Son yerel yönetim seçimlerinin sadece Türkiye siyasetine değil aynı zamanda köy hayvancılığına da etkilerinin büyük olacağı açıktır. Çünkü, 2012 yılında yürürlüğe giren Yasa ile mevcut 14 Büyükşehire yenileri eklenmiş ve toplam Büyükşehir sayısı 27 olmuştur. Türkiye İstatistik Kurumu’nun verilerine göre 17.720 bin köy ve beldenin tüzel kişiliği ortadan kalkarak mahalleye dönüşmüş, yaklaşık 11 milyon köylü mahalleli başka bir deyimle şehirli olmuştur. Bu suretle Türkiye’nin kırsal kesim nüfusu %23 den %9 düşerek Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye dayattığı %5 hedefine bir hayli yaklaşılmıştır. Bu durum hiç kuşkusuz en başta Köy Hayvancılığını olumsuz yönde etkileyecektir. Gerçi son on yıl içerisinde kırsal nüfusun %5 bandına çekilmesi adına köy hayvancılığında önemli operasyonlar da yapılmıştır. Öncelikle terör nedeniyle Doğu ve Güney Doğu Anadolu Bölgelerinde meraların yasaklanması ve çıkarılan mera kanunu hükümleri nedeniyle koyunculuk önemli ölçüde zarar görmüştür. Üstelik bir de tavuk vebası bahanesiyle köylerdeki milyonlarca tavuk katledilince köy hayvancılığı iyiden iyiye yok olmaya yüz tutmuştur. Son yıllarda ise yeni teşvik ve faizsiz kredi uygulamaları ile mega sığırcılık işletmelerinin sayıları olağanüstü artırılmış, gerek pazarlama gerekse maliyet konusunda bu işletmelerle baş edemeyen köy sığırcılığı neredeyse bitme noktasına gelmiştir. Oysa köy sığırcılığı yıllar boyu Türkiye hayvancılığının temelini oluşturmuş, ara sıra ortaya çıkan krizlerden hayvancılığımızı özenle korumuştur. Ayrıca köy sığırcılığının hane halkı gelirlerini artırma, gizli işsizliği ve köyden kente göçü önleme, halkın dengeli beslenmesini sağlama gibi önemli işlevleri de vardır. Nitekim değişik zamanlarda incelemelerde bulunduğum Dünyanın önemli hayvancılık havzalarından Almanya’nın Bavyera ve Amerika’nın Wisconsin Eyaletlerinde özellikle sığır yetiştiriciliğinin küçük ve orta boy aile hayvancılık işletmelerinde yapıldığını gözlemlemiştim .Ancak tüm bu üstünlüklerine karşın Köy sığırcılığının kimi olumsuz yönleri de vardır. Köy sığırcılığı aile içine üretim yaptığı, daha doğrusu pazara yönelik olmadığı için verimlilik düşmekte dolayısıyla Türkiye’nin toplam hayvansal ürün üretimin de önemli bir katkısı bulunmamaktadır. Dağınık bir yapıya sahip olduğu için köy sığırcılığı gerek kamunun gerekse özel kesimin sunduğu hayvan sağlığı hizmetlerinden gereğince yararlanamamakta, devletin hayvancılığı geliştirmek amacıyla verdiği teşvik ve destekleri yeterince alamamaktadır.

Büyükşehir sayısının artması ve köylerle beldelerin mahalle statüsüne girmesi ile köy hayvancılığı ne tür bir zarar görecektir? Her şeyden önce köyden mahalleye dönüşen yöreler şehir statüsüne gireceği için Büyükşehir Yasası hükümlerine tabi olacaktır. Eskiden köy ortak malı olan mera arazileri Büyükşehire devrolacağı için kolaylıkla konut alanı haline dönüşebilecektir. Mahallelerde Umumi Hıfzısıhha Kanunu hükümlerine göre hayvancılık yapılamayacak, hayvancılığın önemli girdilerinden olan su ve elektrik şehirdeki fiyatlara tabi olacağı için pahalılaşacak, dolayısıyla zaten pahalı olan üretim maliyeti daha da artacaktır. Ayrıca yeni mahalleliler köyde vermedikleri yeni vergilerle karşılaşacakları için gelirlerinde görece bir azalma olacaktır.

Pekiyi,bu sorunun çözümlenmesi ve şehirleşen köylerde hayvancılığın özellikle de sığırcılığın etkinlikle yapılabilmesi için ne tür önlemler alınmalıdır? Bence bu konuda atılacak ilk önemli adım hayvancılık yapılan mahallelerde demokratik kooperatifçiliğin geliştirilmesidir. Bu sayede hayvan yetiştiricileri arasında oluşacak güç birliği ve birliktelik anlayışı daha sonra alınacak önlemler için taban teşkil edebilir ve kolaylaştırıcı bir rol oynayabilir. Böylesi bir birlikteliğin sağlanmasının ardından yapılması gereken şey bence hayvan yetiştiricilerinin bir kurum bünyesinde organize olmasıdır. Büyükşehir statüsü içerisindeki yerleşim bölgelerinde hayvancılık yapılamayacağından mahallelerin dışında toplu hayvancılık yapmak adına Organize Hayvancılık Bölgeleri kurulmalıdır. Günümüzde kimi illerde denenen ve başarılı olan bu uygulamanın yeni oluşacak yörelerde de kurulması için hiç bir engel yoktur. Kooperatif çatısı altında yapılacak böylesi bir hayvancılığın temel koşulu emeğin ve olanakların ortaklaşa kullanımı yani eskinin imece yöntemidir. Örneğin sığırcılık faaliyeti söz konusu olduğunda ya değişik kişilerin sahip oldukları inekler bir ahırda toplanarak ortak bakım, yemleme ve sağım uygulanması ya da eğer Organize Hayvancılık Bölgesi’ndeki işletmeler ayrı kurulacaksa yine ortak bir sağım ünitesinin kurulmasıdır. Organize Hayvancılık Bölgesi uygulamasının can alıcı noktası özellikle kaba yemin rahatlıkla temin edilmesidir. Bu amaçla yine yerleşim merkezleri dışında sahip olunan ya da Kooperatifçe kiralanacak tarlalarda kaba yem üretiminin yapılarak işletmelere taşınabilir. Böylesi bir organizasyonda hayvan sağlığı ve üremesi birimi ile pazarlama biriminin ortak olması zorunludur. Hatta elde edilen ham ürünün mamul hale dönüşmesi için de et ve süt işleme tesislerinin kurulması da gerekebilecektir.

Böylesine önemli bir konunun dar bir makalede dile getirilmesi zordur. Önemli olan, yeni Büyükşehir olgusu ile ortaya çıkacak sorunların ortak akıl ve bütüncül bir bakış açısı ile çözmeye çalışmaktır.