Türkiye hayvancılığının günümüzde kısa, orta ve uzun vadeli olmak üzere üç ana sorunu vardır. Diğer bütün sorunlar bu üç ana sorundan kaynaklanmaktadır.

Kısa vadeli sorun günümüzde hayvancılıkta yaşanan büyük krizdir. Bu krizin nedeni dövizin olağanüstü artışı sonucu girdi maliyetlerinin yükselmesidir. Başta fabrika yemi olmak üzere elektrik, gübre, tohum, mazot, veteriner ilaç ve aşılarında büyük fiyat artışları yaşanmıştır. Örneğin bir kilo fabrika yemi 5 lirayı bulurken soğutulmuş inek sütünün maliyeti 4.95 lira, referans satış fiyatı da 4.70 lira olmuştur. Yani üreticiler bir litre süt satıp bir kilo fabrika yemi alamaz duruma düşmüşlerdir. Aynı şekilde 3 yıl önce bir kilo karkas etin bedeli ile 30 kilo fabrika yemi alınırken bugün ancak 16 kilo fabrika yemi alınabilmektedir. Yani üç yılda etin fabrika yemi karşısındaki değeri yarı yarıya azalmıştır. Fabrika yemi kullanan üreticiler yanında kaba ve kesif yemini üreten yetiştiriciler de şu anda güç durumdadır. Çünkü zirai üretimde kullanılan başta mazot olmak üzere tohum, gübre, zirai ilaç, tarla kirası gibi kalemlerdeki olağan dışı artışlar da kaba yem maliyetini yükseltmiş ve hayvan beslemeyi zorlaştırmıştır. Ayrıca girdilerin pahalı oluşu nedeniyle azalan arpa, mısır, buğday, yulaf gibi kesif yemleri kullanan fabrikaların da yerli üretimden yararlanamamalarına ve daha çok ithalat yapmalarına neden olacaktır. Bu aşırı maliyet artışlarına dayanamayan üreticiler belki de işletmelerini bir müddet daha sürdürebilecek durumda olsalar da vadesi gelen kredi faizleri sonucu kapılarına dayanan icralardan kurtulmak için başta hasta, kısır, verimsiz ineklerini daha sonra da damızlık düve ve ineklerini kestirmek zorunda kalmışlardır. Türkiye geçmişte hayvancılık konusunda büyük krizler yaşamıştır. Belki bu krizi de atlatabilir ama bu sefer önünde büyük zorluklar vardır. Yeniden hayvancılığa başlamak isteyecekler yerli düve ve damızlık inek bulamayacakları için ithal etmek zorunda kalacaklar ancak döviz fiyatlarının yüksekliği ve yaşanan pandemi nedeniyle ithalatta kısıtlamalar olduğu için bunu başaramayacaklardır. Diyelim ki bütün bu engelleri aşsalar bile batıda fiyatı ortalama 3500 Euro yani 50.000 lira olan düveyi almaları mümkün olmayacaktır. Dolayısıyla işletmeler sürdürülemez hale gelecek be bir bir kapanacaktır. Bu durum karşısında hayvansal ürünlerde büyük bir azalma, aşırı fiyat artışı görülecek, zaten alım gücü düşük olan halk ürünleri satın alamaz duruma düşecektir.

Türkiye hayvancılığında orta vadede yaşanacak en büyük sorun iklim değişikliği, küresel ısınma ve buna bağlı olarak oluşacak susuzluk ve kuraklık sorunudur. Kuraklık ve susuzluk en başta hayvanların doğal otlatma alanları olan meraların kuruyarak verimsizleşmesine ve üreticilerin daha çok fabrika yemi kullanmalarına yol açacaktır. Öte yandan kaba yemini kendisi üreten üreticiler de kuraklık ve susuzluk nedeniyle zor durumda kalacaklar, satın almak istediklerinde ise üretim azlığı nedeniyle fiyatı artan bu yem maddelerine daha çok para ödeyecekler, dolayısıyla da karları azalacaktır. Birinci bölümde de belirtildiği üzere fabrika yeminin yerli bölümünü oluşturan tahıllar ve mısırın susuzluk ve kuraklık sonucu miktarlarının azalması ve fiyatlarının artması da fabrika yeminin fiyatının artmasına  dolayısıyla da üreticilerin karlarının azalmasına neden olacaktır.

Türkiye hayvancılığının uzun vadedeki sorunu kırsaldan göç yani köylerin genç nüfus tarafından terke edilmesidir. Türkiye’de toplam nüfusun yaş ortalaması 34 olmasına karşın kırsal alanlarda yaşayan nüfusun yaş ortalaması 54 dür. Zaten çeşitli sosyoekonomik nedenlerle 1970 lerde %70 olan kırsal nüfus günümüzde %8 lere düşmüştür. Son 10 yıl içerisinde hızı giderek artan kırsaldan göçün nedenleri olarak köylerdeki sosyal ve teknolojik olanakların yetersizliğini, köy okullarının kapatılıp taşımalı eğitime geçilmesini, gençlerin köyde yuva kurmakta güçlük çekmesini, gençlerin istikrarsız tarım ve hayvancılık yapmak yerine şehirlerde sigortalı ve maaşlı bir iş arayışını sayabiliriz. Öte yandan Büyükşehirlere bağlı köylerin mahalle olması hayvancılık faaliyetlerini zorlaştırmış ve özellikle küçük aile işletmelerini güç durumda bırakmıştır. Nitekim 20 yıl önce 5-6 sürünün bulunduğu köylerde günümüzde bir sürü ancak kalmıştır.

Sonuç olarak fiyatlarının yüksekliği nedeniyle tarlalara gübre atılmaması toprağı aç bırakmış, kaba yem üretimindeki yetersizlikler ve fabrika yemi fiyatlarının yüksekliği hayvanı aç bırakmış, fiyatları artan bitkisel ve hayvansal ürünlere yeterince ulaşılamaması da insanı aç bırakmıştır. Bu nedenlerle günümüzde TOPRAĞI AÇ, HAYVANI AÇ, İNSANI AÇ bir toplum durumuna düşmüş bulunmaktayız.

Kısa, orta ve uzun vadede hayvancılıkta yaşanacak bu sorunlar Türk veteriner hekimliğini nasıl etkileyecektir? Yüksek girdi maliyetleri ve düşük ürün fiyatları üreticinin kar edememesine dolayısıyla da ineklerini satıp işletmesini kapatmasına yol açmaktadır. Küresel ısınma ve buna bağlı olarak oluşan susuzluk ve kuraklık konusu orta vadede meraların kurumasına ve yem bitkileri üretimine olumsuz etki yapacak. bu durumda ham madde sıkıntısına girecek fabrikaların ürettiği yeme bağlı olarak yapılacak bir hayvancılık karlı olmayacağı için orta ve küçük ölçekli işletmeler kapanacaktır. Uzun vadede gençlerin terk ettiği köyler iyice boşalacağı ve yaşlıların da üstesinden gelemeyeceği için hayvancılık tümüyle bitme noktasına gelecektir. Her üç sorunun da ortak sonucu küçük ve orta ölçekli hayvancılık işletmelerinin kapanacağı yönündedir. İşletmelerin kapanması en başta büyükbaş kliniği yapan veteriner hekimleri olumsuz yönde etkileyecektir. Ayrıca bu tür işletmelerde veteriner hekim ve işletme yöneticisi olarak görev yapanlar işlerinden olacaklardır. Büyükbaş kliniğini kapatan veteriner hekimler pet kliniğine yönelmektedir. Ancak pet hekimliğinde de büyük sorunlar vardır. Asgari ücretin artması,  aşı, ilaç ve mama fiyatlarındaki yükselmeler zaten ekonomik krizin altında ezilen pet sahiplerinin hayvanlarını terk etmeleri sonucunu doğuracaktır. Bunun neticesinde pet klinikleri yeterli hasta bulunmadığından ve girdileri karşılayamadıklarından kapanacaktır. Bir de yeni mezunların pet hekimliğine yönelmesi sonucunda bu kopuş büsbütün artacaktır. Sonuç olarak Türkiye’de veteriner hekimliği mesleği gelecek 30 yıl içinde büyük bir var olma ya da yok olma sorunu ile karşı karşıya kalacaktır.