Sorun- Üretim Maliyetleri Yüksek, Ürün Fiyatları Düşüktür: En önemli hayvansal ürünlerin başında gelen kırmızı etin ve çiğ inek sütünün günümüzdeki üretim maliyetleri çok yüksektir. Maliyeti artıran unsurların başında hiç kuşkusuz fabrika yemi fiyatlarının yüksekliği gelmektedir. Özellikle yeterli arazisi olmadığı için kaba ve tane yemlerini üretemeyen küçük ve orta ölçekli aile sığırcılık işletmeleri fabrika yemi fiyatlarının yüksekliğinden olumsuz yönde etkilenmektedir. Fabrika yemi üreticileri ise başta soya ve mısır olmak üzere ham maddelerin yaklaşık yarısını ithal ettiklerinden dolayı fiyatların yükseldiğini iddia etmektedirler. Ayrıca; mazot, gübre, elektrik, veteriner ilaçları gibi girdilerin fiyatlarının yüksek olması da maliyetleri artırmaktadır.

Çözüm-Türkiye’deki süt üreticileri kar edememelerinin nedenini genellikle çiğ sütün ucuz fabrika yeminin pahalı olmasına bağlamaktadırlar. Bu yakınma haklı olmakla birlikte kanımca doğru değildir. Doğru olan, fiyatlara müdahale şansı olmayan üreticilerin ürün maliyetini mümkün olduğunca aşağıya çekmeleridir. Bunun için de toplam maliyette %70 gibi önemli bir paya sahip olan kaba yemi ya bizzat üretmek ya da hasat döneminde ucuza temin etmek gerekir. Günümüzde aşırı derecede yüksek olan fabrika yemi fiyatlarını düşürmenin birinci yolu yaklaşık yarısı ithalat yoluyla satın alınan soya ve mısır gibi yem ham maddelerinin Yurt içinde üretiminin sağlanmasıdır. Bunun için de devletin; hibe, teşvik ve destek gibi önlemlerle Türkiye’de soya ve mısır üretimini arttırması gerekir. İkinci yol ise üreticilerin fabrika yemine dayalı hayvancılık anlayışından vazgeçip, kendilerinin ürettiği kaliteli kaba yeme dayalı bir hayvancılık modelini benimsemeleridir. Ayrıca, Ulusal Süt Konseyi, Ulusal Süt ve Yem Konseyi haline dönüştürülmeli ve çiğ süt fiyatları gibi fabrika yemi fiyatları da 1 litre çiğ süt karşılığında 1.5 kilo fabrika yemi satın alınabilecek şekilde düzenlemelidir.

Sorun- Bireysel Verimler Düşüktür: Türkiye’deki sığırların sadece yarısı kültür ırklarına mensuptur. Bu nedenle sığırların et ve süt verimleri Avrupa ve Dünya ortalamasına göre çok düşüktür. Ayrıca; mastitis, infertilite, buzağı ölümleri, metabolik hastalıklar, düşük enerjili beslenme, kaliteli sperma kullanmama, ayak ve tırnak hastalıkları, konforsuz barınaklar gibi sorunlar da özellikle süt sığırlarında verim düşüklüğüne neden olmaktadır.

Çözüm– Türkiye’deki kültür ırkı sığırların toplam sığır varlığı içindeki oranı en azından %80’e çıkarılmalıdır. Bu amaçla genetik ilerlemeyi kısa sürede sağlayan sun’i tohumlama tekniği kaliteli boğa spermaları kullanılarak yaygınlaştırılmalı, genital hastalıkların bulaşmasını kolaylaştıran boğa kullanımı ise kesinlikle önlenmelidir.

Sorun- Hayvan Hastalıkları Yaygındır: Türkiye’de sınır güvenliğinin yeterince sağlanamaması, hayvan pazarlarının ve hayvan hareketlerinin denetimindeki eksiklikler salgın ve bulaşıcı hayvan hastalıklarının yayılmasına neden olmaktadır. Öte yandan kamuda çalışan veteriner hekimlerin asıl işlevleri yerine bürokratik işlerde çalıştırılması da hastalıkların önlenmesini zorlaştırmaktadır. Hastalıklar nedeniyle üreticilerin ve ülke ekonomisinin uğradığı zararlar günümüzde ne yazık ki çok büyük boyutlara ulaşmıştır. Özellikle buzağı ölümlerinin bir türlü önlenemeyişi Türkiye’yi büyük ölçekli bir canlı hayvan ve kırmızı et ithalatına mahkum etmiş bulunmaktadır.

Çözüm- Hayvan pazarları ve hayvan hareketleri sıkı bir şekilde denetlenmelidir. Kamu veteriner hekimleri asıl işlevleri olan hekimliğe dönmeli; ahırda, işletmede, merada yani sahada görev yapmalıdır. Kamu hayvan sağlığı örgütlenmesi yeni baştan düzenlenerek, 1980 öncesinde olduğu gibi bütüncül, etkin, mobil, merkez taşra uyumu sağlanmış bir Veteriner İşleri Genel Müdürlüğü mutlak surette kurulmalıdır. Bu örgütün yapılanması iller bazında değil hayvancılık havzaları bazında olmalıdır. Laboratuvar teşhisi ve koruyucu aşılama hizmetleri bütüncül, hızlı, mobil bir yapıya kavuşturmalıdır. Buzağı ölüm oranları mutlaka en düşük düzeye indirilmeli, bu amaçla yeni doğmuş buzağılara uygulanacak septiserum kamu veteriner hekimleri tarafından ve parasız olarak yapılmalıdır.

Sorun- Üretici Örgütleri Yetersizdir: Türkiye’deki üretici örgütlerinin önemli bir bölümü hayvan yetiştiricilerinin birlikte güçlenme arzusundan değil devletin üreticiye vereceği desteğin dağıtımı amacıyla kurulmuştur. Böyle olunca da örgütler yetiştiricilere yeterince sahip çıkmamış, yetiştiriciler de örgütleri sadece destekleri dağıtan kurumlar olarak görmüşlerdir. Günümüzde Türkiye’de yetiştiricilik ve ürün bazında gereğinden çok sayıda birlik vardır. Bu birliklerin çoğu sırtlarını gerçek üreticiden ziyade hükumetlere dayamışlardır. O nedenle de hükumet nezdinde  yetiştiricilerin sorunları ile ilgili olarak baskı oluşturamamaktadırlar.  Ziraat Odaları Birliği ve Tarım Kredi Kooperatifleri Birliği gibi tüm tarım kesimini ilgilendiren kitlesel ve ekonomik örgütler maalesef gerçek üretici lehine hiçbir faaliyette bulunmamaktadırlar. Sadece kooperatif tarzında örgütlenmiş bazı kuruluşlar yetiştiricilere olanakları ölçüsünde hizmet götürmektedirler.

Çözüm- Günün koşullarına uygun bir üretici örgütlenmesi yasası mutlaka çıkarılmalıdır. Mevcut örgütlerin sayıları azaltılmalı, yetki ve sorumlulukları artırılmalıdır. Türkiye Hayvan Yetiştiricileri Birliği adlı bir çatı örgüt kurulmalı, ıslah ve ürün bazlı faaliyetler bu çatı altında oluşturulacak birimler bünyesinde yapılmalıdır. Yetiştirici örgütlerine mutlaka ekonomik bir içerik kazandırılmalıdır. Yani örgütler sadece destek dağıtan ya da kulak küpesi takan kurumlar olmaktan çıkarılıp üreticiyi parasal olarak destekleyen, ucuz girdi sağlama konusunda yardımcı olan, ürününü alıp katma değer kazandırdıktan sonra pazarlayan, elde ettiği karı üyelerine dağıtan bir yapıya kavuşturulmalıdır. Üreticiler ekonomik bir fayda sağladıkları takdirde örgütlerine sahip çıkacaklardır. Küçük ve orta ölçekli işletmeler demokratik halk kooperatifçiliği modeline göre örgütlenmelidir. Tire Süt Kooperatifi bu anlayışla hareket eden örnek bir üretici örgütüdür.

Sorun- Hayvanlar Yetersiz Beslenmektedir: Hayvancılıkta kullanılan fabrika yemlerinin fiyatları, ham maddelerinin yarısına yakını ithal edilmek zorunda kalındığı için sürekli olarak artmaktadır. Hayvancılığın olmazsa olmazı kaba yemlerde ise üretim azlığına bağlı büyük bir açık bulunmaktadır. Mera alanlarının çoğu yıllardır süregelen aşırı otlatma, bakımsızlık, tarla açma, orman oluşturma, inşaat yapma, rüzgar santrali kurma gibi nedenlerden dolayı kullanılmaz bir durumdadır. Bu koşullarda hayvanlarımız yeterince beslenemediği için başta süt ve yavru olmak üzere verimlerinde büyük azalmalar meydana gelmektedir.

Çözüm- Fabrika yeminin ana ham maddelerini oluşturan ve Türkiye’de yeterince üretilmediği için ithal edilmek zorunda kalınan mısır, soya ve ayçiçeği küspesi gibi maddelerin yurt içinde üretilmesi devlet tarafından mutlaka desteklenmelidir. Ayrıca, yem bitkileri üretimindeki yetersizliği gidermek amacıyla çiftçilere teşvik ve destekler verilmelidir. Hangi nedenle olursa olsun mera tahribatı önlenmeli, ıslah etmeleri koşuluyla mera arazileri hayvancılık yapanlara uzun vade ve düşük bedelle kiralanmalıdır. Üreticiler fabrika yemine dayalı bir hayvancılık modeli yerine günlük toplam karma yemini kendileri üretecek şekilde organize olmalıdır. Öte yandan Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğüne bağlı işletmelerde bulunan milyonlarca dönüm arazide yem bitkileri ve silaj üretimi yapılarak halka düşük fiyat ve uygun taksitlerle satılmalıdır.

Sorun- Hayvan Barınakları Uygun Değildir: Türkiye’deki küçük ve orta ölçekli aile hayvancılık İşletmelerin büyük çoğunluğunda barınaklar hayvan sağlığı ve refahı açısından uygun değildir. Kapalı sistem ahırlarda hayvanlar bağlı olarak bulundurulmakta, güneşten ve temiz havadan yararlanamamaktadırlar. Bu durum hayvanları strese sokmakta ve verimlerini olumsuz yönde etkilemektedir. Ayrıca kapalı ahırlarda bol miktarda bulunan zehirli gazlar hayvanlarda üst solunum yolu ve akciğer hastalıklarına ortam hazırlamaktadır.

Çözüm- Hayvan refahı son yıllarda hayvancılıkta çok büyük bir önem kazanmıştır. Öncelikle hayvanların refah içinde yaşayacağı barınaklar inşa edilmelidir. Bu amaçla açık ve yarı açık barınaklar son yıllarda Dünya’da yaygın olarak kullanılmaktadır. Bu barınaklarda hayvanlar serbestçe dolaşmakta, yemliğe ve suluğa kolaylıkla ulaşmakta, kuru ve temiz altlıkların üzerinde rahatça yatarak geviş getirmekte, temiz havadan ve güneşten bol miktarda yararlanmaktadırlar. Böyle olunca da daha az hastalanmakta, süt ve yavru verimleri artmaktadır.

Sorun- Buzağı Ölüm Oranları Çok Yüksektir:  Buzağı bir süt sığırcılığı işletmesinin geleceğinin ve sürekliliğinin teminatıdır. Elde sağlam veriler bulunmamakla birlikte Türkiye’de erken çağda buzağı ölüm oranı %25 gibi büyük oranlarla ifade edilmektedir. Sayı olarak ise yılda 400.000 den fazla buzağının erken çağda öldüğü var sayılmaktadır.

Çözüm- Yıllık buzağı ölüm oranı hayvancılığı gelişmiş ülkelerde olduğu gibi %5’in altına indirilmelidir. Bunun için de etkin ve yaygın bir yetiştirici eğitimi şarttır. Buzağılar genellikle doğumun hemen sonrasında mikrobik ishal vakalarından ölmektedir. Buzağı ölümlerinin önlenmesinde yetiştirici kadar devlete de görev düşmektedir. Çocukların hastalıklara karşı devlet tarafından parasız aşılanması gibi ineklere gebeliklerinin son ayı içerisinde ve buzağılara doğduktan hemen sonra uygulanacak aşılar devlet tarafından ve parasız yapılmalıdır.

Sorun- Devlet Destekleri Yetersizdir: Yürürlükte olan Tarım Kanuna göre devlet hayvancılığın da içinde olduğu tarım kesimine Yurt içi gayri safi milli hasılanın %1’ini ayırması gerekirken ne yazık ki yarısını bile vermemektedir. Destekler yetersizdir ve zamanında ödenmemektedir. Destekler ile ilgili bir etki analizi de yapılmadığı için amaca uygun kullanılıp kullanılmadığı da bilinmemektedir

Çözüm- Dört aylık buzağı desteklemesi yerindedir. Ancak artan girdi fiyatları dikkate alınarak destek miktarı artırılmalıdır. Desteğin sadece suni tohumlamadan doğmuş buzağılara verilmesi şarttır. Çünkü boğa ile çiftleştirmeden doğan buzağılara destek verilmesi tabii tohumlamanın dolayısıyla da üreme hastalıklarının yaygınlaşmasına yol açacaktır.  Devlet desteğinin üreticilerin sanayiye teslim ettikleri soğutulmuş sütün litresi başına verilmesi hem süt üretimini hem de süt kalitesini yükseltecektir.

Sorun- Süt İneklerinin Dölverimi Düşüktür: Türkiye’de süt sığırcılığında son otuz yıldır ağırlıklı olarak Holştayn ırkı inekler kullanılmaktadır. Holştayn ırkı Dünyanın en sütçü ırklarından biridir. Ancak, süt verimi yüksek Holştayn ineklerinin hastalıklara karşı dayanıklılığı ve döl verimi düşüktür. Buzağılama aralığı da uzun olduğu için Holştayn ineklerden yaşamları boyunca ortalama üç yavru ancak elde edilebilmektedir. Bu nedenle işletmenin karlılığı ve sürdürülebilirliği aksamakta, sürü değişiminin aralığını kısalmaktadır.

Çözüm- İneklerde buzağı verimini etkileyen faktörlerin başında hiç kuşkusuz enerjiden eksik beslenme gelmektedir. Hayvanın yemlerden aldığı enerji süt üretimine harcadığı enerjiden düşükse negatif enerji dengesi oluşmakta ve bu durumda da en başta buzağı verimi etkilenmektedir. Onun için ineklerin enerjisi yüksek yemlerle beslenmesi önemlidir. Buzağı verimini etkileyen diğer bir faktör de üreme hastalıklarıdır. Türkiye’de yaygın olarak görülen brusella ve tüberküloz başta olmak üzere çok sayıda üreme hastalığı buzağı verimini düşürmektedir. Bu hastalıklara karşı yapılacak etkili koruyucu aşılamalar buzağı veriminin artmasına neden olacaktır. Ayrıca bu hastalıkların yaygınlaşmasını kolaylaştıran tabii tohumlamadan vaz geçilmelidir.

Sorun- Biyogüvenlik ve Koruyucu Aşılama Önlemleri Yetersizdir: Bir biri ile iç içe olan bu iki konuya ne yazık ki Türkiye’deki yetiştiriciler gereken önemi vermemektedir. Oysaki bu iki konu sürü yönetiminin en önemli unsurlarıdır. Hayvan hastalıklarının daha ortaya çıkmadan önlenmesi biyogüvenlik önlemlerinin alınmasına ve düzenli koruyucu aşılamaların yapılmasına bağlıdır. Aksi takdirde çıkacak hastalıklardan dolayı hayvan kayıpları, süt ve et veriminin azalması, ilaç ve tedavi masrafları işletmeye önemli ölçüde zarar verecektir.

Çözüm- Hayvan barınaklarında alınacak biyogüvenlik önlemlerinin başında işletmeye dışarıdan satın alınacak inek ve düvelerin hastalıksız olması gelir. Bunun için de hayvanlar hastalıklardan ari damızlıkçı işletmelerden satın alınmalıdır. İşletmenin etrafı çitlerle çevrilmeli; yabani hayvan, ziyaretçi, veteriner hekim, yem ve süt kamyonlarının girişi kontrollü olarak sağlanmalıdır. Barınaklar belirli aralıklarla dezenfekte edilmeli ve altlıklar sık sık değiştirilmelidir. Hayvanlara yapılması gerekli ve zorunlu koruyucu aşılar mutlaka tekrarları ile birlikte uygulanmalıdır.

Sorun- Gençler Köyleri ve Hayvancılığı Terk Ediyor: Hayvancılığın günümüzdeki en önemli sorunlarından birisi de genç nüfusun köyleri dolayısıyla da hayvancılığı terk etmesidir. Köylerde yeterli sosyo-ekonomik olanakları bulamayan gençler çareyi büyük şehirlere göç edip düzenli gelir elde edecekleri sigortalı bir işte çalışmakta bulmaktadır. Bu bağlamda çoğu köyde ilkokulların kapatılıp taşımalı eğitime geçilmesinin de rolü büyük olmuştur. Bu konu küçük ve orta ölçekli işletmelerde sürdürülebilirliğin önündeki en büyük engeldir.

Çözüm: Köylerdeki sosyal olanakların kısa sürede iyileştirilmesi mümkün değildir. Ancak, köylerdeki üreticilerin sağlık ve emeklilik sorunu kolayca çözülebilir. Köylerdeki kapatılan okulların yeniden açılması da sorunun çözümüne katkıda bulunacaktır.

Sorun- Koyunculuk Bir yandan Gelişiyor Ama Sorunları da Büyüyor: Koyunculuk son beş yıl içerisinde büyük bir gelişme göstermiştir. Devlet destekleri, elde ıslah projeleri, süt ve besi sığırcılığında yaşanan kriz bu gelişmeyi hızlandıran etmenlerin başında gelmektedir. Ancak, meraların giderek daha da verimsizleşmesi, kaba yem ve fabrika yemi fiyatlarındaki olağan üstü artışlar, gençlerin çobanlığı tercih etmemesi gibi nedenler de koyunculuğu olumsuz yönde etkilemektedir.

Çözüm-  Koyunların et, süt ve yapağı gibi verimlerine olan talep devlet desteğiyle artırılmalıdır. Bir önceki bölümde de değinildiği gibi gençlerin köyde kalmaları ve çobanlığa özendirilmesi çok önemlidir. Koyunların sayılarından çok verimlerinin artırılması gerekir. Bunun için de sadece yerli ırklar için değil yabancı ırklar için de ıslah projelerin hazırlanması şarttır.