Türkiye’de sun’i tohumlamanın başlangıç yılı 1926 dır. Bu tarihten önce bırakın Osmanlı Devletini, Dünyada bile bu teknik hakkında çok az şey biliniyordu. Bu süreç aynı zamanda sun’i tohumlamanın Sovyet ler Birliği’ndeki tarihi ile de eş zamanlıdır. Çünkü, sun’i tohumlamanın çiftlik hayvanlarındaki ilk uygulaması Sovyetler Birliği’nde 1908 yılında atlarda gerçekleşmiş, bu uygulamayı 1927 yılında sığırlar, 1928 yılında da koyunlar üzerindeki uygulamalar izlemiştir. Türkiye bu süreçte devreye sığır ve koyundan önce atlardaki uygulama devam ederken yani 1926 yılında girmiştir. Bu tarihten bir yıl önce genç Türkiye Cumhuriyetinin Tarım Bakanı Sabri Toprak Sovyetler Birliğine resmi bir ziyarette bulunur. Bu ziyaret sırasında Bakana Sovyetler Birliğindeki hayvancılığı tanıtmak amacıyla çiftlikler gezdirilir ve bu arada atlardaki sun’i tohumlama uygulaması da gösterilir. Dünyanın ilk biyoteknolojisi olan bu uygulamayı gören ve bu tekniğin İzmir İktisat Kongresinde saptanan ana hedeflerden biri olan hayvanların ıslahı çalışmalarında kullanılabileceğine inanan Bakan ilgililerden bu konunun uzmanı bir kişinin Türkiye’ye gönderilmesini rica eder. Bunun üzerine Sovyetler Birliğindeki sun’i tohumlamanın kurucusu sayılan İlia İvanoviç İvanov’un asistanlarından Mihailov 1926 yılında Türkiye’ye gelir ve Karacabey Harasında veteriner hekimlerine atlarda sun’i tohumlama kursu düzenler. Bu kursta Mihailov’a ileri ki yıllarda Türkiye’deki sun’i tohumlamanın gelişmesine büyük katkıları bulunacak olan Nazım Uygur ve Tevfik Bulak gibi veteriner hekimleri de yardımcı olmuşlardır. Bu kurs daha sonra Çifteler Harasında da düzenlenmiş ve böylece atlarda sun’i tohumlama öteki devlet hayvancılık kurumlarına da yayılmıştır. Daha sonraları özellikle koyun ve sığırlardaki sun’i tohumlama ve kısırlık konularında yetiştirilmek üzere Ahmet Fahri Araz, Tahsin Muslu ve İsmail Hakkı Ünveren gibi veteriner hekimleri Sovyetler Birliğine gönderilirler. Anılan bu veteriner hekimleri uzun yıllar boyunca Türkiye’de sun’i tohumlamanın gelişmesi konusunda büyük hizmetlerde bulunmuşlar hatta bunlardan İsmail Hakkı Ünveren Atatürk’ün daveti üzerine Türkiye’ye ziyarette bulunan ve bu vesileyle sun’i tohumlama tekniğini gören Afgan Kralı Emanullah Han’ın daveti üzerine Afganistan’a giderek sun’i tohumlama uygulamasını başlatmıştır.
Burada, Türkiye’deki duruma bir süre ara verip sun’i tohumlamanın Dünya’daki çiftlik hayvanlarında uygulama aşamasına gelinceye kadar ki gelişim evrelerine kısaca değinmek istiyorum. Dünyadaki ilk suni tohumlama uygulamasının M.S. 8. Yüzyılda Asurlular ve M.S. 13. Yüzyılda Araplar tarafından atlarda gerçekleştirildiği kimi yazılı metinlere ve tabletlerdeki şekillere dayanılarak rivayet edilmektedir. Ancak doğaldır ki bu rivayetlerin bilimsel bir dayanağı bulunmamaktadır. İnsanlığın merak ettiği ve bu nedenle de araştırdığı konuların başında hiç kuşkusuz yaradılış ve insanların oluşumu gelir. İşte bu meraklılardan birisi ve aynı zamanda mikroskobun da mucidi olan Hollandalı doğa bilimci Antony Van Leeuwenhoek 1678 yılında mikroskop altında incelediği insan spermasında gördüğü küçük kuyruklu canlıların neslin devamını sağlayan spermatozoonlar olduğunu bulmuştur. Araştırıcı aynı gözlemi bir yıl sonra köpek spermasında da yinelemiştir. Bu buluştan tam yüz yıl sonra bu kez İtalya’nın Pavia Üniversitesi profesörlerinden fizyolog Lazzaro Spallanzani köpek sperması üzerinde çalışmış, sulandırdığı ve soğutup tekrar ısıttığı köpek spermaları ile yaptığı tohumlamalardan sağlıklı yavrular elde etmiştir. Adı sonradan bir araştırma enstitüsüne de verilen Spallanzani İtalya’da suni tohumlamanın babası sayılmaktadır. Bu çalışmanın üzerinden de bir yüz yıl geçmiş, insan sperması konusunda edinilen bilgi ve deneyimleri özellikle de insanlarda gerçekleştirilen homolog ve heterolog tohumlamalardan elde edilen olumlu sonuçları hayvanlarda kullanmak isteyen veteriner hekimleri spermanın sun’i vajen kullanılarak alınması, sulandırılması, soğutulması ve tohumlamada kullanılması konularındaki çalışmalarını yoğunlaştırmışlardır. İşte tüm bu çalışmalar sonucunda Sovyetler Birliğinde İvanov başta atlar olmak üzere tüm çiftlik hayvanlarında suni tohumlamanın pratikte kullanılması sürecini ilk başlatan kişi unvanını elde etmiştir. Daha sonra bu uygulama Türkiye başta olmak üzere tüm Avrupa Ülkelerine yayılmıştır. Bu bağlamda Türkiye Dünyada suni tohumlamanın uygulandığı ikinci ülke olma onuruna da erişmiştir.
Ulu Önder Atatürk daha Cumhuriyeti kurmadan önce Ülkenin gelecekteki politikalarını belirlemek üzere İzmir’de bir İktisat Kongresi düzenler. Ülkenin her yanından gelen delegelerin ve uzmanların katıldığı bu kongre sonucunda bir çok kararlar alınır. Bu kararların en önemlisi Türkiye’nin öz kaynaklara dayalı bir kalkınma ve sanayileşme politikasını esas almasıdır. Ülkemizde o gün için var olan öz kaynaklar toprak, hayvan, maden ve ormandır. Nitekim bu amaçla ziraat, hayvancılık, madencilik ve ormancılık alanlarında önemli atılımlar gerçekleştirilir. Bu arada hayvancılığı dayalı olarak Sümerbank bünyesinde yünlü dokuma va halı sanayi kurulur. Ancak Türkiye’deki koyunlardan üretilen yapağı kalın olduğundan sadece halı üretiminde kullanılmaya elverişlidir. Bu durum karşısında bizzat Atatürk’ün emri ile yurt dışından yapağısı yünlü dokumaya uygun merinos ırkı koçlar ithal edilip bunlarla yerli kıvırcık koyunlarımızın çevirme melezlemesi yoluyla ıslahı projesi hayata geçirilir. Bu projede en önemli rolü hiç kuşkusuz Türkiye’de yeni uygulanmaya başlayan sun’i tohumlama tekniği oynayacaktır. Böylece Bursa ve Balıkesir Bölgesinde kurulan seyyar ve sabit sun’i tohumlama istasyonlarında yerli kıvırcık koyunları sulandırılıp ısısı +5 dereceye düşürülmüş Merinos koçu spermalarıyla tohumlanır. Bu yolla, sun’i tohumlama uygulamasının Türkiye’deki başlangıcından yaklaşık on yıl sonra yani 1936’da tohumlanan koyun sayısı 20.000 e ulaşır. Bu arada tabii ki Merinos koçları ile Kıvırcık koyunlarının tabii çiftleşme yoluyla ıslahına da devam edilmektedir. Hatta o yıllarda Karacabey Harasındaki Merinos koçu satışlarının kavgalı geçtiğini ve Jandarma nezaretinde yapıldığını o dönemi yaşayan meslektaşlarımdan duymuştum. Gerek tabii çiftleşme, gerekse sun’i tohumlama yöntemi kullanılarak 1930-1935 yılları arasında Bursa ve Balıkesir Bölgesinde 600.000 e yakın kıvırcık koyunu Merinos ırkına çevrilmiş ve Karacabey Merinosu adlı yerli bir koyun ırkı elde edilmiştir. Benzer uygulama, bu kez Türkiye’nin et ve süt üretimi geliştirmek ve hane halkı gelirlerini arttırmak amacıyla sığırcılıkta da uygulanmıştır. Nitekim, bu amaçla Yurt dışından İsviçre Esmeri boğalar ithal edilmiş ve koyunculukta uygulanan aynı teknikle yine Bursa ve Balıkesir Bölgesinin hakim ırkı olan Boz ırktan inekler İsviçre Esmeri boğaların sulandırılıp ısısı +5 dereceye düşürülmüş spermaları ile sun’i olarak tohumlanmışlardır. Bu uygulamada, Karacabey Harası Sun’i Tohumlama İstasyonunda hazırlanan sulandırılmış boğa spermaları soğuk zincir içeren çeşitli vasıtalarla bölgelere götürülmüş ve günlük tur sistemi ile ineklerde tohumlamalar yapılmıştır. Sun’i tohumlamaya dayalı çevirme melezlemesi ıslah yöntemi sayesinde anılan bölgede Karacabey Esmeri adlı yerli fakat üstün verimli bir sığır ırkı elde edilmiştir. Daha sonra bu melezlemeden elde edilen boğalar halka dağıtılarak ıslah çalışmaları daha da yaygınlaştırılır.
Hayvan ıslahı çalışmaları bu şekilde devam ederken İkinci Dünya savaşı patlak verir. Bir yandan Ülkedeki seferberlik durumu nedeniyle veteriner hekimi ve hayvan sağlık memurlarının (şimdiki veteriner sağlık teknisyeni) askere alınmaları diğer yandan ise parasal kaynakların daha çok savaş ekonomisine ayrılması nedeniyle hayvan ıslahı ve dolayısıyla da sun’i tohumlama çalışmaları aksar hatta durma noktasına gelir. Böylece uzun bir duraklama dönemi geçiren çalışmalara ancak savaşın sona ermesi ve doğurduğu ekonomik krizin bitmesi ile başlanabilmiştir. Nitekim halk hayvanlarından koyunlarda sun’i tohumlama 1948 yılında, sığırlarda sun’i tohumlama da 1949 yılında ilk kez hayata geçer. O dönemde sun’i tohumlama faaliyetlerini Veteriner İşleri Genel Müdürlüğüne bağlı bir Şube Müdürlüğü yönetmekte, koyunlarda ve sığırlarda sun’i tohumlama kurstan geçmiş hayvan sağlık memurları tarafından yapılmaktaydı. Daha çok merinos melezlemesine dayalı koyun sun’i tohumlamasında köylerde sıfat sezonunda istasyonlar açılır, tohumlama teknisyenleri iki ya da üç ay süreyle köylerde kalarak koyunları tohumlarlardı. Tohumlama taze sperma ile ve spekülum-cam kateter kullanılarak vaginal yolla yapılırdı. 1948 yılında düşük sayılarla başlayan tohumlanan koyun sayıları 1970 yılına gelindiğinde 300.000 lere çıkmış ancak sun’i elyafın ortaya çıkması yüzünden düşen yapağı fiyatları ve aynı yıl çıkan 657 sayılı Devlet Memurları Kanununda sun’i tohumlama teknisyenlerinin prim ve ikramiyelerinin kesilmesi nedeniyle tekrar kısa sürede 40-50 binlere kadar düşmüştür. Günümüzde özel koyunculuk işletmeleri ve bilimsel araştırmalar dışında koyunlarda suni tohumlama uygulanmamaktadır. Halk elinde yetiştirilen sığırlarda sun’i tohumlama koyunlardan bir yıl sonra yani 1949 yılında başlamıştır. Başlangıçta İsviçre Esmeri-Boz Irk melezlemesine dayalı olarak yürütülen sığır sun’i tohumlama uygulaması daha sonra genişleyerek Holştayn-Yerli Kara melezlemesinde de kullanılmıştır. Belirli bölgelerde kurulan sun’i tohumlama istasyonlarındaki boğalardan alınan spermalar sulandılılıp ısısı +5 dereceye düşürüldükten sonra termoslar içerisinde tohumlama merkezlerine gönderilir ve günlük tur sistemiyle tohumlamalar yapılırdı. Bu sistemde teknisyenler her gün belli köyleri turlayarak tohumlama duraklarına getirilen kızgın inekleri soğuk zincirde muhafaza ettikleri sulandırılmış boğa sperması ile spekülum-serviks pensi yöntemi kullanarak tohumlarlardı. Bu yöntemde spekülumla vaginayı açan teknisyen pensle tuttuğu serviksi kendine doğru çeker ve cam katetere doldurduğu sulandırılmış spermayı servikse bırakırdı. Uzun süre sulandırılmış sperma ve spekülum-seviks pensi tekniği kullanılarak sürdürülen sığır sun’i tohumlaması çalışmaları donmuş spermaya geçilince rekto vaginal yöntemle yapılmaya başlamıştır. 1949 yılında başlayan halk elindeki sığırların sun’i olarak tohumlanması çalışmalarında tohumlanan inek sayıları her yıl göreceli olarak artmış ve günümüzde dört milyona yaklaşmıştır. Sığır ve koyun su’i tohumlama çalışmaları başlangıcından 1977 yılına kadar Veteriner İşleri Genel Müdürlüğüne bağlı bir şube müdürlüğünün yönetiminde sürdürüldü. 1977 yılında Tarım Bakanlığı merkez örgütlenmesinde yapılan bir değişiklik sonucunda yeni genel müdürlükler kuruldu. Bu genel müdürlüklerden biri de Sun’i -Tabii Tohumlama ve Nesil Kontrol Genel Müdürlüğü idi. Yasa ile değil Bakan oluru ile kurulan bu genel müdürlük bünyesinde sun’i tohumlama faaliyetleri daire başkanlığı düzeyinde sürdürüldü. Ne var ki bu genel müdürlüğün ömrü fazla uzun olmadı ve 1985 yılındaki Bakanlık reorganizasyonu ile ortadan kalktı.
Halk elindeki koyun ve sığırlardaki sun’i tohumlamadan söz etmişken bu çalışmaları merkezde organize eden ve bugünlere gelmesinde büyük katkıları bulunan iki değerli meslektaşımızı anmadan geçmemek gerekir. Bunlar yıllarca Veteriner İşleri Genel Müdürlüğünde Sun’i Tohumlama Şube Müdürlüğü görevini yürüten ve çalışmaları her aşamada yönlendiren Uzman Veteriner Hekimler Ahsen Adaoğlu ve İlhami Kaan’dır. Türkiye’deki sun’i tohumlama çalışmalarında büyük emek ve katkıları bulunan her iki meslektaşımızı da minnet ve şükranla anmak isterim. Ahsen Adaoğlu uzun yıllar Veteriner İşleri Genel Müdürlüğünde çalıştıktan sonra emekli olmuş, İlhami Kaan ise 1977 de kurulan Sun’i -Tabii Tohumlama ve Nesil Kontrol Genel Müdür Yardımcılığına kadar yükselmiştir.
Türkiye’de sun’i tohumlama çalışmaları 1970’ li yılların başına kadar organizasyon ve teknikte fazla bir değişiklik olmadan sadece yönetim katındaki düzenlemelerle devam etti. Ancak 1970’ li yılların başından itibaren Türkiye’de sun’i tohumlama alanında gerek teknik, gerek akademik, gerekse organizasyon yönünden neredeyse devrim sayılabilecek değişiklikler oldu. Şimdi de sırasıyla bu konulara değinmek istiyorum.
Yukarıda da belirttiğim gibi, sun’i tohumlama tekniği Dünya’da ve Türkiye’de 1970’ li yılların başına kadar hep aynı kalmış neredeyse hiç değişmemiştir. Ancak, 1960’ lı yılların başında Fransız IMV ( Instrument de Medecine Veterinaire ) Firması L’Aigle Suni Tohumlama Merkezinde paillet (payet) adını verdiği bir tüp yaptı. Polivinil kloridden yapılan bu tüp 13 cm uzunluğunda ve başlangıçta 0.50 ml hacminde idi. Bu payetler içerisine doldurulan sulandırılıp ısısı +5 dereceye düşürülmüş boğa sperması çelik kazanlarda bulunan -196 derecedeki sıvı azotta dondurulup saklandı. Bu teknik sun’i tohumlama tarihine paillet yöntemi olarak geçti. Bu arada tohumlama yöntemi de değişti. Spekülum-Serviks Pensi yöntemi yerine Rekto-Vaginal yöntem kullanılmaya başladı. Bu yöntemde saklama kazanlarından teknisyen konteynerlerine aktarılan payetler tohumlama sırasında ılık su içinde çözdürüldükten sonra pistole adı verilen kateterlere takılıyor ve kateter rektumdan elle tutulan servikse sokulmak suretiyle sperma veriliyordu. Bu teknik gerek pratik gerekse hijyenik olması nedeniyle Dünya’da çok büyük bir ilgi gördü ve yaygın olarak kullanılmaya başlandı. Türkiye’nin bu yöntemle tanışması 1970 li yılların başına rastlar. Sun’i Tohumlama Uzmanı Yavuz Kinalp aynı yıl İsveç’e gitti ve orada spermanın payetler içerisinde dondurulması tekniğini öğrendi. Daha sonra Polson adlı İsveçli bir Veteriner Hekimi Lalahan Zootekni Araştırma Enstitüsü Sun’i Tohumlama Labaratuarında spermanın payet yöntemi ile dondurulması için gerekli olan alt yapı çalışmalarına başladı. Bu arada yine aynı labaratuarda görevli Uzman Veteriner Hekimi Mehmet Kozandağı Fransa’ya giderek payet yöntemi konusunda çalıştı. Daha sonra Yavuz Kinalp ve Mehmet Kozandağı, Polson’un kurmuş olduğu alt yapının üzerine tekniği oturtarak ilk kez Türkiye’de boğa spermasını payetler içerinde ve sıvı azot buharında dondurduktan sonra rekto-vaginal yolla tohumlamada kullandılar. Böylece her iki meslektaşımız da sun’i tohumlama tarihindeki müstesna yerlerini almış oldular. Daha sonra bu meslektaşlarımızın düzenlenen kurslarda yetiştirdikleri veteriner sağlık teknisyenleri oluşturulan saha organizasyonuna uygun olarak Türkiye’de halk elindeki ineklerin donmuş sperma ile tohumlanması uygulamasına başladılar. Bu arada Lalahan’daki Labaratuarda ikinci kuşak olarak görev alıp gerek spermanın dondurulmasında gerekse teknisyen yetiştirilmesinde önemli katkıları bulanan Dr.Kemal Çetinkaya ve Dr. Mustafa İşler’den de bahsetmeden geçemeyeceğim. Boğa spermasının payet yöntemi ile dondurulması çalışmalarının ikinci olarak yapıldığı yer İstanbul Şenlikköy Sun’i Tohumlama Labaratuarı’dır. Lalahan’dan Şenlikköy’e tayin olan Yavuz Kinalp bu yöntemi burada da kurdu ve 1973 yılında donmuş sperma üretimine başlandı. Bu arada sırası gelmişken Şenlikköy Sun’i Tohumlama Labaratuarı Şefi Adnan Özkoca’dan bahsetmek istiyorum. Kendisinden akademik gelişme bölümünde de bahsedeceğim gibi daha sonra profesör olarak İstanbul Üniversitesi Veteriner Fakültesine geçen Adnan Özkoca yıllarca Labaratuarı başarıyla yönetmiş ve tekniğin değişmesine önemli katkılarda bulunmuştur. Yine aynı laboratuvarda çalışan ve Türkiye’de suni tohumlamanın gelişmesinde yadsınamayacak katkıları bulunan Uzman Veteriner Hekimleri Ahmet Sermet, Tansu Plevneli ve Fethi Tamyürek’i de saygıyla anmak isterim. Daha sonraları uygulamanın genişlemesine paralel olarak Menemen’de ve Bafra Karaköy Harası’ nda da donmuş sperma labaratuarları kurulmuş ve buralarda görev alan uzman meslektaşlarımızın yönetiminde çalışmalar başarı ile sürdürülmüştür.
Sun’i Tohumlama tarihinde devrim sayılabilecek ikinci önemli gelişme Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesinde Dölerme ve Sun’i Tohumlama Kürsüsünün kurulmasıdır. Uzun yıllar sun’i tohumlama Zootekni Kürsüsü bünyesinde bir ders olarak okutulmuş, hatta 1950 li yıllarda hoca bulunamadığından Amerika’dan bir Profesör getirilerek dersler ona verdirilmiştir. Daha sonraları sun’i tohumlamanın akademik alandaki babası sayılacak olan Veteriner Binbaşı Afif Sevinç o yıllarda ingilizceyi iyi bildiği için Amerikalı Profesöre tercüman olarak görevlendirilir. Afif Sevinç daha sonra Fakülte kadrosuna geçerek Zootekni Kürsüsü bünyesinde sun’i tohumlama dersleri vermeye başlar ve ileri ki yıllarda akademik gelişimini tamamlayarak profesör olur. Bu süreç böylece 1974 yılına kadar devam eder. 1974 yılında Ankara Üniversitesi Senatosunun kararı ile Veteriner Fakültesi bünyesinde Dölerme ve Sun’i Tohumlama Kürsüsü kurulur ve başkanlığına Prof.Dr.Afif Sevinç getirilir. Ben bu Kürsünün ilk asistanı , Türkiye’nin ise ilk sun’i tohumlama doktoru ve doçenti olma şerefini taşıyorum. Fakülteyi bitirdikten hemen sonra Zootekni Kürsüsüne asistan oldum ve 1974 yılında yeni kurulan Dölerme ve Sun’i Tohumlama Kürsüsü’ne naklen atandım Benden sonra şimdi her ikisi de profesör olan Necmettin Tekin ve Nafiz Yurdaydın Kürsüye asistan olarak atandılar. Aynı dönemde, ileride Elazığ ve İstanbul Veteriner Fakültelerinde görev yapacak olan Prof.Dr.İ.Kamuran İleri de bir süre Kürsüde asistan olarak görev aldı. Daha sonra Elazığ ve İstanbul Veteriner Fakültelerinde Dölerme ve Sun’i Tohumlama Kürsüleri kuruldu. İstanbul Veteriner Fakültesindeki Kürsünün Başkanlığını emekli oluncaya kadar Prof.Dr.Adnan Özkoca yürüttü. Türkiye’deki ilk sun’i tohumlama araştırmaları Prof.Dr. Afif Sevinç ve Prof.Dr.Adnan Özkoca tarafından yapılmıştır. Prof.Dr.Afif Sevinç Amerika’da elektroforez tekniği ile spermlerde cinsiyet ayırımı konusunda çalışmış, İngiltere’de ise Dr.Hafs ile birlikte boğa spermasının sulandırılması konusunda araştırmalar yapmıştır. Prof.Dr.Adnan Özkoca ise daha çok koç ve teke spermasının sulandırılması, tohumlamada kullanılması ve koyunlarda östrus sinkronizasyonu konularında çalışmıştır..Ben Türkiye’de ilk kez koç spermasının dondurulması konusunda doktora tezi yaptım. Daha sonraki çalışmalarımı ise çeşitli sulandırıcılar ve farklı tekniklerle hazırladığım koç spermalarının sulandırılmış ya da payetler içinde ve sıvı azotta dondurulmuş olarak suni tohumlamada kullanılması konularında sürdürdüm. Ayrıca koyunlarda ve ineklerde değişik yöntemler kullanılarak östrusun sinkronizasyonu üzerinde araştırmalar yaptım..Bizden sonraki kuşaktan Prof.Dr.Necmettin Tekin ve Prof.Dr.İ.Kamuran İleri daha çok koyunlarda, Prof.Dr.Nafiz Yurtaydın ise atlarda çalışmıştır. Bu vesileyle sun’i tohumlamanın akademik olarak gelişmesinde unutulmaz katkıları bulunan Afif Sevinç ve Adnan Özkoca hocalarımı saygı ve minnetle anmak isterim.
Türkiye’de sun’i tohumlama alanında asıl önemli dönüşüm 1985 yılında yaşandı. 30 Ocak 1985 tarih ve 18651 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan “ Sun’i Tohumlama Yapacak Özel ve Tüzel Kişilerin Uyacakları Usuller Hakkında Yönetmelik” hükümlerine göre serbest veteriner hekimlerinin de suni tohumlama yapmaları, şirketlerin özel labaratuar kurup sperma üretmeleri ve satmaları, yurt dışından donmuş sperma ithal etmeleri olanaklı hale geldi. Bu yönetmelik gerçekten de sun’i tohumlama alanında önemli bir dönüşümü beraberinde getirdi ve kamuda başlangıçtan beri veteriner sağlık teknisyenleri tarafından yürütülmekte olan sun’i tohumlama uygulamasının, kurstan geçip sertifika almış serbest veteriner hekimleri tarafından da yapılmasının önünü açtı. Bu yeni durum Türkiye’de tohumlanan hayvan sayılarını arttırdığı gibi, serbest veteriner hekimliğinin gelişmesi ve kazançlarının armasına da büyük katkılar sağladı. Daha sonra, Damızlık Yetiştirme Birliklerinin kendi üyelerine sun’i tohumlama yaptırabilmelerinin yolu da açıldı. Bu önemli dönüşümün gerçekleşmesinde katkısı büyük olan dönemin Müsteşar Yardımcısı Prof.Dr.Ersin İstanbulluoğlu’nu da bu vesileyle anmak isterim.
Tüm bu tarihsel ve kronolojik açıklamalardan sonra günümüze geldiğimizde koyun sun’i tohumlamasının özel işletmeler ve bilimsel araştırmalar dışında artık hiç yapılmadığını söyleyebiliriz. Bu duruma koyunculuk gelirlerinin azalmasının, mer’aların çeşitli nedenlerle kullanılamaz hale gelmesinin ve çoban sorunun yol açtığı yadsınamaz bir gerçektir. Özel işletmelerde koyun suni tohumlaması donmuş sperma kullanılarak laparoskopik teknikle yapılmakta ve gebelikler ultrasonografik olarak tesbit edilmektedir. Ayrıca hormon emdirilmiş vaginal sünger, kulak implantı ve prid kullanılarak yapılan östrus sinkronizasyonu da oldukça yaygın hale gelmiştir. Sığırlarda suni tohumlama sayıları henüz hayvancılığı gelişmiş ülkelerin düzeyine gelmese de özellikle Türkiye’nin batı bölgelerinde yaygın olarak uygulanmaktadır. Türkiye İstatistik Kurumu’nun 2014 verilerine göre tohumlama sayısı dört milyona yaklaşmıştır. Tohumlamalar serbest veteriner hekimleri ve damızlık yetiştirici birlikleri tarafından yapılmakta, her yıl yüzlerce serbest veteriner hekimi Veteriner Hekimleri Odaları ve Fakülteler tarafından düzenlenen kurslardan geçirilerek suni tohumlama yapmaya hak kazanmaktadırlar. Helen kamuya ait Ankara-Lalahan, İstanbul-Halkalı ve Bafra-Karaköy Labaratuarlarında donmuş sperma üretilmektedir. Özel kesimde ise Genotek, Ege Vet ve Sadek Firmaları sperma üretmektedir. Menemen’deki kamuya ait sun’ tohumlama laboratuarı ise Damızlık Yetiştirme Birliği’ne devredilmiştir. 2014 yılında kamu ya da özel sektöre ait sun’i tohumlama labaratuarlarında toplam 1.440.00 doz sperma üretilmiştir. Tohumlama tekniğinde yıllar itibarı ile önemli bir değişiklik olmamış, sadece payet hacmi 0.50 ml den 0.25 ml ye, her bir payette bulunan aktif spermatozoon sayısı da 25 milyondan 10 milyona düşmüştür. Ancak gerek Türkiye’de üretilen gerekse ithal edilen spermaların kaliteleri göreceli olarak artmıştır. Öte yandan, cinsiyet tayini yapılmış spermaların devreye girmesiyle tohumlamalardan istenilen cinsiyette buzağıların elde edilmesi olanaklı hale gelmiştir. Rekto-Vaginal tohumlama tekniğinde değişiklik olmamış, eskiden olduğu gibi uygulanmaktadır. Devlet sun’i tohumlamadan elini ayağını çekmiştir ama bürokraside suni tohumlama hizmetlerinin yönetimi Hayvancılık Genel Müdürlüğüne bağlı bir daire başkanlığı düzeyine yükselmiştir. Devlet sun’i tohumlamadan doğan buzağılara 75 Tl tutarında destek vermektedir.
Ulusların tarihi gibi mesleklerin tarihinin de bilinmesi hem moral değerlerimiz açısından hem de ileriye dönük hedeflerin gerçekleşmesine katkı sağlaması bakımından önemlidir. Ben naçizane olarak bu yazımda mesleğimizin önemli bir dalını oluşturan sun’i tohumlamanın tarihine kısaca dokunmaya çalıştım. Eksikliklerimin ve yanlışlıklarımın olduğunu biliyorum. Ancak yine de herkesin mesleğimizin tarihini öğrenmesini ve bildiklerini meslek kamuoyu ile paylaşmasını diliyorum.