Sonunda beklenen oldu ve meralar imara açıldı. Zaten Büyük Şehir Yasası ile ortam önceden hazırlanmıştı. Köyler mahalleye dönüşünce köy ortak malı olan meralar da arsa haline geldi. Aslında meraların imara açılması olayı batılı emperyal güçlerin (A.B.D, AB, IMF, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü) Türkiye’nin aleyhine tezgahladıkları senaryonun son aşamasıdır. Bu konuya ileride değinmek üzere meralar konusunda biraz eskiye gitmek istiyorum. Türkler Anadolu’ya ayak bastığından beri üzerinde koyun ve sığır beslenen meralarımız 1950 li yılların başında Nato’ya girmemiz karşılığında verilen traktör ve zirai ilaç rüşveti sonunda vahşi biçimde sürülerek tarlaya dönüştürülmüş ve Orta Doğu’ya buğday üretmek amacıyla da ziraate açılmıştır. Uzun yıllar boyu süren bu tahribat sonucunda Türkiye’deki mera arazisi miktarı üçte iki oranında azalmıştır. Yıllar itibariyle bir yandan yüz ölçümleri azalan, bir yandan da aşırı otlatma sonucu nitelikleri bozulan meralarımız günümüzde neredeyse kullanılamaz hale gelmişlerdir. Bu süreçte Devletimiz belki kasten belki de ihmal sonucu meralarımızı ıslah etmemiştir. En azından benim bildiğim son elli yıl içerisinde sürekli olarak meraların ıslah edileceği söylenmiş ancak ne yazık ki bugüne kadar bir arpa boyu bile yol alınamamıştır.. Üstüne üstlük yıllardır terör, ormanlaştırma, kiralama gibi nedenlerden dolayı meralar doğru dürüst kullanılamamaktadır. Öte yandan dağlık bölgelerdeki çayırlara ve yaylaklara ise araba yolunun bulunmaması ve su kaynaklarının kuruması nedeniyle sürüler artık gidemez olmuştur. Bu durum ister istemez Türkiye’de koyunculuğun ve sığır besiciliğinin gerilemesine, kırmızı et sorununun ortaya çıkmasına yol açmıştır. Böyle giderse önümüzdeki on yıl içerisinde koyunculuk tümüyle bitecek, Türkiye büyük miktarlarda kesimlik sığır ve lop et ithal etmek zorunda kalacaktır. Zaten batılı emperyal güçlerin istediği de budur.
Buradan hemen başa dönüp batılı emperyal güçlerin Türkiye üzerine tezgahladıkları oyuna gelmek istiyorum. Türkiye’nin Dünya üzerinde bulunduğu stratejik konumu çok iyi bilen batılı emperyal güçler Ülkemizi zayıflatmak ve her bakımdan kendilerine bağımlı kılmak adına son 15-20 yıl içerisinde aynısını geçmişte Somali’de uyguladıkları büyük bir planı devreye sokmuşlardır. Bu planın esasını hayvansal ürünlerin gelecekte petrolden daha önemli stratejik maddeler haline geleceği gerçeği oluşturur. Batılı emperyal güçler nasıl ki geçmişte petrol üreten Ülkeleri kendilerine bağımlı hale getirmişlerse günümüzde de hayvansal üretim potansiyeli güçlü olan Ülkelerde aynı taktiği uygulamaktadırlar. Türkiye üzerinde tezgahlanan oyunun ilk aşaması emperyel güçlerin kesin üye yapmayacaklarını bile bile Türkiye’yi AB’ye aday üye olarak kabul etmeleridir. Böylece kriter adını verdikleri dayatmalarla Türkiye’yi o arada da hayvancılığımızı dizayn etme kolaylığını elde etmişlerdir. İlk iş olarak genel adı ile Tarım Bakanlığına el atmışlar, dayattıkları yasalarla Bakanlığı bir yaz boz tahtası haline çevirerek merkez taşra uyumunu yok etmişler ve bu yolla Veteriner Hekimleri hayvancılıktan uzaklaştırmışlardır. Bugün 1500 ü Bakanlık teşkilatında, 3500 ü Targel’de olmak üzere toplam 5000 Veteriner Hekimi mesleklerinin dışında işler yapmaktadırlar. Emperyal güçlerin ikinci önemli işleri Türkiye’de aile hayvancılığını yok etmek amacıyla uğraş vermek olmuştur. Nitekim, önce kuş gribi bahanesi ile köy tavukçuluğunu, sonra da meraları kullanılamaz hale getirerek ve gerekli desteği vermeyerek koyunculuğu ortadan kaldırmak yoluna gitmişlerdir. Şimdi de sıra aile sığırcılığına gelmiştir. Önce, aile sığırcılığını sıfır faizli krediler ve teşvikler vererek palazlandırdıkları mega işletmelerin haksız rekabeti altında ezerek kar edemez duruma getirmişler, sonra da köyleri mahalleye dönüştürerek köy sığırcılığını yapılamaz duruma sokmuşlardır. Üstüne üstlük bir de girdileri ucuzlatmayarak ve çiğ süt fiyatını arttırmayarak köy sığırcılığını bitme noktasına getirmişlerdir. Türkiye’de köy tavukçuluğunu, koyunculuğu ve aile sığırcılığını ortadan kaldırarak kırsal nüfusu belki AB’nin dayattığı %5 ler düzeyine indirebilirler ama köyden kente göçün yarattığı işsizlik sorununa ve sosyal patlamaya nasıl çözüm bulacakları belli değildir.
Meraların imara açılması konusu grubumuzda da tartışma konusu oldu. Tartışmalarda öncelikle mesleki örgütlerimizin bu konuda çaba göstermeleri önerildi. Bilindiği gibi meraların ve hayvancılığın tek sahibi Veteriner Hekimliği mesleği değildir. Bu konuların çok sayıda paydaşı ve bileşeni vardır. Meraların imara açılmasına asıl karşı çıkması gerekenler hayvan üreticileri ve onların temsil edildiği Birliklerdir. En başta bu Birliklerin paydaş mesleki örgütlerin de desteğini alarak soruna sahip çıkmaları gerekir. Üzülerek görmekteyiz ki kendilerini ilgilendiren bu en hayati konuda bile Birliklerden ses çıkmamaktadır. Konunun ikinci muhatabı Türkiye Büyük Millet Meclisi’dir. Hayvancığın paydaşı olan mesleklere mensup Milletvekillerinin Meclis açıldığında konuya sahip çıkmaları gerekir. Ancak, yazımın içeriğinde de belirttiğim gibi ne kadar çabalarsak çabalayalım emperyal güçlerin Türkiye hayvancılığı üzerinde oynadıkları oyunu bozmadan bu sorunlara çözüm bulmamız mümkün değildir.