Türkiye Hayvancılığında periyodik aralıklarla krizler yaşanmaktadır. Geçmişteki krizler bir ya da en fazla iki nedene bağlı olarak ortaya çıkmışken son iki yıldır yaşanan kriz öncekilerden farklı olarak global birçok nedene bağlı olarak oluşmuştur. Bugünkü kriz döneminde enflasyondaki ve dövizdeki dalgalanmalara bağlı olarak fabrika yemi, kaba yem, tohum, mazot, elektrik, bitki ve hayvan ilaçları, aşılar, dondurulmuş boğa sperması, personel giderleri gibi tüm girdi maliyetleri olağan dışı artmıştır. Girdi maliyetlerinin olağan dışı artmasına karşın ürettiği sütün ve etin fiyatını belirleyemeyen yetiştirici kar edememiş, kendi geçimini sağlamak, yem bayilerine, veteriner hekimlere ve bankalara olan borcunu ödeyebilmek için elindeki hayvanları kestirmek durumunda kalmıştır.

Son dönemde kriz tamamen ortadan kalkmasa da oldukça azalmıştır. Bu durumu Türkiye hayvancılığının geleceği için olumlu olarak değerlendirmek gerekir. Her şeyden önce küçük ve orta ölçekli aile işletmeleri krizden korunmak ve ayakta kalmak için hasta, süt ve döl verimi düşük, yaşlı ineklerini elden çıkarmışlardır. Yani bu üreticilerin ellerinde görece sağlıklı, genç ve verimli inekler kalmıştır. Krize direnen ve ayakta kalan bu küçük ve orta ölçekli aile işletmeleri Tarım ve Orman Bakanlığı teşkilatı tarafından tespit edilmeli ve sürdürülebilir bir hayvancılık yapabilmeleri için için parasal ve teknik destek verilmelidir. Öte yandan, kesimler sonucu damızlık düve ve inek sayıları azaldığı için küçük ve orta ölçekli aile işletmelerindeki hayvanlar değer kazanmıştır. Gebe düve ve inek ithali yapılmadığından bu değer artışı daha da büyük boyutlarda olmuştur. Bugün 100.000 liranın altında kaliteli düve bulmak imkansız hale gelmiştir. İnekler kesilince besilik dana sayısı da azalmış bugün 500 kiloluk bir tosunun fiyatı en az 125.000 lira olmuştur. Bu yıl ithal edileceği söylenen 600.000 baş besi sığırı sadece gittikçe artan et fiyatlarını durdurmak için yapılmaktadır. Yoksa bu sayıdaki bir besi danası Türkiye’nin kırmızı et ihtiyacını karşılamaya yetmeyecek kadar düşüktür. Son olarak da, üretim azalınca karkas et ve çiğ süt fiyatları yükselmiştir. Bakmayın siz Ulusal Süt Konseyinin referans fiyatına kooperatifler çiğ sütü bu fiyatın çok üzerinde pazarlamaktadır. Bir besi sığırının canlı kilo fiyatı 250, karkas kilo fiyatı 300 lirayı geçmiştir.

Krizden kurtulan ve ellerinde sağlıklı, verimli, genç inekleri kalan üreticiler bir dahaki krizde ayakta kalabilmek ve işletmelerini sürdürülebilir kılmak için neler yapmalıdır? Her şeyden önce süt verimini artırmaları gerekir. Bunun da yolu kaliteli boğa spermasıyla ineklerini tohumlatmaktan geçer. Genetikten taviz vermemek önemlidir. Genetik yapısı iyi bir hayvan eğer fazla para vermemek adına düşük kaliteli boğaların spermaları ile tohumlanırsa verimi düşer, bir daha da toparlamak için çok emek ve para sarf etmek gerekir. Yemleme de aynı şekildedir. Eğer verimli inekler sırf pahalı diye kalitesiz kaba ve kesif yemlerle beslenirlerse verimleri düşer, bir daha aynı verime dönmeleri çok zor olur. Onun için kaba yemler mutlaka ucuz oldukları hasat döneminde satın alınmalıdır. Bir süt sığırcılığı işletmesinin sürdürülebilirliği buzağıları yaşatmakla mümkündür. Bunun içinde kuru dönem beslenmesine dikkat edilmeli, gebe ineğe ve buzağıya aşıları mutlaka yapılmalıdır. Girdileri ucuzlatmak da karlılık ve sürdürülebilirlik açısından çok önemlidir. Bunun için de hayvan refahına önem verilmeli, özellikle inekleri yazın sıcaklık stresinden korumak için fan ve su püskürtme sistemleri kurulmalıdır. Bu sitemler bir inek fiyatına tesis edilebilir. Bu sistemin kullanacağı elektrik ise devletçe desteklenen güneş panelleri ile sağlanabilir. Kısaca hayvanlar temiz hava solumalı, temiz su içmeli, konforlu duraklarda yatmalıdır. Ayrıca üreticiler banka kredilerine fazla müracaat etmemeli, kriz dönemlerinde kullanmak üzere belli bir öz sermaye bulundurmalıdır. Son olarak da üreticiler örgütlenmeli, ürünlerini katma değerini yükseltip satmalıdır.