Veteriner Hekimliğinin geçmişi hayvanların evcilleştirilmesine
kadar dayanır. İlk insanlar yedikleri av hayvanlarının kemiklerini
etrafa attıklarında, önce bu kemiklere gelen köpekleri, daha sonra da
şimdiki çiftlik hayvanlarını evcilleştirmişlerdir. Atalarımız,
kendilerine uyguladıkları tedavi yöntemlerini evcilleştirdikleri
hayvanlar hastalandığında onlara da uygulamışlar ve böylece yer
yüzünde ilk veteriner hekimliğini başlatmışlardır. Halk hekimliği ya
da büyücülük şeklinde devam eden hayvan sağlığı uygulamaları 1762
yılında Fransa’nın Lyon şehrinde, Dünyanın ilk Veteriner
Fakültesinin açılması ile bilimsel bir hüviyet kazanmıştır. Bu
Fakülteden tam 80 yıl sonra İstanbul’da bir Askeri Veteriner Okulu
açılmış, bu okul daha sonra açılan Sivil Veteriner Okulu ile 1920
yılında birleşerek Yüksek Veteriner Okulu adını almıştır. Yüksek
Veteriner Okulu 1933 yılında Ankara’da kurulan ve Türkiye’nin İstanbul
Üniversitesinden sonra ikinci Yüksek Öğretim Kurumu olan Yüksek Ziraat
Enstitü’süne Veteriner Fakültesi adıyla bağlanmış, 1948 yılında ise
Ankara Üniversitesi bünyesine dahil olmuştur. Bu kısa tarihsel
geçmişten de anlaşılacağı üzere Türkiye’de Veteriner Hekimliği Yüksek
Öğretiminin çok köklü bir mazisi vardır. Bu mazi Harbiye, Mülkiye ve
Tıbbiye ile aynı döneme denk gelmektedir. Ankara Üniversitesi
Veteriner Fakültesi, 1970 yılına kadar tek Fakülte olarak kalmış, daha
sonra Elazığ ve İstanbul Veteriner Fakülteleri açılmıştır. Veteriner
Fakültesi sayısı 1980 Askeri Darbesinden sonra YÖK yani Yüksek Öğretim
Kurulu’nun kurulması ile birlikte hızla artmış, günümüzde otuzu
geçmiştir. Halen Türkiye, Veteriner Fakültesi sayısı bakımından
Dünya’da Amerika Birleşik Devletleri ve Hindistan’dan sonra üçüncü
sıradadır. Türkiye’den çok hayvansal potansiyeli bulunan Almanya’da
beş, İsviçre ve Hollanda’da ikişer Veteriner Fakültesi bulunmaktadır.

Türkiye’de Cumhuriyetten önce sistemli bir kamu Veteriner
Hekimliğinden söz edilemez. Ancak, Cumhuriyet yönetimi her alanda
olduğu gibi hayvancılık alanında da büyük atılımlara girişmiş, hayvan
sağlığını önemli bir hedef olarak seçmiştir. Bu amaçla değişik adlarla
anılan Tarım Bakanlığı bünyesinde bağımsız bir hayvan sağlığı örgütü
olan Veteriner İşleri Genel Müdürlüğü kurulmuştur. Uluslar Arası
Cenevre Sözleşmesi ile uluslar arası bir hüviyet kazanan Veteriner
İşleri Genel Müdürlüğü varlığını 1985 yılına kadar sürdürmüş, Ülkede
ortaya çıkan At Vebası ve Sığır Vebası salgınlarını kısa zamanda
başarı ile söndürmüştür. Ne var ki, 1985 yılında kamuda yapılan haksız
ve temelsiz bir düzenleme ile bağımsız Veteriner İşleri Genel
Müdürlüğü ortadan kaldırılmış yerine yetkisiz ve etkisiz örgütler
kurulmuştur. Bu durum Türkiye’de o tarihe kadar başarı ile sürdürülen
hayvan sağlığı hizmetlerinin aksamasına neden olmuş, hayvan
hastalıklarının önlenemeyişi sonucu Ülke büyük ekonomik zararlara
uğramıştır. O arada bu düzenleme ile kamuya Veteriner Hekimi alımı
durdurulmuş, bu ise hizmetlerin daha da aksamasına neden olmuştur.
Kamu hayvan sağlığı hizmetleri ile ilgili olarak yapılan bu düzenleme
aslında Türkiye’de Veteriner Hekimliğinin değişimi ve dönüşüm
konusunda önemli bir gelişmeye de başlangıç teşkil etmiştir. Kamunun
istihdamı kısması ve sayıları hızla artan veteriner fakültelerinin çok
sayıda mezun vermesi sonucu iş bulamayan Veteriner Hekimleri çareyi o
dönemde esen liberalleşme rüzgarlarının da etkisi ile önü açılan
serbest veteriner hekimliği ya da özel veteriner hekimlik alanında
çalışmakta bulmuşlardır. Böylece bir yandan kamu veteriner hekimliği
gerilerken, öte yandan serbest veteriner hekimliği önemli gelişmeler
kaydetmiştir. Şu anda kamuda çalışan veteriner hekimleri ne yazıktır
ki mesleklerini değil, normal bir büro elemanının işlerini
yapmaktadırlar. Günümüzde serbest kesimde özellikle pet yani ev
hayvanı klinisyenliği alanında önemli ilerlemeler yaşanmakta, özel
sektörde veteriner hekimi istihdamı önemli boyutlara ulaşmış
bulunmaktadır.

Şu anda, Türkiye’de Veteriner Hekimliğinin en büyük sorunu
Veteriner Fakültesi sayısının fazlalığıdır. Şu anda Türkiye’nin
çeşitli bölgelerinde kurulmuş ve öğrenci alıp eğitime başlamış tam 28
Veteriner Fakültesi bulunmaktadır. Bu fakültelerden her yıl 1500-2000
arasında Veteriner Hekimi mezun olmaktadır. Bu sayı artık kabul
edilemeyecek ve aklın almayacağı bir düzeye ulaşmıştır. Bu demektir
ki, şu anda sayısı tam bilinmese de 30 bini aşkın Veteriner Hekimine
her yıl 1500-2000 arasında yeni Veteriner Hekimi katılacaktır. Böyle
giderse 25 yıl sonra Türkiye’de Veteriner Hekimi sayısı neredeyse
bugünkünün iki katına ulaşacaktır. Her ne kadar Türkiye İstatistik
Kurumu (TUİK) verilerine göre Türkiye’de en çok istihdam edilen meslek
grubu Veteriner Hekimleri ise de bir yandan köyden kente göç nedeniyle
aile işletmelerinin sayısının azalması, bir yandan da yeni kurulan
teknoloji yoğun mega işletmelerdeki istihdam azlığı nedeniyle çok
yakında Veteriner Hekimlerinin de büyük bir işsizlik sorunu ile karşı
karşıya kalacağı kuşkusuzdur.

Veteriner Hekimliği hayvan sağlığından daha çok insan
sağlığını önceleyen bir meslektir. Çünkü insanlarda görülen mikrobik
hastalıkların yarıdan fazlası hayvanlardan bulaşmaktadır. Bunlar
arasında malta humması ve verem baş yeri işgal etmektedir. Hayvanlarda
yaygın olarak rastlanan bu hastalıklar ortadan kaldırıldığında
insanlarda da görülmeyecek, dolayısıyla tedavi masraflarında önemli
bir azalma olacaktır. “ Beşeri hekimlik insanı, veteriner hekimliği
insanlığı tedavi eder “ diye anonim bir söz vardır. İkinci
Cumhurbaşkanımız İsmet İnönü “ İnsan hekimliği veteriner hekimliği
karşısında okyanusa karşı bir iç deniz gibidir “ demiştir. Ulusal
Şairimiz Veteriner Hekimi Mehmet Akif Ersoy’un, “ Çünkü bir tecrübe
etsen senin de aklın yatar/ bize insan hekiminden daha lazım baytar “
şeklinde bir şiiri vardır. Veteriner Hekimleri, “ Sağlıklı Çevre,
Sağlıklı Hayvan, Sağlıklı Gıda, Sağlıklı İnsan, Sağlıklı Toplum “
sloganının her aşamasında önemli roller üstlenirler. Dünya Veteriner
Hekimleri Günü Kutlu olsun.