ŞARBON VE ARDINDAKİ GERÇEKLER

İnsanların ve hayvanların ortak bir hastalığı olan şarbon son günlerde Türkiye’nin gündemini yoğunlukla işgal eden siyasal ve ekonomik konular arasında yer almayı başardı.Türkiye’de yüzyıllardır hayvanlarda görülen şarbon hastalığı her nedense kurban bayramını izleyen günlerde aniden güncellik kazandı.Konu ile ilgili olsun ya da olmasın kimi çevreler bu hastalık hakkında yazılı ve görsel basında yazılar yazdılar ya da demeçler verdiler.Bu durum doğal olarak konunun iç yüzünü yeterince bilmeyen geniş halk kitleleri arasında tedirginliğe ve kafa karışıklığına neden oldu.Hatta kimi insanlar,tüm hayvanlar hastalıklıymış gibi et yemeyi bıraktılar.
Şarbon hastalığının etkeni çevre koşullarına dayanıklı bir bakteridir.Bu bakteri merada ve ahırda sporlanarak yani üzerine bir zırh örerek on yıllarca canlı olarak kalabilmektedir.Sporlanmış bakteriyi sindirim yoluyla alan hayvanlarda 1-10 gün içerisinde hastalık görülmekte ve büyük bir oranda ölümlere rastlanmaktadır.Etken temas,solunum ve sindirim yoluyla insanlara da bulaşmaktadır.Yani,şarbonlu hayvanın etlerine dokunan ya da bu etleri yiyen insanlarda hastalık ortaya çıkmaktadır.İnsanlarda tedavisi mümkün olan bu hastalık hayvanlarda sadece koruyucu aşılama ile önlenebilmektedir.Hastalık büyük ölçüde bulaşıcı olmayıp hayvanlar arasında yayılması sınırlıdır.
Şarbonun günümüzde güncellik kazanmasının bir nedeni bu hastalığın Türkiye’de gittikçe yoğunlaşan canlı hayvan ve et ithalatına bağlı olduğunun sanılmasıdır.Son günlerde ortaya çıkan şarbon vakalarının ithalat ile hiçbir ilgisi yoktur.Çünkü,ithal edilen hayvanlar öncelikle bulundukları ülkede bir ay süreyle karantinaya alınmakta ve yaklaşık 30-45 günlük bir gemi yolculuğu sonunda Türkiye’ye getirilmektedir.Eğer bu hayvanlar kendi ülkelerinde hasta olsalardı 1-10 günlük kuluçka süresini ya karantinada ya da gemide geçirecekler ve Türkiye’ye gelmeden öleceklerdi.Hastalığın ithal hayvanlarda görülmesinin nedeni, kanımca getirildikleri ülkede bu hastalıkla hiç tanışmadıkları için Türkiye’de direnç eksikliği yüzünden şarbona yakalanmalarıdır.Vakaların kurban bayramından hemen sonra görülmesinin nedeni ise hayvan hareketlerinin artması ve veteriner hekim kontrolü olmadan yapılan kaçak kesimlerdir.
Türkiye’de son 30-40 yıl içerisinde başta brusella (malta humması),tüberküloz(verem) ve antraks(şarbon) olmak üzere çok sayıda zoonotik yani hayvanlardan insanlara bulaşan hastalıklar yoğun olarak görülmektedir.Bu duruma yol açan nedenler arasında sınır güvenliğinin yetersizliği ,canlı hayvan ithalatı ve ülke içindeki hayvan hareketlerinin denetlenmeyişi gibi hususlar bulunmakla birlikte asıl nedenin Kamu Hayvan Sağlığı Örgütü’nün yapısı ile ilgisi olduğunda kuşku yoktur.1980 yılından önce Türkiye’de Tarım Bakanlığı’na bağlı çok etkin bir Veteriner İşleri Genel Müdürlüğü ve bu Genel Müdürlüğe doğrudan bağlı taşra örgütleri mevcuttu.Bu Genel Müdürlük o zamanki yapısıyla hayvan hastalıklarını önlemek konusunda büyük bir başarı göstermişti.Hatta Türkiye’de zaman zaman ortaya çıkan ve büyük salgınlara neden olan at vebası ve sığır vebası gibi hastalıkları yabancı uzmanların öngördüğü sürelerden bile önce eradike etmeyi başarmıştı.Ancak,1984 yılından sonra Tarım Bakanlığı’nda yapılan değişiklikler sonucu Veteriner İşleri Genel Müdürlüğü ve bağlı taşra örgütleri ortadan kaldırılmış yerine adları sık sık değişen ve birbirinden farklı işlevleri bir arada yürütmeye çalışan ve aynı zamanda da taşra ile doğrudan ilişkileri bulunmayan genel müdürlükler kurulmuştur.Bugün ,Tarım ve Orman Bakanlığı bünyesinde çalışan veteriner hekimleri en temel hekimlik hizmetlerini bile yapamamakta ,tüm mesailerini masa başında bilgisayara hayvan kulak numaralarını ve yetiştiricilerin devletten aldığı destek miktarlarını işlemekle geçirmektedirler.Oysa veteriner hekimlerin görevi ahırda ya da merada hayvanların sağlık sorunları ile uğraşmaktır.Günümüzde veteriner hekimleri bu işlevlerini yerine getiremedikleri için başta buzağı ölümleri olmak üzere çok sayıda hastalık görülmektedir.Çözüm kamudaki veteriner hekimlerin sayısını artırmaktan ve onları temel mesleki işlevlerini yerine getirecek şekilde istihdam etmekten geçmektedir.Bunun için de 1980 yılından önce olduğu gibi etkin ve bağımsız bir Kamu Hayvan Sağlık Örgütü’nün ivedilikle kurulması zorunludur.