Belki güncel mesleki konuların azlığı, belki de benim başka konulara daha çok zaman ayırmam nedeniyle olacak uzun süredir gruplara yazamıyordum. Doğrusunu söylemek gerekirse yazmayı çok da özlemişim. Ne zaman ki İzmir Veteriner Hekimleri Odası Veteriner Halk Sağlığı Çalışma Grubu çok değerli ve rahmetli meslek büyüğümüz Osman Nuri Koçtürk’ün Ziraat Mühendisleri Odası Sitesinde yeniden yayımlanan kitaplarını bir maille bizlerle paylaştı o zaman yazma arzusu bende yeniden güçlü bir biçimde uyandı. Belki de hatırlayanlarınız olacak rahmetli Koçtürk ile ilgili daha önce gruplarımıza bir iki yazı yazmıştım. Gerçi kimi meslektaşlarımız için tekrar gibi olacak ama bu değerli büyüğümüzü yeniden genç kuşaklara tanıtmanın fazlası olmayacağını düşünüyorum.
Öncelikle eleştiri amacı taşımayan bir dileğimi sizlerle paylaşmak isterim. Zaman zaman mesleki konularda karşı karşıya geldiğimiz Ziraat Mühendisleri Odasının bu girişimini taktir etmemek mümkün değil. Hiç bir ön yargı ve komplekse kapılmadan bir Veteriner Hekimin kitaplarını hem de pdf formatında sitelerinde yayınlamaları çok güzel bir şey. Gönül istiyor ki biz de meslek olarak rahmetli Koçtürk’e ve geçmişte mesleğimize çok büyük hizmetleri dokunan öteki meslektaşlarımıza ve onların eserlerine sahip çıkalım. Fakültelerimizin Veteriner Tarihi ve Deontoloji Ana Bilim Dallarından ricam da bu meslektaşlarımızı normal müfredatlarına ek olarak öğrencilerimize tanıtmalarıdır. Öğrencilerimizden çok azı bile onları yakında tanıyıp yaptıklarını özümsemiş olsa ve bunu yaşamlarına aktarabilse öyle sanıyorum ki mesleğimiz için büyük bir kazanç olur.
Rahmetli Koçtürk’ü yakından tanıma olanağına sahip şanslı kişilerden biriyim. O’nu, gerek o dönemde televizyon olmadığı için radyoda yaptığı beslenme programlarından gerekse mesleki toplantılarda yaptığı ateşli konuşmalardan tanımış ve çok taktir etmiştim.Tam bir meslek sever, vatan sever, milliyetçi ve anti emperyalist Türk aydını idi. Amerika Birleşik Devletleri’nin okullara dağıtılması için gönderdiği süt tozuna, beslenmemizi dışa bağımlı kılmak için ektirmek istediği radyoaktif elementle işaretlenmiş hibrit Sonora-64 buğday tohumuna ve yine A.B.D nin güçlenmemizi engellemek için dayattığı doğum kontrolüne karşı idi. Bu görüşlerini her türlü platformda o arada da mesleki toplantılarda ateşli biçimde savunur, hiç bir güçten çekinmeden cesaretle dile getirirdi. Rahmetli Koçtürk aynı zamanda şimdi dillerden düşmeyen gıda ve çevre güvenliği ile tek tıp-tek sağlık olgularını Türkiye’de ilk dile getirenlerden idi. Her katıldığı toplantıda bir gün çevre sağlığının ve gıda güvenliğinin Türkiye’de çok önemli konular haline geleceğini, çevre ve veteriner halk sağlığı konularının fakültelerimizde bir ders konusu olarak ele alınmasını defalarca dile getirirdi.. Ama ne yazıktır ki Ankara Veteriner Fakültesi Biyokimya Kürsüsüne yaptığı başvuru sırf siyasi görüşlerinden dolayı kabul edilmedi. Buna rağmen mesleğine küsmedi, her toplantıya katılarak meslek severliğini gösterdi. Uzun yıllar çalıştığı Tıp Fakültesinden emekli olduktan sonra kimi sendikalarda danışman olarak görev yaptı, çok sayıda kitap ve makale yayınladı.
Rahmetli Koçtürk’ü, karekterini tanımlayan bir iki hatıra ile anmak isterim.Her şeyden önce çok çalışkan bir insandı. Çok az uyurdu. Bunu bana şöyle tanımlamıştı.” Çok genç ve güzel bir eşim vardı ama her akşam erkenden yatmak isterdi. Bu yüzden ondan ayrıldım. Daha sonra yaşlı ve pek de güzel olmayan bir bayanla evlendim. Ben sabahlara kadar çalışırken o da bana bir yandan çay, kahve yapar bir yandan da yazılarımı daktiloya çekerdi.Onunla çok mutlu bir yaşamım oldu.” Rahmetli Koçtürk çok aktivist bir insandı. Doğru bildiği her şeye karşı aşırı ölçüde direnç gösterirdi. Bunun nedenini soranlara,” Ben Şeyh Bedrettin’e benzerim, bu zamanın adamı değilim, benim ileri ki çağlarda doğmam gerekirdi” diye cevap verirdi. Ben 1978 yılında Hayvancılık Kongresi Düzenleme Kurulu Genel Sekreteri iken ilk kez bildirileri para karşılığı dağıtmıştık.Rahmetli Koçtürk’e de bir bildiri vermiştik.Bildiriyi verdikten iki gün sonra hoca elinde metin ile geldi ve bildiriyi tamamladığını ve parasını almak istediğini söyledi. Ben de ” Hocam bu ne acele, nasıl olsa vereceğiz” deyince bana kızarak ” Be çocuk, sen parayı alınca barda yiyeceğimi mi düşünüyorsun? Ben o para ile yurt dışından kitap getirtiyorum. Acelem ondan” demişti.
Şimdiki kuşaklara bile örnek oluşturacak bir yaşamı ve hayat görüşü olan Koçtürk Hocayı bu vesileyle rahmet ve minnetle anar, İzmir Veteriner Hekimleri Odası Halk Sağlığı Çalışma Grubuna Türkiye’de Veteriner Hekimliğinin bu ulu çınarını bir kez daha meslektaşlarıma anımsamak fırsatını bana verdikleri için şükranlarımı sunarım.
Türkiye’de sağlıklı beslenme ve çevre
güvenliği konusunu yaygın olarak ilk kez dile getiren veteriner hekim
Osman Nuri Koçtürk’ü büyük bir şans eseri olarak yakından tanıma
olanağı buldum.Öğrencilik ve ilk asistanlık yıllarımda henüz
televizyon olmadığı için tek eğlencemiz olan Ankara Radyosu’ndan
haftada bir gün sadece beslenme uzmanı olarak anons edilen
Doç.Dr.Osman Nuri Koçtürk’ün beslenme ile ilgili programını dinlerdik.
Sonraları meslek örgütlerimizin genel kurullarına katılmaya
başladığımda beyaz saçlı, heybetli görünümlü,hitabet gücü yüksek
birisi olan Osman Nuri Koçtürk’ü ilk kez kürsüde hararetli konuşmalar
yaparken gördüm ve veteriner hekim olduğunu o zaman öğrendim.Koçtürk
Hoca hemen her genel kurula katılır ve uzun süren heyecanlı konuşmalar
yapardı.Kunuşmalarının içeriğini en çok sağlıklı beslenme ve çevre
güvenliği konuları oluştururdu.Yabancı güçlerin insanlarımıza sürekli
tahıl tükettirerek beyinsel yönden geriletmeyi ve bu sayede kendi
kültürlerini aşılamayı amaçladıklarını sık sık dile getirir,çözümün
hayvansal gıda tüketmek olduğunu bıkmadan usanmadan tekrarlardı.Hatta
bu konu ile ilgili olarak bir çocukluk anısını da şöyle
anlatmıştı:”Çocukken köyümüzde bir su birikintisinin içerisinde
serinleyen mandaların üzerine basa basa bir taraftan öbür tarafa
geçerdik.Biz mandaların üzerinden karşıya geçtiğimizde geriye dönüp
bakar,sırtına ilk bastığımız mandanın daha yeni başını yavaş yavaş
çevirerek ne oluyor diye bize baktığını görürdük.İşte bitkilerle
beslenen mandalar gibi tahılla beslenen insanların intikal kabiliyeti
de böyle geri olur.Onun için insanlarımıza tahıl değil et
yedirmeliyiz.Ormanın kralı aslan da, en kurnaz hayvan tilki de et
yiyendir”. Osman Nuri Koçtürk çevre konusuna da çok duyarlı idi ve her
konuşmasında meslek örgütlerine ve fakültelere hitabederek çevre
konusunun bir gün Dünya’nın en önemli sorunu haline geleceğini,meslek
olarak şimdiden bu konuya sahip çıkılmasını ve fakültelelerimizde
çevre dersi okutulmasını ısrarla önerirdi.Koçtürk Hoca ne kadar da
ileri görüşlüymüş değil mi?Günümüzde çevre güvenliği ve küresel ısınma
Dünya’nın en önemli sorunu,ama ne yazık ki fakültelerimizde hala çevre
dersi okutulmuyor.Bu konudaki bir anımı sırası gelmişken sizlerle
paylaşmak isterim.1978 yılındaki ulusal hayvancılık kongresinde
değerli hocamız Prof.Dr.Hüseyin Saim Kendir düzenleme kurulu başkanı,
ben de düzenleme kurulu sekreteri idim.Sadece o kongreye özgü olmak
üzere kongrede sunulacak tebliğleri para karşılığı dağıtmıştık.Koçtürk
Hoca’ya da beslenme konusunda bir tebliğ vermiş ve bir ay içinde
teslim etmesini istemiştik.İki gün sonra hoca fakültedeki odama gelip
tebliği teslim etti ve parasını istedi.Ben neden acele ettiğini
sorduğumda “Evladım, sen bu parayı zevkim için mi harcayacağımı
sanıyorsun, aldığım bu paralarla yurt dışından çevre konusunda en son
yayınlanan kitapları getirttiriyorum” dedi.

Doç.Dr.Osman Nuri Koçtürk gerçek
vatansever bir Türk aydınıydı.Yaşamını işçi sendikaları, dernekler
gibi sivil toplum örgütlerinde beslenme konularında danışmanlık
yaparak,konferanslar vererek ve seminerler düzenleyerek geçirdi.Ayrıca
önceleri radyoda,daha sonrada televizyonda programlar yaptı,
gazetelerde yazılar yazdı. Düşüncelerini hiç bir siyasal ideolojiye ve
partiye yaranmadan korkusuzca dile getirdi.Kendisini Pir Sultan
Abdal’a benzetir,Dünya’ya çağ olarak erken geldiğini
söylerdi.Böylesine değerli bir insana bir çok kez başvurduğu halde
Ankara Veteriner Fakültesi’nde kadro verilmedi.Erken yaşta emekli
olarak kendisini toplumsal çalışmalara adadı ve tüm Türkiye’nin
tanıdığı bir bilim adamı oldu.Osman S.Arolat bir yazısında Koçtürk
Hocanın margarine karşı zeytinyağını nasıl savunduğunu
anlatır.İstanbul Teknik Üniversitesi Talebe Birliği zeytinyağı
konusunda bir miting düzenler ve Koçtürk hocadan da bir afiş
hazırlamasını ister.Hoca afişin başlığına şunu
yazdırır.”Radyolarımızda (zeytinyağlı yiyemem aman,basma da fistan
giyemem aman) türküsünü sık sık çaldırıp milleti zeytinyağından
soğutuyorlar”.Vatan Gazetesi yazarı Selahattin Duman bir yazısında
Osman Nuri Koçtürk’ten şöyle bahseder.” Tanıdığım ilk beslenme uzmanı
olan Osman amca ile aynı gazetede çalışırdık.Meşhur Osman Nuri
Koçtürk.Oğlu Cafer de istihbarat servisinde muhabirdi.Osman amca
sürekli sağlıklı beslenmeden söz eder ,beyni kuvvetlendiren,zekayı
geliştiren yiyeceklerin çocuklukta ne kadar önemli olduğunu
anlatırdı.Bizlere çikolata yemeyin pekmez,helva yiyin derdi.Osman
amcaya göre toplumsal geriliğimizin birinci nedeni yanlış
beslenmeydi.Bizim kuşak ilk kez doğru beslenme tanımı ile karşılaştı”
. Hüseyin Özbek kitabında Koçtürk hocanın 1960 lı yıllarda Amerika’nın
stoklarında birikmiş süt tozunu okullarda öğrencilere içirmesine ve
Sonora-64 adlı buğday çeşidini (64 numaralı radyoaktif bir bileşik
olan cobaltla iyonlandığı için bu adı almıştı) tarlalara tohumluk
olarak ektirip insanlara yedirmesine karşı büyük savaşlar verdiğini
yazar.Bu açıklamalardan sonra Osman Nuri Koçtürk’ün kısa hayat
hikayesini yazmak isterim.

Osman Nuri Koçtürk 1918 de İzmir’de
doğdu.Ankara Veteriner Fakültesinden mezun olduktan sonra Askeri
Veteriner Akademisi’nde asistanlığa başladı ve biyokimya uzmanı
oldu.Amerika’nın Missouri Üniversitesi’nde vitaminler, mineraller ve
aminoasitlar üzerinde yaptığı çalışmalar bilimsel dergilerde
yayınlandı.Yurda dönüşünde Askeri Biyoloji Enstitü’sü uzmanlığı,
Askeri Veteriner Akademisi Biyokimya Kürsüsü başasistanlığı
görevlerinde bulundu.Ankara Tıp Fakültesi Biyokimya Kürsüsü’nde önce
uzman sonra gıda kontrolü ve hijyen doçenti oldu.Çoğu gıda ve
beslenme konularında olmak üzere 70 kitabı ve çok sayıda makalesi
vardır.

Veteriner hekimliğin toplumda
tanınmasında önemli rolü bulunan rahmetli meslek büyüğümüz Osman Nuri
Koçtürk’ü saygı ve minnetle anarım.
Ülkemizde gıda emperyalizmine karşı ilk savaş açan kişi Doç. Dr. Osman Nuri Koçtürk. Yarım asır önce gıda sanayinin komplosunu görmüş ve neredeyse bunlara karşı tek başına mücadele etmiştir.

Osman Nuri Koçtürk, 1918’de İzmir’in, Karşıyaka ilçesinde annesi Naime Hanım ve babası Sadi Bey’in ilk çocuğu olarak dünyaya geldi. Babası Sadi Bey’in Karşıyaka’da bostan ve zeytinlikleri vardı. Gelirleri …üretim koşullarına göre dalgalanan orta halli bir aile idiler.. Osman Nuri Koçtürk, ilk öğrenimini Karşıyaka İlkokulu’nda ve orta öğrenimini İzmir Erkek Lisesin’de tamamladı. Yüksek öğrenimi için Ankara’yı seçen Osman Nuri Koçtürk 1943 yılında Ankara Üniversitesi Veteriner Hekimliği Fakültesinden askeri veteriner olarak mezun oldu.

Aynı yıl İzmir’den nişanlı olduğu Kız Teknik Yüksek Öğretmen Okulu mezunu, Ev İdaresi ve Yemek ögretmeni Sabire Yaylalı ile evlendi. Bu evlilikten, Tahire (1945) ve Cafer (1954) iki çocuğu oldu. Nüket Akça ile yaptığı ikinci evliliğinden de Ata (1959) adında ikinci bir kız çocuğu dünyaya geldi.

Mezuniyetinin ardından, ilk görev yeri, Mardin-Midyat hudut alayı veterinerliği oldu. 1943-46 yılları arasında Güney Doğu’da hizmet verdi. Bu görevinin ardından, Ankara’da biyokimya dalında doktora tezini sundu ve doktor unvanını aldı. 1949-1953 yılları arasında incelemelerde bulunmak üzere ABD’ne gönderildi ve Missouri Üniversitesi Beslenme Kürsüsünde çalışmalarda bulundu.

Ankara’ya döndükten bir süre sonra askerlik görevinden ayrıldı. Milli Eğitim Bakanlığı, Tarım Bakanlığı gibi kuruluşlarda çalışmalarda bulunan Osman Nuri Koçtürk, Et ve Balık Kurumu Genel Müdürlüğü’nde görev yaptı. Bu arada beslenme konusunda bilimsel içerikli, yayınlar yapmaya ve konferanslar vermeye başladı.

Hayatı boyunca doğru bildiği yoldan şaşmayan ve o nedenle başı dertten bir türlü kurtulamayan Osman Nuri Koçtürk’ün bilinen ilk isyanı, ABD’nin ”güya!” ilkokul çocuklarının beslenmesi amacıyla ”yardım” adı altında Türkiye’ye gönderdiği “üretim artığı” süt tozlarının kullanımına ve dağıtımına karşı çıkması olmuştur.

Osman Nuri Koçtürk’e göre bize ”yardım” olarak yutturulan bu süt tozlarının parasını aslında biz zaten ödüyorduk. Üretim artığı bu süttozlarına ”yardım” denilmesinin nedeni, parayı Amerikan doları olarak doğrudan Amerikan bankalarına değil de ABD’nin Türkiye’deki banka hesaplarına yatırılmasından başka birşey değildi. Para yurtdışına çıkmıyor diye Amerika’lılar “sözümona!” iyilik etmiş oluyorlardı.

Amerikalı çiftçilerin üretim fazlası sütlerine hem para veriyor, hem de onlardan müteşekkir olmamız bekleniyordu.

Üstelik süttozlarına kalite kontrolu falan da yapılmıyordu. Bu ürünler sıklıkla piyasaya sürülüyor, yoğurt yapımında kullanılıyor ve tüketici bir kez daha aldatılıyordu. Kaldı ki bizim süttozuna ihtiyacımız da yoktu, üretim fazlası bu tozlar bizim sütçülüğümüzü de baltalıyordu.

Osman Nuri Koçtürk bunlari her yerde yazdı-çizdi-anlattı ve süttozlarının itibarı iki paralık oldu (Ahmet Aydın’ın notu. Bu süt tozlarında kanser yapabilen aflotoksin mantarı ürediği için yıllar sonra yasaklanmıştır).

Osman Nuri Koçtürk’ün ikinci büyük tepkisi, soya ürünleriyle birlikte geldi. 1960 başlarında ABD soya fasulyesi üretiminde dünya birincisi olmuştu ve ABD soya ürünlerine dünya çapında bir pazar açma çabası içindeydi.

Soya fasulyesi, iyi, kaliteli bir nebati protein, yağ ve posa içeren, çok yönlü, besleyici, ayrıca toprağı besleyen bir üründü. Amerikalılar soyanın bu özelliklerini öne çıkararak ”yardım” adı altında Türkiye’ye çok çok ucuza soya yağı satmaya başladılar. Bu bol kazançlı satış, soya yağının ucuz olması nedeniyle kamuoyuna yine Amerikan yardımı diye pompalanıyordu…

Piyasalara sunulan ucuz soya yağları ile üretilen ”yerli!” margarin pazarı, o yıllarda tereyağı gibi katı yağların damar sertliği yaptığı araştırmalarını ve tezlerini de arkalarına alarak kârlı ve mükemmel bir pazara ilk adımlarını attılar.

Osman Nuri Koçtürk’e göre, bu gelişmelerle birlikte, damar sertliğine yol açmayan, her biri ayrı tat, güzellik ve özellikte mis gibi zeytinyağlarının üretildiği bu canım memlekette, kendi ürettiğimiz değerlerin kıymetini bileceğimiz yerde, artık soya orjinli margarinlerle beslenmeye başlamıştık. Üstelik beklenilenin tersine, kalp hastalıkları riski beklenildiği gibi azalmamış, ciddi bir biçimde artmaya da başlamıştı.

Koçtürk, bu dönemde, soya yağına karşı radyo ve basında mücadelesini sürdürürken, Türk halkına verdiği mesajlar arasında tarhana çorbasını tavsiye etmeye başladı. Tarhana çorbasının besleyici değerini halkımıza anlatmaktan usanmayan Koçtürk, 1960’lı yıllarda TRT radyolarında (henüz televizyon yoktu) yaptığı konuşmalarda sık sık tarhanayı gündeme getirmesi nedeniyle Türkiye’nin üç Osman’ından ( Poltikacı Osman Bölükbaşı:TRT Osman, İzmir Belediye Başkanı Osman Kibar: Asfalt Osman, Beslenme Uzmanı: Tarhana Osman) biri olarak anılmaya başlandı.

Yazık ki yerli pazarımızın en değerli ürünlerinden biri olan zeytinciliğimiz de emperyalizmden beslenen margarincilerinlerin rekabeti karşısında geriliyor, kan kaybediyordu… Halkımız ”Zeytinyağlı yiyemem aman, basma da fistan giyemem aman..” şarkılarıyla yönlendiriliyor, zeytinliklerimiz sökülmek isteniyordu…

Margarinlere karşı zeytinyağını savunan Osman Nuri Koçtürk, bu mücadelesine kızan çevreler tarafından Konya’da bir köşeye sıkıştırılarak öldürülmek isteniyor, ancak bu saldırıdan büyük bir şans eseri kurtuluyordu.

Osman Nuri Koçtürk’ün yönetenlerin hoşuna gitmeyen üçüncü savaşı, ışınlanmış ”Sonora buğdayı” na karşı oluşu idi.

1960’ların ortalarına doğru ABD yeni bir ”Yeşil Devrim” projesinin başını çekiyordu. Bu projeye göre çeşitli hastalıklara karşı direnç kazandırılan dayanıklı tohumlar, bu tohumlara en uygun gübreler ve ilaçlarla birlikte bir ”paket” seklinde gelişmekte olan ülke üreticilerine gönderilecek, böylece de bütün dünya yeni bir ”yeşil üretim” tarzına geçecekti.

Elbette, bütün bu örnek tohumlar ve ideal gübreler sadece Amerika’dan satın alınacaktı. Örnek tohum, Amerika’lı araştırmacılar tarafından Meksika’nın Sonora bölgesinde geliştirilen ”Sonora Buğdayı” idi. Bu tohum yüksek verim veriyordu ve hastalıklara karşı ışınlanmıştı. Sonora, karşıt eylemler, direnmeler olmasa idi pilot bölge olarak seçilen Güneydoğu Anadolu’da bir yerlere ekilecekti.

Hayatı boyunca aldığı tehditlere aldırmadan doğru bildiklerini yüksek sesle söyleyen Doç. Dr. Osman Nuri Koçtürk, günümüz dünyasında ışınlandırılmış üretim ürünlerinin artık çoktan yasakladığı bu felaket projesinin sonuçlarını daha o günlerde görmüş ve engellenmesini sağlamıştır…

Osman Nuri Koçtürk, Türkiye insanının yeterli beslenememesinin temellerindeki sosyo-ekonomik nedenler üzerine geniş eğitim ve inceleme faaliyetlerinde bulunmuş, çesitli devlet kademelerinde, üniversitelerde sürdürdüğü bu faaliyetleriyle de yetinmeyerek, özellikle TÖS (Türkiye Öğretmenler Sendikası) ve DİSK (Devrimci İşçi Sendikaları) kanalıyla geniş kitlelere erişmeyi, ulaşabilmeyi başarmıştı…

Osman Nuri Koçtürk’ün çok sayıda gazete ve dergide yayınlanmış makalelerinin yanı sıra yirmi civarında kitabı yayınlanmıştır. Bunlar arasında en çok ilgi uyandıran üç kitabının isimleri: Gıda Emperyalizmi, Sessiz Savaş ve Açlık Korkusu’dur.

Osman Nuri Koçtürk’ün özellikle soya yağına gösterdigi tepkiler, 1962 senelerinde Amerikan Soya Birligi davetlisi olarak yaptığı bir ABD gezisinde kendisine yapılan cazip ”teklif”leri geri çevirmesi ile birlikte ölüm tehditlerine varan acımasız karşıt tepkileri doğurdu.1966 yılında Tabiî Senatör Haydar Tunçkanat tarafından açıklanan ve basında ”Türkiye’de Nötralize Listesi” olarak adlandıran bir CIA raporunda, Türkiye’de pasifize edilmesi gereken isimlerden biri olarak gösterilen Doç. Dr.Osman Nuri Koçtürk’e profesörluk unvanın neden verilmediği ise hâlâ sorgulanmaya değer olgular arasında yer almaktadır.

12 Eylül darbesinden sonra bir süre gözaltında tutulan, horlanan ve dövülen Osman Nuri Koçtürk, serbest bırakılmasının ardından küskün, içe dönük bir hayatı yaşamayı tercih etti. 4 Nisan 1994 tarihinde Ankara Ar Sokak (Şimdilerde ”ilk hedefiniz akdenizdir ileri.” denilen sokak zincirinin ilk’inde) vefat etti. Şimdilerde Ankara’nın Karşıyaka kabristanında ebedi istirahatgâhında dinleniyor. Ölümünden sonra ”Cumhuriyete Kanat Gerenler” arasında anılan Osman Nuri Koçtürk, Türkiye’nin beslenme sorunlarını ilk olarak ele alan ve insanın insan tarafından sömürülmesinin biyolojik yönlerini açımlamaya ve anlatmaya çalışan, memleketimizin yetiştirdiği ”ilk” beslenme uzmanımızdır.

Kendisini rahmetle ve şükranla anıyoruz.

Yazar Hakan Kenan TAŞOLUK

Sn. Ecz. Mustafa Nuri ŞENER’in facebook paylaşımından alınmıştır…
http://www.farmawiki.com/index.php?option=com_content&view=article&id=208%3Aosman-nuri-kocturk–kisa-biyografi&catid=36%3Aonsayfa-sabit-haberler
http://osmannurikocturk.com/index.php?option=com_content&view=article&id=2&Itemid=2

OSMAN NURİ KOÇTÜRK’ÜN YAŞAM ÖYKÜSÜ

25 Haziran 1918’de İzmir – Karşıyaka doğumlu. Annesi Naime, babası Sadi. Üç kardeşten en büyüğü.

Sırasıyla Karşıyaka’daki Türk Birliği ilkokulunu (1933) ve İzmir Erkek Lisesini (1937) bitirerek Ankara Universitesi’ne bağlı Askeri Veteriner Fakültesinden 1942 yılında okul birincisi olarak mezun oldu. Veteriner teğmen rütbesiyle Türk Ordusunda göreve başladı. Yönetmelik uyarınca mezun olduktan sonra İstanbul’daki Askeri Veteriner Akademisi’nde bir yıl süreyle staj gördü. Üstteğmen rütbesiyle Mardin-Midyat’taki hudut alayı veterinerliğine atandı.

Aynı zamanda Milli Savunma Bakanlığı tarafından açılan bir sınavı kazanarak Askeri Veteriner Akademisi Biyoanalitik Kimya Bölümü asistanlığına atandı (1945). Üç yıl süreli akademik çalışmaları sonunda ”Sidikte Organik Kükürt Bileşiklerinin Kimyasal Yöntemlerle Tayini” konulu teziyle Biyoanalitik kimya uzmanı oldu (1948) ve bölümde başasistanlık görevine tayin oldu.

1949 yılında Milli Savunma Bakanlığı tarafından ”Ordu beslenmesinde son gelişmeler ve ABD ordusunda beslenme çalışmaları” konusunda incelemeler yapmak üzere ABD’ye gönderildi. Orada uygulanan program uyarınca ilk olarak Missouri Universitesi’nin Columbia, Mişsouri’deki Agricultural Chemistry Fakültesinde altı ay staj yaptıktan sonra ziyaretçi profesör olarak görev aldı. Profesör AG Hogan’ın yönetiminde araştırmalar yaptı. Özellikle mısır ve soya fasulyesindeki besin öğeleri üzerine çalışmaları üniversitenin bilimsel bültenleri ve Journal of Nutrition gibi bilimsel dergilerde yayımlandı. Üniversite’deki çalışmaları sonucu bir ”Certificate of Achievement” ödülü aldı. Bu çalışmalarının yanı sıra ordu beslenmesi konusunda yaptığı incelemeler sonucu ayrıntılı bir rapor hazırlayarak Milli Savunma Bakanlığı’na sundu.

Şubat 1953 yılında yurda dönerek Askeri Biyoloji Enstitüsü kimyagerliğine atanan Koçtürk, girdiği sınav ve ordu beslenmesi hakkında sunduğu tez ile müşavir veteriner ünvanını aldı. ABD’deki çalışmalarını da Ankara Üniversitesi’ne sunarak 1955 yılında Biokimya dalında Ph.D. derecesi ile ödüllendirildi.

1956 yılında Bakanlar Kurulu kararı ve görülen lüzum üzerine yeni kurulmakta olan Et ve Balık Kurumu emrine verildi. Bu kurumda 1961 yılına kadar Merkez Laboratuarları Müdürü ve Teknoloji Müdürü görevlerinde bulundu.

1957’de Bağdat Paktı tarafından düzenlenen ”Radyasyon’un tarım ve biyoloji alanında kullanımı” konulu 6 haftalık bir kursa katıldı ve başarıyla bitirdi.

1961 yılı yaz aylarında Milli Eğitim Bakanlığı, UNICEF ve CARE teşkilatlarının ilkokullarda ortaklaşa uyguladıkları ilkokul çocuklarının beslenmesi programında teknik müşavir görevi ile Milli Eğitim Bakanlığı’na atandı. Programların düzenlenmesi, yönetimi ve öğretmenlerin eğitimi gibi konularda çalıştı ve beslenme konusunda kitap ve makaleler yazmaya başladı.

Aynı yıl Biyokimya dalında doçentlik derecesi aldı.

İlkokul beslenme programlarının işlerlik kazanmasından sonra Tarım Bakanlığı’nda Besin, Beslenme ve Gıda Teknolojisi konularında danışmanlık görevine tayin edildi. Aynı zamanda Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Biyokimya kürsüsünde öğretim görevlisi olarak da çalışıyordu.

Politik nedenlerle Tarım Bakanlığındaki danışmanlık görevinden Adana İli Veterinerlik danışmanlığına tayin edildiğinde bu görevinden ayrıldı ve tam gün Tıp Fakültesinde çalışmaya başladı ve 1972 tarihine kadar bu görevde kaldı. Tıp Fakültesinde çalıştığı yıllarda ders verdi, araştırmalar yaptı ve protein kimyası ve metabolizması konusunda bir ders kitabı yayımladı.

Bu yıllarda aynı zamanda besin ve beslenme konularında halka dönuk gazete ve dergi yazıları yazıyor, radyo konuşmaları yapıyor ve kitap yayınlarına devam ediyordu. Ulusal ve uluslararası çeşitli kongrelere katıldı. Bunlar arasında Roma’da düzenlenen FAO toplantıları, Washington DC’de Dünya 1.ci Beslenme Kongresi, Viyana ve Paris’teki Codex Alimentarius toplantıları, Lindau’da Uluslararası Nutrition and Vital Substances Örgütü’nün kongreleri ve daha başkaları sayılabilir.

1972 Nisan tarihinde kendi isteğiyle Ankara Tıp Fakültesi’ndeki görevinden emekliye ayrıldı.
O tarihten itibaren isçi sendikaları ve kooperatiflerinde teknik danışman olarak görevler aldı.
İki kez evlendi. Üç çocuğu, iki torunu var.

Kitaplar

Asağıdaki yayınlarda Koçtürk, O.N. ilk (ve iki yayın dışında tek) imza’dır.
1. Yeni bir gıda kaynağı: Maya. Güney Matbaacılık ve Gazetecilik TAO. 1953.
2. Yüksek ve alçak proteinli mısır proteinlerinin biyolojik değer mukayesesi. Et ve Balık Kurumu yayınları, Ankara. 1955.
3. Hayvan yemi olarak mısır. Et ve Balık Kurumu yayınları, Ankara. 1956.
4. Etin dondurulması ve dondurulmuş muhafazası. Et ve Balık Kurumu yayınları, Ankara. 1956.
5. Etle ilgili faydalı bilgiler. Et ve Balık Kurumu yayınları, Ankara. 1956.
6. Ordu beslenmesinde donmuş et. Et ve Balık Kurumu yayınları, Ankara. 1957.
7. Beslenme bilgileri. Et ve Balık Kurumu yayınları, Ankara. 1957.
8. Et koyunu yetiştirenler için el kitabı. Et ve Balık Kurumu yayınları, Ankara. 1958.
9. Gıda maddelerinin soğuk ve donmuş muhafazası. Et ve Balık Kurumu yayınları, Ankara. 1958.
10. Et hayvanı yetiştirmede belli başlı kaideler ve yem formülleri. Et ve Balık Kurumu yayınları, Ankara. 1958.
11. Tavuk beslemenin pratik esasları ve vitaminler. Et ve Balık Kurumu yayınları, Ankara. 1958.
12. Bazı gıda ve yem maddelerinin kükürtlu amino asitlerinin mikrobiyolojik, kimyasal metodlarla belirtilmesi. Alçak ve yüksek proteinli mısır proteinlerinin bu bakımdan mukayesesi. Et ve Balık Kurumu yayınları, Ankara. 1958.
13. Kükürt metabolizmasi. Türkiye Genel Kimyagerler Kurumu, Ankara. 1959.
14. Okul beslenmesi el kitabı. Milli Eğitim Bakanlığı, Ankara. 1959.
15. Beslenme esasları üstüne temel bilgiler. Sorular ve cevapları. Milli Eğitim Bakanlığı, Ankara. 1961.
16. Soğuk ve donmuş muhafaza teknolojisi. Türk Ceteriner Hekimleri Derneği, Ankara. 1961.
17. Kuzuların et için beslenmesi. Et ve Balık Kurumu yayınları, Ankara. 1961.
18. Çocuklar için beslenme bilgisi. Özel yayın. Ankara, 1961.
19. Nüfus artışının beslenme ile ilgisi ve doğum kontrolünde kullanılabilecek tabii ve suni metodlar. Türk Veteriner Hekimleri Birliği, Ankara. 1961.
20. Ilkokullarda beslenme denemeleri. Milli Eğitim Bakanlığı,Ögretmeni İşbaşında Yetiştirme Bürosu. Ankara. 1962.
21. Yiyeceklerimiz. Milli Eğitim Bakanliği, Mesleki ve Teknik Öğretim Müsteşarlığı, Mektupla Ögretim Merkezi. Ankara. 1962.
22. Herkese hergün yüz gram et, dörtyüz gram süt. Türk Veteriner Hekimleri Birliği, Ankara. 1962.
23. Yiyeceklerimiz ve beslenmemizle ilgili sağlık kuralları. Milli Eğitim Bakanlığı, Mesleki ve Teknik Öğretim Müsteşarlığı, Mektupla Ögretim Merkezi. Ankara. 1962.
24. Bazı bölgelerin beslenmesinde önemli bir yeri olan mısır proteininin soya proteini ile lizin ve triptofan bakimindan fortifikasyonu. Amerikan Soya Birliği, Türkiye Temsilciliği. 1963.
25. Insan gücü, savaş gücü ve kaynaklar üzerine bazı düşünceler. Milli Savunma Bakanlığı, AR-GE Başkanlığı. Ankara. 1963.
26. Milli gıda ve beslenme politikası hakkında düşünceler. Tarım Bakanlığı, Türk Milli FAO Komitesi, Ankara. 1963.
27. Tarhana. Ankara Veteriner Hekimler Odası, 1964.
28. Proteinlerin kimyası ve metabolizmasi (ders kitabı). Ankara Tıp fakültesi. Ankara. 1964.
29. Beslenmemiz ve diger meselelerimiz. Tarım Bakanlığı, Türk Milli FAO Komitesi, Ankara. 1964.
30. İnsan gücü kaynağı olarak besin ve beslenme. Ankara Veteriner Hekimleri Odası, 1964.
31. Soya politikamız ve hayvancılığımızın geleceği. Türk Veteriner Hekimler Derneği, Ankara. 1964.
32. Beslenme eğitimi. Sivas Milli Eğitim Müdürlüğü. Sivas. 1964.
33. Beslenme, hayvancılık, savunma gücü ve iktisadi kalkınma arasındaki munasebetler. Türk Veteriner Hekimleri Derneği, 1964.
34. Türkiye’nin ve dünya’nın beslenme ile ilgili meseleleri. Altın kitaplar, Istanbul. 1964.
35. Işçinin beslenmesi ve milli produktivite. Türk-İş Yayınları, Ankara. 1965.
36. Türkiye’nin kalkınması, calışanların beslenmesi, tarımsal ve hayvansal produktivite arasındaki ilişkiler. Milli Produktivite Merkezi, Ankara. 1966.
37. Türk halkının beslenmesinde ekmeğin yeri. Türkiye Ticaret ve Sanayi Odaları Birliği. Ankara. 1966.
38. Yol işçilerinin beslenme durumunu tesbit arastırması. Yol-İş Federasyonu. Ankara, 1966.
39. Gıda emperyalizmi. Toplum Yayınevi, Ankara. 1966.
40. Türkiye’nin kalkınmasında tarım ve sanayi (AGRINDUS). Kitapcılık Ticaret Limited Şirketi, İstanbul. 1967.
42. Zeytinyağı skandalı! Ges-İş Yayınları, Ankara. 1967.
43. Işçiler, sendikacılar ve beslenme sorunu. Genel-İş, Ges-İş yayınları, Ankara. 1967.
44. Sişmanlıktan kurtulma yolları. Memleket yayınları, Ankara. 1967.
45. Yüksek öğrenim gençliğinin beslenme sorunları. İTUTOB, Istanbul. 1967.
46. Çağımızın beslenme sorunları. Oturum Yayınları, İstanbul. 1967.
47. Tarım işçişinin ve Türk tarımının bazı temel meseleleri. Türk-İş yayınları, Ankara. 1967.
48. Besin ve beslenme. Varlık Yayınları, İstanbul. 1967.
49. İşçi universitesine doğru. Yol-İş Federasyonu, Ankara. 1967.
50. Spor yapanlar için pratik beslenme kuralları. Futbol Antrönörleri, Menajerleri ve Monitorları Cemiyeti yayınları, Ankara. 1968.
51. Öğrencilerin temel ihtiyaçları. TÖS. Birinci Devrimci Eğitim Şurasına rapor. 1968.
52. İşçi ve eğitim. Ges-iş yayınları, Ankara. 1968.
53. Sporcular için beslenme el kitabı. Futbol Antrönörleri, Menajerleri ve Monitorlari Cemiyeti yayınları, Ankara. 1969.
54. Türk halkının beslenme sorunu. TÖS yayınları. 1969.
55. Sessiz savaş. Ararat Yayınevi, İstanbul. 1968.
56. Barış ve emperyalizm. Ararat yayınevi, İstanbul. 1968.
57. Açlık korkusu. Ata Yayınevi, Ankara. 1970.
58. Koçtürk, Osman Nuri ve Pınarbaşı I. Geçllik, yaşlılık ve arı sütü. Doğus Ticaret Ltd. Sirketi, Ankara. 1971.
59. Makrobiotik, yaşlanma ve beslenme. Ankara Veteriner Hekimleri Odası. 1972.
60. İşverenlerin ücret araştırması üzerine. TIŞ yayınları, Ankara. 1976.
61. Fasulye raporu. Köy-Koop yayını, Ankara. 1977.
62. Türkiye’nin sanayilesme sureci içinde hayvancılığın geleceği. VI. Hayvancılık Kongresi yayını, Ankara. 1978.
63. Demokratik halk kooperatifleri, köy-kent yerlesim duzeni ve hayvancılık endustrisi. V. Hayvancılık Kongresi yayını, Ankara. 1978.
64. Toplumda kent ve kırsal yörelerde kapitalist üretimin ortaya çıkardığı dengesizlik ve bunalımlar üzerine bir deneme. Türk Veteriner Hekimleri Derneği yayınları, Ankara. 1978.
65. Tarım ilaçları ve kırsal yörede çevre kirlenmesi. Köy-Koop yayınları, Ankara. 1978.
Büyük yalanlara karşı mücadele vermiş bir isim… Okyanus Ötesi’nden pompalanan gıda üretimi ve beslenmeyle ilgili ezberleri bozan bir akademisyen… O yıllarda gıda yönünden kendi kendine yeten ender ülkelerden olan Türkiye’nin, yanlış tarım politikalarıyla ithal tarım pazarı haline getirileceğini ilk kaleme alan bir yazar… Kimyasal yiyeceklerin insan sağlığını nasıl perişan ettiğini yazdığında kara listelere alınan bir beslenme uzmanı… Ülkesinde dışlanan, aç bırakılan, suikaste uğrayan vatansever bir aydının portresi…

Parasını veriyorduk…
Ama “yardım” diyorlardı…
Süt tozundan bahsediyorum.
İlkokullarda dağıtılan un ve süt tozu gibi gıda torbalarının üzerinde görülen toka yapan eller figürüyle, çocuklara Amerika’yı ne kadar sevdiğimizi anlatan şarkılar söyletiliyordu.
Türkçe tangolar üstadı Celal İnce, “Amerika Amerika/Türkler, Dünya Durdukça/Beraberdir Seninle/Hürriyet Savaşında” diye şarkı söylüyordu.
Oyunu bir kişi bozdu…
Adı, Osman Nuri Koçtürk…
İlk isyanı, kendi ülkesinin sütü yerine, ABD’nin gönderdiği üretim artığı süt tozlarının dağıtımına karşı çıkması oldu. Çünkü; ülkesinin özkaynaklarının baltalanacağını, kendi ülke insanının bu şekilde başka bir ülkenin eline bakacağını ve karnını bu şekilde doyurmaya mecbur tutulacağını öngördü.
Üretim artığı, kendi pazarlarında tüketilemeyecek kadar kalitesiz olan etler, süt tozları ve tereyağlar, Türkiye’de tüketilmiş ve Amerika kendi ülkesinde para etmeyen maddelerini bizim sırtımızdan paraya çevirmişti.
İthal edilen ürünler kalite kontrolleri bile doğru düzgün yapılmadan halka satıldı.
Öyle ki…
Gerçekleri her yerde söyleyip-yazan Osman Nuri Koçtürk, süt tozu, içerisinde kanser yapabilen aflatoksin mantarını ortaya çıkardı ve yıllar sonra yasaklanmasını sağladı.

Suikaste uğradı

Soya fasulyesi olarak anılan soya, baklagiller familyasından bir toprak ürünü. M.Ö. 2838’de Çin İmparatoru Shen Nung, soya fasulyesinden 300 kadar ilaç ve şifa verici madde üretti. Asırlarca Doğu’nun beslenmesinde önemli rolü olan soya fasulyesi 19. yüzyılda Amerikalı araştırmacıların dikkatini çekti ve ABD’de üretilmeye başlandı.
Ve sonra Amerika ekonomisinin en önemli dayanağı haline geldi ve soya endüstrisi kuruldu.
1960 başında ABD soya fasulyesi üretiminde dünya birincisi oldu ve soya ürünleri fazlalığına pazar açma çabası içine girdi. Ne yaptığını artık tahmin ediyorsunuz; Türkiye’nin soya ekimine karşı çıktı ve Türkiye’ye soya yağı ihraç etti!
Tabii ki ithal soya yağı ayrıca margarin olarak evlere girdi!
Osman Nuri Koçtürk’ün ikinci isyanı, ABD’nin dayattığı soyaya oldu. Çünkü…
ABD, süt tozunda olduğu gibi yine “yardım” adı altında Türkiye’ye çok ucuza soya yağı satınca yerli tereyağı-zeytinyağı pazarı zarara uğradı. Ayrıca…
Tüketilen sert yağın miktarı, sıvı yağa göre yükseldikçe kalp ve damar hastalıklarına neden oluyordu. Hidrojenlenmiş yağların kullanılmasıyla ortaya çıkan bu sağlık sorunları sonucunda ABD’de, tüketimde büyük azalmalar olmuştu. Amerikalılar, İtalya, Fransa gibi likid yağ kullanmaya başladı.
Osman Nuri Koçtürk, soya yağına karşı özellikle radyo yayınlarıyla halkı uyandırdı. Bu arada sürekli halka tarhana yemeyi öğütlediği için adı, “Tarhana Osman”a çıktı!
Fakat… Margarinlere karşı zeytinyağını savunmasının ardından önce radyo yayınlarına son verildi. Ve Konya’ya yaptığı bir gezi sırasında saldırıya uğradı; öldürülmek istendi; saldırıdan şans eseri kurtuldu.
Soya yağı konusunda yaptığı araştırmalar sonucunda gösterdiği haklı tepkiler üzerine 1962’de Amerikan Soya Birliği davetlisi olarak katıldığı bir ABD gezisinde Osman Nuri Koçtürk’ün fikirleri değiştirilmeye çalışıldı. Kendisine yapılan baskılara kayıtsız kalınca da, ölüm tehditlerine kadar varan tepkilerle karşılaştı.
Hiç geri adım atmadı. Ölümüne zeytinyağını savunmaya devam etti…

“Yeşil Devrim” ihracı

Norman E. Borlaug “Yeşil Devrim”in babasıydı…
Nobel Ödülü sahibiydi.
Rockefeller Vakfı ile birlikte Buğday Geliştirme Programı’yla Meksikalılara tarım öğretti!
Osman Nuri Koçtürk’ün üçüncü isyanı, Meksika‘nın Sonora bölgesinde yetişen, hibrit tohumlu “Sonora buğdayı”nın Türkiye’ye getirilmesine oldu. (İlk getirenler Tarsuslu Eliyeşil Ailesi oldu. Devlet Planlama’da çalışan Turgut-Korkut Özal kardeşler Tarsus’a giderek ekimi yerinde gördüler.)
Türkiye tarım ülkesiydi ama henüz “modern teknolojilerle” pek tanışmamıştı; mekanizasyon, kimyasal gübreler, hibrit tohumlar vs. bilinmiyordu.
Kağıt üzerinde her şey iyi gözüküyordu; ABD, “Yeşil Devrim” projesi ile çeşitli hastalıklara karşı direnç kazandırılan dayanıklı tohumları gübreler ve ilaçlarla birlikte gelişmekte olan ülkelerin buğday ihtiyacını giderecekti! Buğday çeşitleri Pitic 62, Penjamo 62, Sonora 64, Lerma-rojo 64, Siete Cerros, Super X dünyaya dağıtıldı.
Osman Nuri Koçtürk, bunun büyük bir yalan olduğunu; bu buğdayların toprak ve insan sağlığını tehlikeye soktuğunu söyledi. Türkiye’nin bu tür maceralara girmesiyle tarımının yok edileceğini yazdı.
Üniversitelerde sürdürdüğü faaliyetleriyle de yetinmeyerek başta TÖS (Türkiye Öğretmenler Sendikası) ve DİSK (Devrimci İşçi Sendikaları) kanalıyla geniş kitlelere ulaşabilmeyi başardı. Bugün anlaşılıyor ki, Koçtürk’ün çalışmaları ile bu felaket projesi engellendi.

Profesör yapılmadı

Osman Nuri Koçtürk’ün kimi kavramlara itirazı vardı.
Örneğin “açlık” sözlüklerde “yiyecek bulamayan bir insanın midesinin boş olması dolayısıyla duyduğu ezgi” diye ifade ediliyordu.
Koçtürk ise açlığı, insanın yiyecek bulmakta önemli güçlüklerle karşı karşıya kalması ve bu durumun uzun sürmesi halinde ölüme kadar varabilen olayların ortaya çıkması olarak tanımladı.
Türkiye’nin beslenme sorunlarını ilk ele alan Koçtürk elbette sadece Türkiye değil, dünya gıda tarihinde de araştırmalar yaptı.
Koçtürk yaşamı boyunca; işçi sağlığı açısından yanlış ve eksik beslenmenin sonuçlarını inceleyip, koruyucu hekimliğin önemini anlattı.
SSK’nın ilaç fabrikası kurmasını, asgari ücretin belirlenmesinde işçi ailelerinin beslenme ihtiyaçlarını karşılabileceği kadar olması gerektiğini savundu.
Ülkemizde bilinçsiz antibiyotik kullanımından, deterjanların çevre kirliliğine yol açmasına kadar pek çok konuda mücadele verdi.
Buna karşılık kendi ülkesinde dışlandı, aç bırakılmaya çalışıldı ve tıp fakültesinde profesörlüğü engellendi.
Peki…
Kimdi Osman Nuri Koçtürk?..

AMERİKA’DA ARAŞTIRMALAR YAPTI

Ta­rih: 25 Ha­zi­ran 1918…
Os­man Nu­ri Koç­türk, İz­mir/Kar­şı­ya­ka­’da Nai­me Ha­nım ve Sa­di Be­y’­in ço­cu­ğu ola­rak dün­ya­ya gel­di. Sa­di Bey çift­çiy­di, Kar­şı­ya­ka­’da bos­tan ve zey­tin­lik­le­ri var­dı.
Kar­şı­ya­ka İl­ko­ku­lu­’n­da (1933) ve İz­mir Er­kek Li­se­si­’n­de (1937) oku­du. An­ka­ra Üni­ver­si­te­si Ve­te­ri­ner He­kim­li­ği Fa­kül­te­si­’n­den (1943) okul bi­rin­ci­li­ği de­re­ce­si ile me­zun ol­du.
Ve­te­ri­ner teğ­men rüt­be­siy­le TSK’­da gö­re­ve baş­la­dı.
Mil­li Sa­vun­ma Ba­kan­lı­ğı ta­ra­fın­dan açı­lan sı­na­vı ka­za­na­rak As­ke­ri Ve­te­ri­ner Aka­de­mi­si Bi­yo­ana­li­tik Kim­ya Bö­lü­mü asis­tan­lı­ğı­na atan­dı (1945). Aka­de­mik ça­lış­ma­la­rı so­nun­da “Si­dik­te Or­ga­nik Kü­kürt Bi­le­şik­le­ri­nin Kim­ya­sal Yön­tem­ler­le Ta­yi­ni­” ko­nu­lu te­ziy­le Kim­ya Uz­ma­nı ol­du (1948) ve bö­lüm­de ba­şa­sis­tan­lık gö­re­vi­ne ta­yin edil­di.
Mar­din-Mid­yat hu­dut ala­yı ve­te­ri­ner­li­ğin­de 3 yıl hiz­met ver­di.
An­ka­ra Üni­ver­si­te­si­’n­de bi­yo­kim­ya da­lın­da dok­tor un­va­nı­nı al­dı.

AB­D’­de 4 yıl bu­lun­du

Mil­li Sa­vun­ma Ba­kan­lı­ğı ta­ra­fın­dan “Or­du bes­len­me­sin­de son ge­liş­me­ler ve ABD Or­du­su’n­da bes­len­me ça­lış­ma­la­rı­” ko­nu­sun­da in­ce­le­me­ler yap­mak üze­re AB­D’­ye gön­de­ril­di ve Mis­so­uri Üni­ver­si­te­si Bes­len­me Kür­sü­sü­’ n­de ça­lış­ma­lar­da bu­lun­du.
Mis­so­uri Üni­ver­si­te­si­’n­de al­tı ay staj yap­tık­tan son­ra zi­ya­ret­çi pro­fe­sör ola­rak gö­rev al­dı. Mı­sır ve so­ya fa­sul­ye­sin­de­ki vi­ta­min­ler, mi­ne­ral­ler ve ami­no­asit­ler üze­ri­ne yap­tı­ğı araş­tır­ma­lar üni­ver­si­te­nin Jo­ur­nal of Nut­ri­ti­on gi­bi bi­lim­sel der­gi­ler­de ya­yım­lan­dı. Üni­ver­si­te­de­ki ça­lış­ma­la­rı so­nu­cu “Cer­ti­fi­ca­te of Ac­hi­eve­men­t” ödü­lü­nü al­dı.
Dört yıl son­ra, 1953’te yur­da dö­ne­rek As­ke­ri Bi­yo­lo­ji Ens­ti­tü­sü kim­ya­ger­li­ği­ne atan­dı. Or­du bes­len­me­si hak­kın­da sun­du­ğu tez ile mü­şa­vir ve­te­ri­ner un­va­nı­nı al­dı. As­ke­ri Ve­te­ri­ner Aka­de­mi­si Bi­yo­kim­ya Kür­sü­sü Ba­şa­sis­tan­lı­ğı gö­rev­le­rin­de bu­lun­du.
An­ka­ra Tıp Fa­kül­te­si Bi­yo­kim­ya Kür­sü­sü­’n­de ön­ce uz­man son­ra gı­da kon­tro­lü ve hij­yen do­çen­ti ol­du.
1956’da Et ve Ba­lık Ku­ru­mu em­ri­ne ve­ril­di; 5 yıl Mer­kez La­bo­ra­tu­var­la­rı Mü­dü­rü ve Tek­no­lo­ji Mü­dü­rü gö­rev­le­rin­de bu­lun­du.
1957’de Bağ­dat Pak­tı ta­ra­fın­dan dü­zen­le­nen “Rad­yas­yo­nun ta­rım ve bi­yo­lo­ji ala­nın­da kul­la­nı­mı­” ko­nu­lu 6 haf­ta­lık bir kur­sa ka­tıl­dı ve ba­şa­rıy­la bi­tir­di.

Or­du­dan ay­rıl­dı

As­ker­lik gö­re­vin­den ay­rıl­dık­tan son­ra 1961’de Mil­li Eği­tim Ba­kan­lı­ğı­’ na atan­dı. UNI­CEF ve CA­RE teş­ki­lat­la­rı­nın il­ko­kul­lar­da or­tak­la­şa uy­gu­la­dık­la­rı il­ko­kul ço­cuk­la­rı­nın bes­len­me­si prog­ra­mın­da tek­nik mü­şa­vir ola­rak gö­rev­len­di­ril­di. Ya­pı­lan­la­rı eleş­ti­ren ma­ka­le­ler ya­zın­ca Ta­rım Ba­kan­lı­ğı­’na ta­yin edil­di.
An­ka­ra Üni­ver­si­te­si Tıp Fa­kül­te­si Bi­yo­kim­ya Kür­sü­sü­’n­de öğ­re­tim gö­rev­li­si olarak ça­lış­tı.
Bu ara­da sü­rek­li bes­len­me ko­nu­sun­da bi­lim­sel içe­rik­li ya­yın­lar yap­tı ve kon­fe­rans­lar ver­di. Kon­fe­rans­la­rı­nın ama­cı, in­sa­nın bir baş­ka in­san ta­ra­fın­dan sö­mü­rül­me­si­nin bi­yo­lo­jik yön­le­ri­ni an­lat­mak­tı.
1966’da Ta­bi­i Se­na­tör Hay­dar Tunç­ka­nat ta­ra­fın­dan açık­la­nan ve ba­sın­da “Tür­ki­ye­’de Nöt­ra­li­ze Lis­te­si­” ola­rak ad­lan­dı­ran CI­A ra­po­run­da, Tür­ki­ye­’de pa­si­fi­ze edil­me­si ge­re­ken isim­ler ara­sın­da gös­te­ril­di ve is­ten­me­yen adam ilan edil­di.

12 Ey­lü­l’­de zu­lüm gör­dü

Ga­ze­te ve der­gi­de ya­yın­lan­mış ma­ka­le­le­ri­nin ya­nı sı­ra 1953-1978 yıl­la­rı ara­sın­da 65 ki­ta­bı ya­yın­lan­dı. “Ses­siz Sa­va­ş”, “Gı­da Em­per­ya­liz­mi­” ve “Aç­lık Kor­ku­su­” en çok ta­nı­nan ki­tap­la­rı ol­du.
1967-1975 yıl­la­rı ara­sın­da Emek Der­gi­si­’n­de 86 ya­zı­sı ya­yın­lan­dı.
Ta­rım Ba­kan­lı­ğı­’n­da­ki da­nış­man­lık gö­re­vin­den po­li­tik ne­den­ler­le Ada­na ili Ve­te­ri­ner­lik da­nış­man­lı­ğı­na ta­yin edil­di­ğin­de gö­re­vin­den ay­rıl­dı ve tam gün An­ka­ra Tıp Fa­kül­te­si­’n­de ça­lış­ma­ya baş­la­dı. Pro­te­in kim­ya­sı ve me­ta­bo­liz­ma­sı ko­nu­sun­da ders ki­ta­bı ya­yım­la­dı.
Ro­ma, Was­hing­ton, Vi­ya­na ve Pa­ri­s’­te­ki çe­şit­li ulus­la­ra­ra­sı kon­gre­le­re ka­tıl­dı.
1972’de ken­di is­te­ğiy­le An­ka­ra Tıp Fa­kül­te­si­’n­de­ki gö­re­vin­den emek­li­ye ay­rıl­dı.
İş­çi sen­di­ka­la­rı ve ko­ope­ra­tif­le­rin­de tek­nik da­nış­man ola­rak gö­rev­ler al­dı. Bü­lent Ece­vit dö­ne­min­de CHP’­den An­ka­ra Mil­let­ve­ki­li ada­yı ol­du; se­çi­le­me­di.
12 Ey­lül dar­be­sin­den son­ra kö­tü gün­ler ya­şa­dı; bir sü­re gö­zal­tın­da tu­tul­du. İş­ken­ce gör­dü. Ser­best bı­ra­kıl­ma­sı­nın ar­dın­dan içe dö­nük bir ha­ya­tı ya­şa­ma­yı ter­cih et­ti.
Os­man Nu­ri Koç­türk…
Kla­sik mü­zik din­le­me­yi se­ver­di. Ak­şam­la­rı kon­yak içer­ken Biz­ze­t’­in Rap­so­di­’si­ni din­le­mek­ten bü­yük zevk alır­dı.
Mak­sim Gor­ki, Dos­to­yevs­ki, Fa­kir Bay­kurt, Na­zım Hik­met gi­bi ya­zar ve şa­ir­le­rin ki­tap­la­rı­nı ha­ya­tı­nın so­nu­na ka­dar elin­den bı­rak­ma­dı.
İlk eşi Sa­bi­re Yay­la­lı­’dan Ta­hi­re (1945) ve Ca­fer (1954) doğ­du. İkin­ci ev­li­li­ği­ni yap­tı­ğı Nü­ket Ak­ça­’dan Ata (1959) dün­ya­ya gel­di.
Ta­rih: 4 Ni­san 1994…
Yurt­se­ver Türk ay­dı­nı Os­man Nu­ri Koç­türk An­ka­ra­’da ve­fat et­ti.