İnsanlar vardır; doğarlar, büyürler, meslek sahibi olurlar,
güzel işler de yaparlar ama bu dünyadan sessiz sedasız göçüp giderler.
Yine insanlar vardır, onlar da doğarlar, büyürler, meslek sahibi
olurlar, güzel işler yaparlar ama arkalarında bir iz bırakırlar, bu
dünyadan göçüp gitseler dahi yaptıklarıyla anımsanırlar. İşte Yücel
Akıncı’yı tıpkı Süreyya Tahsin Aygün gibi, Selahattin Batu gibi
öldükten sonra da anılacak, anımsanacak meslektaşlarımız arasında
sayabiliriz.
Yücel Akıncı, herşeyden önce bir öğrenci lideri idi. Başkanı
olduğu Türkiye Milli Talebe Federasyonu (TMTF) bünyesinde çok önemli
eylemlere imzasını attı. Daha sonları O’nu bir akademisyen, bir meslek
örgütçüsü ve bir siyasetçi olarak görüyoruz. Uzun yıllar yapmış olduğu
Veteriner Hekimleri Derneği ve Türk Veteriner Hekimleri Birliği
başkanlıkları sırasında başta eski dernek binasının yıkılıp yeniden
yapılması olmak üzere meslek adına çok büyük işler başardı. 1977
yılında memleketi olan Konya’da gerek ön seçimde gerekse genel seçimde
büyük bir başarı göstererek Milletvekili seçildi. Milletvekilliği
sırasında veteriner hekimliği ve hayvancılık alanında mesleğimizin
sesi, gözü, kulağı oldu. Ama ne yazık ki, 12 Eylül askeri darbesi O’nu
daha büyük işler yapmaktan alıkoydu.
Yücel Akıncı ile birlikte yaşamış olduğum çok sayıda anım
var. Onlardan bir kaçını sizlerle paylaşmak isterim. Öğrenciliğimiz
sırasında, yanılmıyorsam 1968 yılında, Ankara Kızılay’daki Büyük
Sinema’da Atatürk’ü anma toplantısına gitmiştik. Bu toplantıda
heyecanlı konuşması ve hatipliği ile bir kişi dikkatimi çekmişti.
Sonradan o kişinin Türkiye Milli Talebe Federasyonu Başkanı ve bir
Veteriner Hekimi olan Yücel Akıncı olduğunu öğrendim. Bu olay Yücel
Akıncı ile ilk karşılaşmamız oldu. Daha sonra O’nu Fakültede,
Hayvancılık İşletme Ekonomisi Kürsüsü asistanı olarak tanıdım. O
yıllarda derslerimize giren Ankara Üniversitesi Rektörü Cumhur
Ferman’ın asistanlığını yapıyordu. 1970 yılının şubatında işletme
ekonomisi dersinden sınava girmiş ancak sonucu öğrenemeden Karacabey
Harası’na staja gitmiştik. Bu arada birkaç günlüğüne Ankara’ya giden
bir arkadaşımızdan sınav sonucunu öğrenmesini istemiştim. O da dönünce
işletme ekonomisi dersinden kaldığımı söylemişti. Ben de onun üzerine
derse çalışmış ve haziranda fakülte işgal edildiği için eylül ayında
tekrar sınava girmiştim ama bu kez sınavım iyi geçmemişti. Sınavı da
Cumhur hoca olmadığı için Yücel Akıncı yönetiyordu. Neyse ben sınav
kağıdını verdim ve dışarı çıktım. Bu sınavdan kalmam demek bir sömestr
kaybetmem, maddi zorluklar nedeniyle bir an önce atılmak istediğim
meslek hayatıma altı ay sonra başlamam demekti. Ben bu heyecanla sınav
sonuçlarınının açıklanmasını beklerken arkadaşlar Yücel Akıncı’nın
beni görmek istediği söylediler. Yanına gittiğimde her zamanki ifadesi
ile, “ Kuzu, sen şubatta sınava girmiş ve geçmişsin. Bir daha neden
girdin? “ diye sordu. Ben de arkadaşın kadrine uğradığımı söyleyince,
“ Ama, bu sınavdan kalmışsın “ dedi. Böylece aramızda bir yakınlaşma
oldu. Daha sonra ben mezun olur olmaz asistanlığa başlayınca
ilişkilerimiz daha da gelişti.
Yücel Akıncı ile asıl ortak çalışmamız ben de mesleki
örgütlerde görev almaya başlayınca hızlandı. 1973 yılının Aralık
ayında, sanıyorum 23’ünde, İsmet İnönü’nün cenazesinin kalkacağı gün
Veteriner Hekimleri Derneği genel kurulu vardı. Dişhekimliği
Fakültesinin yeni boşalttığı Sıhhıye Sağlık Sokaktaki dernek binamızın
en üst katında genel kurul toplandı. Toplantıda çok az kişi vardı.
Nabi Emre divan başkanı, ben de yardımcısı olmuştum. Neyse,
konuşmalardan sonra sıra seçimlere geldi. Herkes yönetim kurulu için
bir aday önerdi. Seçimler yapıldı ve oyların sayımına geçildi. Yücel
Akıncı dernek inşaatında özveri ile çalışmış olan İbrahim Korten’in
başkan olmasını istiyordu. Ancak İbrahim Korten üç oy almış ve yönetim
kuruluna girememişti. Ben tutanağı hazırlarken yanıma geldi ve İbrahim
Korten’in seçilemediğini anlayınca bana, “ Canım, o üç rakamının önüne
bir at, on üç olsun “ dedi. Ben de olur mu, olmaz mı derken kalemi
aldı ve üçün önüne bir rakamını yazdı. Böylece İbrahim Korten üç oyla
yönetime girdi ve dernek başkanı oldu.
Yücel Akıncı’ya dair bir anım da siyaset ile ilgili. 1977
seçimlerini Cumhuriyet Halk Partisi kazanmış ancak hükumet oluşturacak
çoğunluğu sağlayamadığı için Adalet Partisinden istifa ettirilen on
bir milletvekili ile koalisyon hazırlıkları yapıyordu. Bu arada
basında yeni kurulacak hükumette hayvancılık bakanlığının kurulacağı
ve hatta Konya Milletvekili olan Yücel Akıncı’nın bu bakanlığa
getirileceği söylentisi çıkmıştı. Ancak, onbirler içinde yer alan,
önceden Devlet Üretme Çiftlikleri Genel Müdürlüğü de yapmış fanatik
bir ziraat mühendisi hayvancılık bakanlığına karşı çıkıyor ve eğer
kurulursa birkaç arakadaşı ile birlikte hükumete güvenoyu
vermeyeceğini söylüyordu. Bunun üzerine ben, Şakir Tuncer ve Savaş
Ünal, üçümüz Meclis’te Yücel Akıncı’ı ziyaret ettik ve eğer
hayvancılık bakanlığı kurulmazsa kendisinin ve hem diş hekimi, hem de
Çanakkale Milletvekili olan diğer bir meslektaşımızın tavır
koymalarını, kendisinin de büyük bir olasılıkla başına geçeceği
Hayvancılık Bakanlığının kurulmasını sağlamalarını istedik. Bunun
üzerine bize çok kızdı ve aynen şunları söyledi, “ Canım, Ülke uçuruma
sürüklenirken ben ne kendi geleceğimi, ne de mesleğimi düşünürüm.
Benim için önemli olan önce ülkem, sonra mesleğim, sonra da
şahsımdır.”
Yücel Akıncı tanıdığım kadarıyla tam da adam gibi birisi idi.
Uzlaşmacı kişiliği ile siyaseti ve örgütçülüğü çok iyi bilen, ayrıca
hayvancılık ve veteriner hekimliği konularına çok hakim bir yapısı
vardı. “ Nasılsın? ” diye sorulduğunda hep “ İyimserim “ derdi.
Sevdiği insanlara “ Kuzu “ ya “ Reis “ diye hitap ederdi. Yücel Akıncı
katıksız bir Atatürk’çü ve sosyal demokrat idi. O’nun kişiliği
hakkında ne söylense azdı. Ölümü ile mesleğimizden bir yıldız daha
kaydı. Sevgili Yücel ağabeyime Allah’tan bol rahmet diliyorum.
Ailesinin ve mesleğimizin başı sağ olsun.