Koyun ve keçi yetiştiriciliği yüz yıllardır Türkiye’nin hayvancılık faaliyetleri içerisinde çok önemli bir yer tutmuştur. Koyun ve keçinin ilk kez Anadolu’da evcilleştiridiğine dair kanıtlar mevcuttur. Merinos koyununun ve Tiftik keçisinin Anadolu’da ortaya çıktığı, sonra çeşitli yollardan Dünyanın diğer ülkelerine yayıldığı bilimsel olarak da ortaya konulmuştur. Türkiye’de yüz yıllardır ilkel yöntemlerle yapılan koyunculuk ve keçicilik Cumhuriyetten sonra önemli bir ivme kazanmıştır. Özellikle yünlü dokuma sanayinin gelişmesine parelel olarak artan ince yapağı ihtiyacı yerli koyunlardan sağlanamayınca merinoslaştırma konusu gündeme gelmiştir. Bu amaçla Almanya’dan ithal edilen Merinos koçlarla yerli Kıvırcık ve Akkaraman koyunlarının melezlenmesi sonucu kombine verimli Karacabey ve Konya Merinos ırkları ortaya çıkmıştır. Özellikle 1948 yılında başlayan Koyun Sun’i Tohumlaması çalışmaları sonucunda bu ırk koyunların sayılarında ve verimlerinde önemli artışlar kaydedilmiştir. Ne var ki, seksenli yıllarda Türk ekonomisine hakim olan liberalleşme rüzgarı diğer alanlarda olduğu gibi koyunculukta da değişimi ve gerilemeyi beraberinde getirmiştir. Son on yıl içinde Devletin verdiği destekler ile görece bir gelişme gösteren koyunculuğun ve keçiciliğin geleceği ne yazık ki umut vadetmemektedir. Bu savımı güçlendirmek amacıyla, “ Neler yapılmadı da koyunculuk ve keçicilik istenilen düzeye gelmedi? “ sorusunun cevabını aşağıda vermeye çalışacağım.
1) Mer’aları koruyamadık : Özellikle koyuncuğun olmazsa olmazı mer’lar son 50 yıl içerisinde bakımsızlık, tarlaya dönüştürme, aşırı otlatma, erozyon ve amaç dışı kullanma gibi nedenlerden dolayı hem yüz ölçümü hem de verimlilik açısından büyük bir gerileme sürecine girmiştir. Aynı şekilde, yaylaklar, otlaklar ve orman vasfını yitirmiş arazilerde başta susuzluk, ulaşım zorluğu ve yeni orman alanları açmak gibi nedenlerden dolayı koyunların ve keçilerin otlamaları gittikçe güçleşmektedir. Mevcut koşullarda mer’aların ıslahı konusunda geleceğe dönük bir umut da ne yazık ki mevcut değildir.
2) Yerli ırları ihmal ettik: Yüz yıllardır Türkiye koyunculuğunun bel kemiğini oluşturan Kıvırcık, Sakız, İvesi, Dağlıç, Akkaraman, Morkaraman gibi yerli ırkarla, Karacabey ve Konya Merinosu gibi melez ırlar koyunculuğun içinde bulunduğu sorunlar nedeniyle sayı ve genetik yapı bakımından çok gerilemiştir. Bu ırkların korunması, sayılarının ve verimlerinin artırılması büyük bir zorunluluktur. Aynı şekilde Anadolu’nun endemik bir ırkı olan Tiftik Keçisinin de sayıca artırılması ve ıslahı büyük bir önem taşımaktadır. Son yıllarda yürütülen Halk Elinde Islah Projesi ile sınırlı da olsa yerli ırkların korunması konusunda önemli adımlar atılmıştır.
3) Çobana gerekli önemi vermedik: Eski dönemlerde çok önemli bir meslek olan çobanlık ne yazık ki son yıllarda kimsenin yapmak istemediği bir iş haline gelmiştir. Bu duruma yol açan nedenlerin başında sosyal güvenliğin olmayışı, köyden kente göç, gençlerin köyü terketmesi ve can güvenliğinin bulunmayışı gibi sorunları sayabiliriz. Son yıllarda Devlet sürü yöneticisi adını koyduğu çobanlara eğitim kursları açmakta ve belirli bir sayının üstünde koyunu bulunan yetiştiricilere maddi destek vermekte ise de yukarıda sayılan sorunlar çözülmedikçe çoban sorunun da artarak devam edeceği bir gerçektir.
4) Koyun etine talebi arttıramadık: Bir zamanlar insanların büyük çoğunluğu tarafından zevkle tüketilen koyun eti ne yazık ki özellikle yağlı, kokuyor, kolesterolü yüksek gibi kimi olumsuz propagandalar sonucunda günümüzde çok az tüketilen bir gıda maddesi haline gelmiştir. Türkiye’de güncel bir konu olan kırmızı et sorununun çözümü en başta halkın koyun etine olan talebinin yeniden artmasına bağlıdır. Bu maksatla Devletin ve üniversitelerin koyun etinin sağlığa zararlı olmadığı konusunda medyayı da yoğunlukla kullanarak karşı bir propaganda yapması gerekir.

Bu pişmanlıklar hiç kuşkusuz daha da çoğaltılabilir. Geçmişten dersler çıkararak geleceği kurgulamak yapılacak en önemli iştir. Bu konudaki birincil görev Devlete düşmektedir. Devletin köyden kente göçü önlemesi ve özellikle gençlerin köye dönüşünü teşvik etmesi zorunludur. Bunun için de köylerdeki sosyal yaşamın mutlaka iyileştirilmesi gerekir. Bu arada yerli ırkların korunması amacıyla yürütülen Elde Islah Projesinin daha çok ırka ve daha geniş sürülere yaygınlaştırılması esastır. Çobanlara sosyal güvenlik hakkı tanınmalı, can güvenliklerinin korunması konusunda silah taşıma ruhsatı verilmesi başta olmak üzere gerekli önlemlerin alınması ve çoban ücretine verilen Devlet desteğinin artırılması gerekir. On yıllardır bir türlü gerçekleştirilemeyen mera ıslahının Devlet eliyle değil de, 500 başın üzerinde koyunu olan yetiştiricilere özel mer’a tahsisi suretiyle yapılması sağlanabilir. Bu bağlamda, Devletin sağlayacağı para ve personel desteği ile sürü sahipleri kendilerine tahsis edilmiş olan mer’ları ıslah edip koyunlarını otlatabilirler.