından birinde Küçük-Orta Boy Hayvancılık İşletmesi (KOHİ) adı altında ayrıntılı olarak açıklamıştım.Kısaca açmam gerekirse,sadece süt,sadece et,sadece damızlık üretimi ile görevli, girdi-çıktı ve kar-zarar esasına göre çalışan,optimum büyüklükleri sütte 50-100,ette 100-200, damızlıkta da 100-150 olan Küçük-Orta Boy Hayvancılık İşletmeleri’nin kendi içlerinde sirkülasyonu sağlayacak biçimde de oluşturulması ve sayılarının çoğaltılması hayvan ıslahına yeni bir soluk getirebileceği gibi biyoteknolojik hizmetlerin daha etkinlikle ve yaygınlıkla ulaşmasını da kolaylaştıracaktır.
Damızlık ithali,hayvan ıslahı açısından tabir yerinde ise dökme su ile değirmen döndürmekten başka bir şey değildir.Kaliteli dişi damızlık ithaline belki de sadece Türkiye’de mevcut kaliteli dişi damızlık sıkıntısını gidermek amacıyla izin verilebilir.Kanımca bunun da yolu,ya devlet tarafından kimi kamu tarım işletmelerinde kurulacak ya da özel kesim tarafından devlet denetiminde oluşturulacak “Damızlık Üretim İşletmeleri” nin kaliteli anaç materyalini sağlamak amacıyla üstün genotipik yapılı dişiler getirilip üstün genotipik yapılı boğaların donmuş spermaları ile tohumlanarak elde edilen dişi buzağılar damızlık olarak çoğaltılabilir.