Anadolu’daki yerli koyun ırkları Türkmenlerin Orta Asya’dan beraberlerinde getirdikleri ile yerli koyunların birleşmesinden meydana gelmiştir. Zaman içinde bölgesel adaptasyonla bugünkü yerli koyun ırkları (Kıvırcık, Akkaraman, İvesi v.b) oluşmuştur. Osmanlı döneminde koyunculuk alanında bir ıslah ya da geliştirme çalışması yapıldığına dair elimizde yeteri belge bulunmamaktadır. Sadece Osmanlının son döneminde ordunun fes ve üniforma ihtiyacını karşılamak için Feshane’de kurulan fabrikanın ince yapağı ihtiyacını karşılamak için İspanya’dan Merinos koyunları ithal edilmiş ve Hayrabolu’da bir çiftlik ile Karacabey Harasında yetiştirilip sayıları çoğaltılmıştır. Burada bir garip duruma dikkat çekmek isterim. Anayurdu Anadolu olan Merinos ırkı padişahın krala hediye etmesi suretiyle İspanya’ya gitmiş, ne gariptir ki Osmanlılar ve Türkiye Cumhuriyeti bu koyun ırkını İspanya’dan ve Almanya’dan ithal etmek durumunda kalmıştır. Koyunculuk alanındaki esas ıslah çalışmaları Cumhuriyet ile başlamıştır. Şubat 1923 yılında İzmir’de toplanan Birinci İktisat Kongresinde alınan kararlar uyarınca kurulacak yünlü dokuma fabrikalarının ince yapağı ihtiyacını karşılamak üzere 1934 yılında Almanya’dan Et ve Yapağı Merinos koçları ve koyunları ithal edilerek Bursa ve Balıkesir  Bölgesindeki Kıvırcık Koyunları ile melezlenmişler ve bunun sonucunda Karacabey Merinosu adında yerli bir kültür ırkı elde edilmiştir. Aynı şekilde 1950 yılında Ankara ve Konya bölgelerinde halk elinde bulunan Akkaraman Koyunlarının Et ve Yapağı Merinosları ile suni tohumlama tekniği kullanılarak melezlenmeleri sonucunda da Konya Merinosu adında yerli bir kültür ırkı koyun daha elde edilmiştir. Her iki koyun ırkının yıllar boyu yürütülen çalışmalar sonucunda sayıları artmış, çevreye uyum sağlamışlar ve hastalıklara dayanıklı hale gelmişlerdir. Et ve yapağı verimleri ile ikizlik oranları yüksek olan bu yerli kültür ırkları tam da Türkiye’ye uygun ve yetiştiricinin benimsediği ırklar olmuştur. Ne var ki, 1980 yılından sonra uygulanan yanlış hayvancılık politikaları sonucu her iki ırk da gerek sayı gerekse nitelik bakımından gerilemişler, günümüzde neredeyse yok olma durumuna gelmişlerdir.  Bugün sayıları az olmakla birlikte en çok aranan ırklar Karacabey ve Konya Merinoslarıdır.

Koyunun önemli bir verimi olan ve giysi, yatak yorgan, halı kilim üretiminde çokça kullanılan yapağı ne yazık ki 70 li yıllarda suni elyafın dokuma sanayiine girmesi ile birlikte eski önemini kaybetmiştir. O yıllarda Ankara’da Yapağı ve Tiftik Anonim Şirketi Genel Müdürlüğü ile bazı illerde bölge müdürlükleri ve yapağı laboratuvarları faaliyet gösteriyordu. Üreticiden ederine alınan yapağılar işlendikten sonra ihraç ediyor ve ülke döviz kazanıyordu. Günümüzde yapağı para etmemekte, kırkımcılara kırkım karşılığı verilmektedir. Ancak yapağı konusunda ileriye dönük umutlar da yok değildir. Yeni kurulan şirketler Çin, Avustralya, Yeni Zelanda gibi ülkelere yapağı ihraç etmektedir. Bugün yapağı tıbbi tekstil, akıllı materyal üretimi, izolasyon malzemeleri, koruyucu giysiler alanında çokça kullanılmaktadır. Ayrıca yapağıdan elde edilen lanolin yağı kozmetik sanayinde önemli bir kullanış alanı bulmuştur.

Hayvancılıkla uğraşmak isteyen kişiler zaman zaman bizlere de “Neden koyunculuk yapmalıyız?” sorusunu yöneltiyorlar. Bir kere koyun çok bereketli bir hayvandır. Çeşitli teknikler kullanarak bir koyunu yılda iki ya da iki yılda üç kez doğurtmak mümkündür. Ayrıca kimi koyun ırklarında ikizlik üçüzlük oranları yüksektir. Böyle olunca 50 koyun ile işe başlayan bir kişi fazla kuzu öldürmediği ve koruyucu aşılamaya dikkat ettiği takdirde iki üç yıl içinde koyun varlığını 150-200 e çıkarabilir. Damızlık koyun fiyatları sığır fiyatlarına göre çok düşüktür. Bir damızlık ineğe ödenen para ile yaklaşık on koyun satın alınabilir. Süt inekçiliğinde yer alan barınak, süt ünitesi, buzağı bakım ünitesi gibi pahalı yatırımlara koyunculukta gerek yoktur. Koyunda fazla miktarda fabrika yemi kullanılmadığı için besleme maliyetleri de düşüktür. Koyunlarda kısırlık, meme iltihabı gibi adi hastalıklar fazla görülmediğinden ilaç ve veteriner hekim masrafı da azdır. Sadece düzenli koruyucu aşılamalarını yaptırmak yeterlidir. Ayrıca koyun sütü ve kuzu eti fiyatları da diğerlerine nazaran yüksektir.

Koyunculuğun doğal olarak birçok sorunu vardır. Bunların en başında çoban sorunu gelir. Bunun da nedeni köyden kente genç nüfus göçü olduğu için çobanlık yapacak kimse bulunmamaktadır. Bu nedenle insanlar koyunculuğu bırakmaktadır. Ayrıca köylerin mahalle olması koyunculuk yapmayı zorlaştırmaktadır. Koyunların yararlanacağı meraların bozulması, Toki, organize sanayi bölgesi ve inşaat şirketleri tarafından işgal edilmesi koyunculuğu zora sokmaktadır. Ayrıca Devletin meraları ormanlaştırma ve içlerine kurt koyma faaliyetleri de koyun yetiştiricilerini zarara uğratmaktadır. Öte yandan koyunculuk Türkiye’de genellikle babadan dededen kalma usullerle yapılmakta, eğitimsizlik yüzünden elde edilen verimlerde istenilen artış sağlanamamaktadır. Örgütsüzlük nedeniyle de koyun yetiştiricileri ürünlerini katma değer sağlamadan ucuza satmak zorunda kalmaktadır.

Çözüm kolay değildir. Köyden kente genç nüfus göçü mutlaka durdurulmalıdır. Bunun için de köylerde sosyal imkanlar artırılmalı, taşımalı eğitime son verilmeli, köyler tekrar eski hüviyetine kavuşturulmalı, meraların işgaline ve ormanlaştırılmasına son verilmeli, mera ıslahına önem verilmeli, eğitim ve kooperatifleşme çalışmaları hızlandırılmalıdır.

Günümüzde Türkiye’de büyük bir kırmızı et sorunu vardır. Kasaplardaki et fiyatları sürekli artmakta ve halkın et tüketimi giderek azalmaktadır. Bu durumun çözümü koyun ve kuzu eti üretiminin artırılmasına ve geniş halk kitlelerinin severek tüketecekleri önlemler tez elden alınmalıdır.