Döl tutamama ya da gebe kalamama sorunu süt sığırı işletmelerinin sürdürebilirliği ve karlılığı açısından son derece önemli bir konudur. İleride işletmenin damızlık materyalini dişi buzağılar, besi materyalini de erkek buzağılar oluşturacaktır. Sütten kesilmiş dişi ve erkek buzağı fiyatları günümüzde çiğ sütten kar edemeyen yetiştiricilerin yüzünü güldürecek boyutlara ulaşmıştır. Bu nedenlerle süt sığırcılığı işletmesinin karlılığı yılda bir buzağı elde edilmesine bağlıdır. Bunun yolu ise ineklerde döl tutamama sorununun bulunmamasından ve doğumdan sonra en kısa sürede ineğin tekrar gebe kalmasından yani buzağılama aralığının mümkün olduğunca kısa olmasından geçmektedir. Bu aynı zamanda bir ineğin verimli yaşam süresinin uzaması, başka bir deyişle bir inekten yaşama süresi boyunca daha çok buzağı elde edilmesi anlamına gelir. Ancak bu durum her zaman mümkün olamayabilir. Çünkü sürü yönetimi ilkelerine göre bakılıp beslenmeyen ineklerde çok çeşitli nedenlere bağlı olarak döl tutamama sorunu ortaya çıkmakta yani buzağılama aralığı uzamaktadır.Yapılan hesaplamalara göre doğumdan sonra ineklerin bir gün geç döl tutması yetiştiriciye yaklaşık 7.5 dolara mal olmaktadır. Sürü bazında hesaplandığında sırf döl tutamama yüzünden yetiştiricinin uğrayacağı maddi zararın binlerce dolara ulaştığı görülecektir.Türkiye’de son zamanlarda buzağılar ölmesin konulu bir kampanya başlatılmıştır. Burada söz konusu olan doğduktan sonra ölen buzağılardır. Oysa aşağıda da belirtileceği gibi daha doğmadan ölen buzağıların sayısı doğduktan sonra ölenlere nazaran çok daha fazladır. Doğmadan ve doğduktan sonra ölen buzağı sayısının azaltılması kırmızı et sorununun çözümüne de önemli katkılarda bulunacaktır.
Bir ineğin yılda 280 günü gebelik dönemi, geriye kalan 85 günü ise gebelik dışı dönem olarak tanımlanır. İneklerden yılda bir yavru alabilmek için doğumdan sonraki bu 85 günü iyi değerlendirmek gerekir. Bu 85 günün yaklaşık 45 günü lohusalıkla yani ineğin kendisinin ve genital organlarının normal durumuna dönmesiyle geçer. İnekten her yıl bir yavru alınabilmesi geriye kalan 40 günde ineğin gebe bırakılmasına bağlıdır. Bu da yaklaşık iki kızgınlık dönemi demektir ki uygun koşullar sağlandığı ve gerekli hormonal müdahaleler yapıldığı taktirde 40 günde ineği gebe bırakmak mümkündür. İnek gebe iken döl tutma ile ilgili fazlaca bir sorun yaşamaz. Döl tutma ile ilgili tüm sorunlar doğum ve doğumdan sonraki dönemde ortaya çıkar. Bu yazıda ineklerde döl tutamama sorunu hormon eksenli bir bakış açısı ile incelenecektir.
İneklerde döl tutma olayı tümüyle hormonların faaliyetleri sonucu oluşmaktadır. Hormon faaliyetleri ise büyük ölçüde beslenme ile ilişkilidir. İyi beslenemeyen ineklerde görülen enerji eksikliği (negatif enerji balansı) nedeniyle hormon salgılanmasında aksaklıklar oluşur. Bunun sonucunda da döl tutamama sorunu ortaya çıkar. İneklerde döl tutma olayı ergenlikle başlar. Düveler, ırklar arasında değişiklik göstermekle birlikte yaşları 14-15 aylığa, vücut ağırlıkları ergin bir ineğin %70 ine, göğüs çevreleri ise 163-168 santimetreye ulaştığı zaman döl tutmaya hazır hale gelirler. Görüleceği üzere ineklerde döl tutma çağı birkaç değişik faktöre birden bağlıdır. Bu üç faktör bir araya geldiği zaman karaciğerden insülin benzeri büyüme hormonu salgılanır. Bu hormon, büyüme hormonunun kas ve kemik gelişimi üzerindeki etkisini düzenler. İnsülin benzeri büyüme hormonunun etkisiyle beyinden Gn-Rh adı verilen ovaryum ve testisleri uyarıcı hormonları tetikleyen hormon salgılanır. Bu hormon hipofiz bezini etkileyerek FSH ve LH adı verilen hormonların salgılanmasına neden olur. FSH ovaryumda ovumun ve içinde geliştiği follikülün gelişmesinden, LH ise graf follikülünün patlatılarak ovumun spermle birleşeceği döl kanalına yani ovidukta atılmasından sorumludur. Follikül geliştikçe içindeki sıvıda miktarı artan östrojen hormonunun etkisi ile kızgınlık oluşur. Şimdi açıklamaları bir süreliğine geride bırakıp, bu hormonların yetersizliği nedeniyle oluşan döl tutamama sorunlarına bir bakalım.
Bir dişi buzağıya gerekli özen gösterilmezse gelişme geriliği yaşar ve yukarıda sayılan ergenlik için gerekli vücut kondisyonuna ulaşamaz. Bu nedenle insülin benzeri büyüme hormonu salgılanmaz ve yukarıda açıklanan süreç yani folliküllerin dolayısıyla ovumun gelişmesi, patlaması, ovidukta atılması olayları gerçekleşmemiş olur. Böylece ilk döl tutamama sorunu ergenliğin geç gelmesi ile yaşanır. Diyelim ki, düve ergenlik için yeterli vücut kondisyonuna ulaştı, insülin benzeri büyüme hormonu ve onun uyarması ile Gn-Rh, FSH ve LH salgılandı. Ancak, bu hormonların yetersizliği durumunda da kimi döl tutamama sorunları ortaya çıkmaktadır. Örneğin FSH yeterli miktarda salgılanmazsa follikül ve onun içinde ovum gelişemez, follikül sıvısı içerisinde kızgınlık doğurucu hormon olan östrojen miktarı artamaz, dolayısıyla da inekte kızgınlık görülmez. Bazen FSH yeterlidir, follikül ve içerisinde ovum gelişir, östrojen miktarının artması ile birlikte inek kızgınlık gösterir ancak follikülü patlatıp ovumun ovidukta atılmasını sağlayan LH yeterli miktarda salgılanmmadığı için follikül patlamaz ve sonuçta ovaryum kisti oluşur. ovaryumlarında kist olan inekler normal inekler gibi üç haftada bir değil de düzensiz yani daha kısa ya da daha uzun süre kızgınlık gösterirler ve tohumlandıklarında da döl tutamazlar yani gebe kalamazlar.
Follikülün patlayıp ovumun döllenmenin cereyan edeceği rahim ile ovaryum arasındaki ovidukta atılması ile de işler bitmez. Çünkü oviduktta sperm ile ovum uygun yer ve zamanda karşılaşamazsa döllenme yine oluşmaz. Bunun da bir çok nedeni bulunmaktadır. İneğin döl tutması için oviduktun döllenmenin olacağı bölgesine spermlerin önceden gelip ovumu beklemesi gerekir. Bunun da nedeni, spermlerin üreme kanalında ovumdan daha uzun süre canlı kalabilmeleridir. Onun için, spermlerin sun’i tohumlamadan ya da çiftleşmeden sonra en kısa sürede oviduktun döllenmenin olacağı bölgesine gelip ovumu beklemeleri gerekir. ovum döl ovidukta atıldıktan sonra yoluna devam eder, ancak döllenme yerinde spermler ile karşılaşmazsa döllenme yeteneğini kaybeder. Bu durumda döllenme dolayısıyla da döl tutma söz konusu olamaz. Spermler ile ovumun oviduktta döllemenin olacağı yerde karşılaşamamalarının bir nedeni de ineğin çok erken ya da çok geç tohumlanmasıdır. Eğer bir inek erken tohumlanırsa spermler ovum gelmeden önce ölürler ve döllenme dolayısıyla döl tutma gerçekleşmez. Geç tohumlandığında ise ovum döl yolunun döllenmenin olacağı bölgesine geldiğinde spermlerle karşılaşamadığı için döllenme yeteneğini kaybeder ve bunun sonucu olarak da döl tutma olayı meydana gelmez. O nedenle kızgınlığın tespiti ve en uygun tohumlama zamanının tayini döl tutmada çok önemli bir rol oynar. Spermlerin ve ovumun oviduktta uygun yer ve zamanda karşılaşması da işin bittiği anlamına gelmez. Bazen ovuma ulaşabilen sperm sayısının az olması, bazen de yeterli derecede beslenemeyen ineklerdeki enerji eksikliği nedeniyle döllenme gerçekleşmeyebilir. Bazen inek zamanında tohumlanır ve sperm ile ovum uygun yer ve zamanda karşılaşarak döllenme gerçekleşir ancak ovidukttaki yangıya bağlı bir tıkanıklıktan dolayı oluşan döllenmiş ovum rahime inemez dolayısıyla da döl tutma ve gebelik şekillenemez.
Döllenmiş ovumun yani zigotun oviduktta bölünerek çok hücreli embriyo halini alması ve embriyonun rahime geçerek orada tutunması döl tutma açısından son derece önemli bir olaydır. Bunun için en önemli koşul rahimin olası bir gebeliğe hazır olmasıdır. Rahimi olası bir gebeliğe hazırlayan corpus luteum tarafından salgılanan progesteron hormonudur. Progesteron hormonu rahimi tıpkı bir tarlanın tohum ekimine hazırlanması gibi hazırlar. Yani progesteronun etkisi ile rahim kalınlaşır, sulanır, damarlaşma artar. Sağlıklı bir embriyo böyle hazırlanmış bir rahim ortamına kolaylıkla tutunup döl tutmayı ya da gebeliği başlatabilir. Bazen yetersiz beslenme sonucu oluşan enerji eksikliği ve rahim iltihabı bulunan ineklerde embriyonun rahime tutunması olayı meydana gelmez ve döl tutamama sorunu ortaya çıkar.
Embriyonun rahime tutunarak gebeliği başlatması da döl tutma açısından yeterli değildir. Rahime tutunan embriyo gebeliğin ilk 15 günü içerisinde çeşitli nedenlere bağlı olarak ölebilir. Buna veteriner hekimliğinde erken embriyonik ölüm adı verilmektedir. Erken embriyonik ölüme yol açan nedenlerin başında enerji eksikliği ve rahimde yerleşen mikroplar gelir. Bazen embriyo rahimde uzun süre tutunur, fötüs adı verilen evreye geçer ama gebeliğin ortalarında ya da sonlarına doğru buzağı atma olayı meydana gelebilir. Bu olayın başlıca nedeni brusella başta olmak üzere bakteri, virus ve protozoon kaynaklı bulaşıcı hastalıklardır. Türkiye’de sütçü sığırlarda çok yaygın olarak görülen bu hastalıklar büyük ekonomik kayıplara neden olmaktadırlar
İneğin karnındaki buzağı gebelik süresince fazla bir sorunla karşılaşmaz. Ancak nadir durumlarda buzağı rahim içinde mumyalaşarak ölebilir. Ayrıca, güç doğum sonucu da buzağıyı yitirmek olasıdır. Normal doğumlarda iki saati beklemeden buzağıyı çekip çıkarmak suretiyle yapılan müdahaleler, güç doğum sırasında hijyen koşullarına uyulmayışı, sonun atılamaması gibi nedenlerden dolayı rahim iltihapları oluşmaktadır. Rahim iltihaplarında inek kızgınlık göstermekte, fakat tohumlandığı zaman döl tutmamaktadır. Öte yandan, gebelik sırasında oluşan ve salgıladığı progesteron hormonu ile gebeliğin devamını sağlayan corpus luteum erimeyip kistleşmekte ve bunun sonucunda inek kızgınlık gösterememektedir. Bu da doğumdan sonra ineğin gebe kalma süresini daha doğrusu buzağılama aralığını uzatmaktadır.
Başta da değinildiği gibi günümüzde yetiştiriciler sütten çok buzağıdan kar etmektedirler. İneklerde buzağı veriminin artması en başta beslenme ile ilgilidir. İnek, yemlerle aldığı enerjiden fazlasını harcadığında negatif enerji balansı oluşmakta, bunun sonucunda da hormon salınımında ortaya çıkan aksaklıklar nedeniyle inek döl tutamamaktadır. O nedenle, kuru dönemde ve süt üretiminin çok arttığı lohusalık döneminde inekler bilimsel ölçütlere uygun olarak beslenmelidir.