Koyunculuk Türk ulusu ile özdeşleşmiş bir hayvan yetiştiriciliği dalıdır. Kimi tarihçiler Türklerin Orta Asya’dan göçüş nedenini koyunlarını otlattıkları meraların kurumasına bağlamaktadırlar. Koyun ve keçinin Anadolu’da evcilleştirildiğine dair arkeolojik bulgular vardır. Merinos Koyununun ve Tiftik Keçisinin önce Anadolu’da ortaya çıktığı, sonradan çeşitli yollarla Dünya’ya yayıldığı bilimsel olarak da kanıtlanmış bir gerçektir.
Türkler için böylesine büyük önem taşıyan koyunculuk doğal olarak Türkiye’de de gelişmiştir. Özellikle Cumhuriyet döneminde Türkiye’de koyunculuk büyük bir gelişme göstermiştir. Bu gelişmeler sonucunda Türkiye’de koyun sayıları ve verimleri yükselmiş, koyunculuğun ihracata ve Ülke ekonomisine olan katkıları artmıştır. Örneğin, 1970 li yılların başında Türkiye’deki koyun mevcudu 50 milyonu bulmuştur. O yıllarda koyunların eti, sütü, kuyruk yağı, iç yağı insanlar tarafından severek tüketilmekte idi. Kasapların vitrinlerini süslenmiş koyun karkasları doldururdu. Ayrıca o yıllarda canlı koyun, koyun derisi, koyun yünü, koyun bağırsağı Türkiye’nin ihracatında önemli bir paya sahipti. Örneğin, 1989 yılında Türkiye’nin canlı koyun ve koyun ürünleri ihracatı 252 miyon dolar civarındaydı. Öte yandan, özellikle Güney Doğu sınırlarımızda yapılan canlı koyun kaçakçılığı yasa dışı da olsa bölge halkının önemli bir geçim kaynağını oluşturmaktaydı. Günümüze dönüldüğünde koyun sayısının 31 milyon baş, koyun ve koyun ürünleri ihracatının da 1 milyon dolar civarında olduğu görülür. Oysa bir çöl Ülkesi olan Sudan’ın koyunculuk ihracatı bizim 500 katımızı bulmaktadır. İşin kötüsü Türkiye’de koyunculuk Devletin verdiği tüm desteklere karşın gelişmemekte, tam tersine gerilemektedir. Bu durumun ekonomik olduğu kadar sosyal nedenleri de vardır.
Koyunculuktaki gerilemenin ekonomik nedenlerinin başında Türk halkının koyunun etini, sütünü, sütünden üretilen ürünleri yeterince tüketmemesi gelmektedir. Öte yandan, sun’i elyafın yaygınlaşması koyun yününe olan talebi azaltmış, bunun sonucunda da koyun yünü fiyatları önemli ölçüde düşmüştür. Şu anda koyunculuğu ayakta tutan tek şey kuzu üretimi ile kurban bayramında koyunların toplu olarak satışıdır. Koyunculuk konusundaki diğer bir olumsuzluk da meraların çeşitli nedenlere bağlı olarak azalması ve koyunların otlamasına elverişsiz hale gelmesidir. Böyle olunca da meraya dayalı bir hayvancılık dalı olan koyunculuk karlı olmamakta, zarar etmektedir. Koyunculukta ki gerilemenin sosyal nedenlerinin başında köyden kente olan yoğun göç gelmektedir. Köylerdeki gençler çeşitli sosyal nedenlerden dolayı köyü terk etmektedirler. Bu nedenlerin başında köylerdeki sosyal yaşamın şehirlere nazaran çok geri olması, köylerde geleneksel usullerle yapılan tarım ve hayvancılığın karlı olmaması, tarım ve hayvancılıkta çalışanların sosyal güvenliğinin bulunmaması sayılabilir. Sayılan bu nedenlerden dolayı gençler şehirlerde asgari ücretle de olsa bir iş bulalım ve sosyal güvenceye kavuşalım anlayışı ile köylerini terk etmektedirler. Günümüzde çoğu köyde sadece yaşlılar yaşamakta, onların da gücü hayvancılık yapmaya yetmemektedir. Bu da doğal olarak koyun sayılarında bir azalmaya neden olmaktadır. Koyunculukta ki gerilemenin diğer bir sosyal nedeni de çoban sorunudur. Zor bir iş olan koyun çobanlığına olan talep gün geçtikçe azalmaktadır. Çünkü çobana kız verilmemekte, emeklilik de dahil sosyal güvencesi bulunmamakta, merada koyun otlatırken hırsızlık olayları nedeniyle can güvenliği tehlikeye girmektedir.
Tüm bu nedenler apaçık ortada dururken ve Devletçe alınan tüm önlemlere karşın gerileme süreci devam ederken koyunların Ulusal ekonomiye ya da Türkiye’nin et ve süt üretimine katkıda bulunmasını beklemek biraz hayalcilik olur. Söylendiğine göre, Türkiye’de ki koyunların sayısının iki katına çıkmasını beklemek asla mümkün olmayacak bir durumdur. Ayrıca bu artışın sağlayacağı yıllık 1 milyon ton süt ve 86 bin ton et ise Türkiye’nin bu konulardaki toplam üretimi içerinde üzerinde durulmayacak kadar az bir rakamdır. Siz ne kadar arttırırsanız artırın, Yurt dışına ihracat yapamadığınız ve halkın koyun ürünlerine olan talebini yükseltemediğiniz sürece sonuç alamazsınız. Kaldı ki Devlet, karşılıksız paralar dağıtarak köylere çağırdığı gençlerden de maalesef olumlu geri dönüşler alamamıştır. Hadi diyelim köylerde hayvancılık yapanlara sosyal güvence ve emeklilik hakkı verildi ya da desteklerle koyunculuk görece karlı hale getirildi, eğer köylerdeki sosyal yaşam şehirlerin düzeyine getirilmediği sürece kente göç durdurulamaz. Çünkü hızla yaygınlaşan iletişim araçları ve görsel medya organları gençlerin gözünü açmış ve onları köyde yaşamaktan hızla uzaklaştırmıştır. Köylerdeki sosyal yaşamın şehirler düzeyine getirilmesini sağlamak da bugünkü koşullarda öyle kolay başarılacak bir iş değildir.