Hayvancılıkta ölçek sorunu üzerine yazdığım bir yazıda , 1.KOHİ olarak
adlandırdığım, pazara üretim yapan 50-100 başlık Küçük Orta Ölçekli
Hayvancılık İşletmeleri’nin yaygınlaşması ve sanayideki KOBİ –
KOSGEB örneğinde olduğu gibi kredi, teşvik ve destek olgularının
koordine edileceği bir merkezi KOHİ örgütü kurulması, 2.Köydeki
yetiştiricilerin elindeki verimli hayvanların demokratik bir halk
kooperatifinin bünyesinde kurulacak modern bir işletmede toplanarak
elde edilecek karın katkı oranında hakça paylaştırılması ,
3.Kuruluşları serbest piyasa düzeninde engellenemeyen mega hayvancılık
işletmelerine hiç olmazsa bakanlığın bir yönetmelikle düzenlediği
biçimde sözleşmeli yetiştiricilik yaptırarak tekel olma tehlikesinin
önlenmesi gibi kendimce önemsediğim üç öneri sunmuş ve bu konuların
meslektaşlarımızın katkıları ile zenginleştirilmesini dilemiştim.
Hayvancılığın, dolayısıyla da veteriner hekimliğin en önemli sorunu
olarak gördüğüm ölçek sorunu ne yazık ki meslektaşlarımızdan ,bir süre
önce gündemimizi işgal eden ateizm-darwinizm tartışması kadar bile
ilgi görmedi. Yine de bu konularda görüşlerini açıklayan sınırlı
sayıdaki meslektaşıma teşekkür ediyorum.Tümü de değerli olan bu
önerilere katkı bağlamında ben de görüşlerimi kısaca açıklamak
istiyorum.
Türkiye’deki hayvancılığın gerilemesinin bir nedeninin de Doğu
ve Güney-Doğu Anadolu Bölgelerindeki meraların aşırı otlatma ve terör
nedeniyle kullanılamaması olduğunu hepimiz biliyoruz. Ne var ki
ülkemizdeki hayvancılığın tümüyle meraya dayalı olması da beklenemez.
Ancak elverişli bölgelerde hayvancılığa mera desteğinin sağlanması da
kaçınılmaz bir zorunluluktur. Amerika’nın süt ülkesi (dairyland)
olarak ta adlandırılan Wisconsin eyaletindeki hayvancılık
işletmelerinin soya, silajlık mısır, yonca gibi kaba yemleri
ürettikleri tarlaları yanında özel meralara da sahip olduklarını
görmüştüm.
Veteriner hekimlerin hayvancılık işletmeleri kurarak
hayvansal üretime katkıda bulunmaları için her hangi bir engel yoktur.
Meslektaşlarımızın devletin hayvancılığa verdiği destek ve Ziraat
Bankası’nın verdiği ucuz zirai kredilerden yararlanarak hayvancılığa
atılmaları işsizlik sorununa da bir ölçüde çözüm getirebilir. Ancak
5-6 veteriner hekim bir araya gelip bir işletme kursa ve Türkiye’de
örneğin 1000 veteriner hekim bu işe soyunsa yaklaşık 200 işletme yapar
ki bu da genel işletme sayısı içerisinde küçük bir yer tutar ve bu
durum hayvancılıktaki ölçek sorununu çözmeye yetmez. Kanımca en
doğrusu veteriner hekimlerin kendilerini iyi yetiştirerek hayvan
sağlığı ve gıda güvenliği konusuna katkıda bulunmalarıdır.
Yeterince bildiğimi sandığım Almanya’daki hayvancılık
faaliyetleri çok büyük ölçüde kooperatifçiliğe dayalıdır.
Kooperatifler Almanya’da sahip oldukları ekonomik varlık ve insan gücü
ile devletin hayvancılık politikalarını bile yönlendirmektedirler.
Bizde ise kooperatifçilik Sayın Adnan Serpen’in de dediği gibi
yıllardır umacı olarak tanıtılmıştır. Oysa kooperatif olgusu
girdilerin ucuza temin edilip ürünlerin değer fiyatına satılmasını
sağlayan demokratik bir birlikteliktir. O nedenle demografik yapısı
uygun olan yörelerde yetiştiricilerin hayvan da dahil olmak üzere tüm
maddi güçlerini birleştirerek pazara dönük üretim yapmaları
yerinde olur.
Son zamanlarda sanayiden para kazanamayan kimi girişimciler
destek, kredi ve teşvik olanaklarını daha elverişli olarak gördükleri
hayvancılık sektörüne yatırım yapmakta ve bir araya gelerek mega
işletmeler oluşturmaktadırlar. Günümüzün serbest girişimcilik
ortamında bu gelişmeyi önlemenin olanağı yoktur. Ancak, bakanlığın da
bir yönetmelik çıkararak özendirdiği sözleşmeli yetiştiricilik modeli
ile hiç olmazsa mega işletmelerin tekel oluşturma güçleri kırılarak
rekabet koşulları zayıflatılabilir ve bu sayede pazara üretim yapan
orta ölçekli işletmelerin sayısı artırılabilir. Bu konuya ideolojik
olarak bakmaktansa hayvancılığımızın ve veteriner hekimlik mesleğinin
yararları açısından yaklaşmanın daha doğru olacağı düşüncesindeyim.