Koyunculuk Türk Ulusunun varoluşundan beri uğraştığı önemli bir hayvancılık faaliyetidir. Koyunculuğun Türklerin genetiğine işlenmiş bir özellik olduğunu söylemek aşırı bir abartı sayılmamalıdır. Türklerin koyunculuk serüveni Orta Asya’daki geniş otlaklarda koyun yetiştirmekle başlar. Kimi tarihçilere göre Türklerin Orta Asya’dan göçme nedenlerinin başında, otlakların kuruması üzerine koyunlarına yeni besleme alanları arama çabaları gelir. Bu nedenle, kitleler halinde Anadolu’ya göç eden Türkler beraberlerinde koyun sürülerini de getirmişler ve Anadolu’nun verimli mera ve otlaklarında koyun yetiştiriciliğine devam etmişlerdir.

Türkiye’de koyunculuk alanındaki ilk ıslah çalışmasına Cumhuriyetin kurulmasından sonra başlanmıştır. Cumhuriyet hükümetince belirlenen öz kaynaklara dayalı kalkınma ve sanayileşme hedefi doğrultusunda ilk olarak yünlü dokuma sanayi kurulmuştur. Ancak, kurulan yünlü dokuma sanayinin yapağı ihtiyacı kalın elyaflı yerli koyunlardan sağlanamayınca, önce Macaristan’dan, sonra da Almanya’dan ince elyaflı yapağıya sahip Merinos koçları ithal edilmiştir. İlk önce, Karacabey Harasında yerli kıvırcık koyunlarının Alman Merinosu koçları ile melezlenmesi yoluna gidilmiş ve bu sayede önemli sayıda bir Melez Merinos Koyunu ve Koçu elde edilmiştir. Bu koyunlar ve koçlar daha sonra halka dağıtılarak Güney Marmara Bölgesinde azımsanmayacak bir sayıda Merinos Koyunu popülasyonuna ulaşılmıştır.

Büyük bir kararlılıkla sürdürülen bu ıslah çalışmalarının merkezi 1935 yılında Karacabey Harası bünyesinde kurulan Merinos Yetiştirme Çiftliği olmuştur. Bu çiftlik 1943 yılında bizzat dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün talimatıyla Bandırma’ya taşınmış ve bugünkü Bandırma Koyunculuk Araştırma Enstitüsü’nün temelini oluşturmuştur. Bandırma’ya taşınan çiftlikte uzun yıllar merinos – kıvırcık melezlemesi çalışmaları yürütülmüş ve çevre yetiştiricilerin damızlık koç ve koyun ihtiyaçları karşılanmıştır. Ne var ki, 1980 li yılların ortasından itibaren esen liberalleşme rüzgarı her alanda olduğu gibi hayvancılık alanında da etkisi göstermiş ve bundan en büyük zararı da koyunlarda suni tohumlama uygulamasına son verilmesi nedeniyle Merinos yetiştiriciliği görmüştür. Bu bağlamda, Bandırma Koyunculuk Araştırma Enstitüsü’de ki Merinos ıslahı çalışmaları aksamakla birlikte devam etmiştir. Bir dönem Koyunculuğu ıslah etmek amacıyla Türkiye’ye İngiltere başta olmak üzere kimi Ülkelerden çeşitli ırklara mensup koyun ırklarından koçlar ve koyunlar getirilmiş ve Bandırma Koyunculuk Araştırma Enstitüsü’nde adaptasyon çalışmaları yapılmıştır. Sonuç olarak, Bandırma Koyunculuk Araştırma Enstitüsü’nün Türkiye’deki merinoslaştırma çalışmalarına önemli katkısı dokunmuştur.

Türkiye’de koyunculuk 1970 li yılların başına kadar verim bakımından olmasa da sayısal açıdan önemli bir gelişme göstermiştir. Nitekim 1970 yılında Türkiye’de koyun sayısı 50 milyonu bulmuştur. Ancak daha sonraları, çeşitli nedenlere bağlı olarak koyun sayısı hızla azalmaya başlamış ve 20 milyona kadar düşmüştür. Son on yıl içerisinde Devletin almış olduğu kimi önlemler sayesinde koyun sayısında önemli bir artış gözlenmiş ve Haziran 2016 itibariyle Türkiye’nin toplam koyun mevcudu 33.239.147 ye ulaşmıştır.

Türkiye’de koyunculuğun yıllardır çözülemeyen sorunları vardır. Bu sorunların başında mera ve çoban sorunu gelmektedir. Türkiye’de ki meralar yıllar itibariyle tarlaya dönüştürme, konut ve sanayi yatırımlarına açılma ve aşırı otlatma gibi nedenlerden dolayı hem alan olarak küçülmüş hem de verimsizleşerek besleme özelliğini yitirmişlerdir. Yıllardır her başa gelen iktidar tarafından vaat edilen mera ıslahı çalışmalarında da ne yazık ki bugüne kadar olumlu bir sonuç alınamamıştır. Çoban konusu ise koyunculuğun kanayan bir yarasıdır. İşin zorluğu, sigortasızlık ve can güvenliğinin olmayışı gibi nedenlerden dolayı günümüzde çoban istihdamı bir hayli zorlaşmıştır. Türkiye’de koyunculuğun diğer önemli bir sorunu da gençlerin bu işi yapmaktan kaçınmalarıdır. Yaşlılar ise fiziki yetersizlik ve sayılan öteki nedenlerden dolayı koyunculuğu bırakmak zorunda kalmaktadırlar. Tüm bunların üstüne bir de koyun ürünlerine olan talep azlığı nedeniyle fiyatların düşüklüğü eklenince iş daha da içinden çıkılmaz hale gelmiştir.

Koyunculuktaki var olan sorunların çözümü hiç de kolay değildir. Her şeyden önce Devlet genç nüfusu köyde tutacak önlemleri ivedilikle almalıdır. Daha sora ise çoban için yetiştiriciye verdiği yıllık 5000 TL desteği en az beş kat arttırmalı, koyun başına verdiği desteği ise 25 TL den 50 TL ye çıkarmalıdır. Ayrıca, meraya dayalı yetiştiricilikten çok, entansif yani ağılda yapılan yetiştiriciliği özendirici önlemler almalıdır. Son olarak ise koyun ürünlerine karşı talebin azalmasına yol açan menfi propagandanın giderilmesi konusunda çalışmalar yapılmalıdır.

Türkiye’de koyunculuk gerekli önlemler zamanında ve yerinde alındığı taktirde geçmişte Ülke ekonomisinde, ihracatında ve hane halkı gelirlerindeki artışta oynadığı rolü rahatlıkla yeniden oynayabilir