Son günlerde ilgili Bakanın dilinden, gazetelerin
manşetlerinden ve TV’lerin ana haber bültenlerinden kırmızı et sözcüğü
bir türlü düşmüyor. Varsa yoksa kırmızı et. Sanki çok pahalıymış gibi
Bakanlık kırmızı eti halka ucuza yedirme peşinde. Aslında bu çabanın,
kırmızı eti halka ucuz yedirmekten ziyade gıda fiyatlarından
kaynaklandığı var sayılan yüksek enflasyon artışını düşürme
arayışından başka bir şey olmadığı apaçık ortada. Elli yıllık meslek
hayatım boyunca etin pahalı olduğu ve ucuzlatılması gerektiği lafını
çok kez duydum, ama yine de et ucuzlamadı. Hatta, geçmişte bazı
bakanlar ve belediyeler ete eski tabirle narh yani tavan fiyatı
uyguladılar ama başarılı olamadılar. Çoğumuz kırmızı et fiyatlarındaki
artışın üretimin azlığından kaynaklandığını söyledik durduk ama
maalesef kimselere dinletemedik. Tam tersine etkili çevreler sürekli
kırmızı etin pahalı olduğu savını insanlarımıza dayattılar. Diğer
tarım ürünlerine nazaran girdi kullanım maliyetleri çok yüksek ve
üretim süreci daha zahmetli olan ete pahalı dediler de bir kilo
fındığın 60-70 liraya, bir kilo tarla domatesinin 10 liraya satılması
karşısında seslerini çıkaramadılar. Karkas etin kilosunu 25 liraya
alan kasabın; en iyimser rakamla 8 lira tutan kemik firesi, sinir
firesi, depolama firesi, KDV ve işletme giderlerini eklediğinde 33
liraya malettiği parekende kıymayı, kuşbaşını bu fiyattan aşağıya o da
kendi karını katmadan satayamayacağı gerçeğini bildikleri halde yine
de kırmızı et pahalı deyip durdular. Sonunda kırmızı eti ucuzlatmak
bahanesiyle ne olduğu belirsiz etleri ithal edip halkın sağlığını
bozdukları yetmezmiş gibi kırmızı eti de ucuzlatamadılar. Türk
yetiştiricisinden sakındıkları paraları ithalat lobisi kanalı ile
Avrupalı ve Güney Amerikalı hayvan yetiştiricilerine hortumladılar.
Buna karşılık örgütsüz ve zavallı besicinin hiç sesi çıkmadı, hükumeti
kızdırmak istemeyen ziraat odalarının, yetiştirici birliklerinin sözde
eylemleri ise gazetelere ve televizyonlara verdikleri demeçlerden
öteye gidemedi. Bu durum demokratik bir Ülkede yaşansaydı hiç kuşku
yok ki sadece ilgili Bakanın değil, hükumetin istifası bile söz konusu
olabilirdi.
Şimdi herkes kırmızı etten söz ediyor da nedense sütten
hiç bahseden yok. Et ile süt, et ve tırnak gibi ayrılmaz bir ikilidir.
Süt olmazsa et de olmaz. Mezbalarda her gün binlerce inek kesiliyor.
Siz TÜİK’in yıllık 16-17 milyon tonluk rakamlarına bakmayın, çiğ inek
sütü üretimi giderek azalıyor. Hadi fabrikalara teslim edilen sütün
miktarı ölçülebiliyor diyelim, geri kalan kayıt dışı %50 lik bölüm
nasıl hesaplanıyor acaba? Çiğ inek sütünün azaldığını önceden farkeden
Ulusal Süt Konseyi son bir yıl içinde referans fiyata iki kez zam
yaptı. Süt üretimini azaltan diğer bir etken de yetiştiricilerin etçi
buzağı elde etmek amacıyla Holştayndan Simentale dönmeleridir. Bu
gidişle yakında çiğ inek sütü fiyatı daha da artacak, ambalajlı süt
sanayicileri ürünlerine zam yapacak, hükumet de bunun üzerine süt
ürünleri ithal etmek zorunda kalacak. Zaten bazı ülkeler süt ürünleri
satmak için Türkiye’ye habire baskı yapıyorlar. Sadece süt üretim
rakamlarına değil diğer hayvancılık istatistiklerine de şüphe ile
yaklaşmak lazım. İnekler ve koyunlar küpeli ve kayıtlı oldukları halde
sayıları tam olarak bilinmiyor. Çünkü küpesiz, kayıt dışı bir sürü
hayvan var.
Bakanlık önümüzdeki yılı Tarım ve Hayvancılık Yılı ilan
etti ve üç yıl boyunca yeni destekleme programlarıyla hayvancılığın
kalkındırılacağını, üç yıl sonunda ise ithalata gerek kalmayacağını
açıkladı. Bu arada doğal olarak üç yıl dışarıdan damızlık inek ve
düve, besilik ve kesimlik dana, karkas ve lop et ithal edilecek. Hani
bundan önceki Bakan bir Milli Tarım Projesi hazırlamıştı ve dişi
damızlıklarla besi materyalinin yurt içinde temin edileceğini
açıklamıştı. Hani Embriyo Transferi yoluyla elde edilecek kaliteli
dişi damızlıklar halka dağıtılacaktı. Yeni Bakanın göreve gelir gelmez
ilk işi, Cumhurbaşkanının huzurunda gösterişli bir törenle halka
açıklanan Milli Tarım Projesini rafa kaldırmak oldu. Sanki iktidar
değişmiş, başka bir parti hükumet olmuş gibi yeni gelen Bakan eski
Bakanın adamı olan bürokratların çoğunu değiştirdi ve projeleri sümen
altı etti. Gençler köye dönsün diye binlerce kişiye otuz bin lira
karşılığı inek ya da besilik dana dağıtıldı. Bugün geldiğimiz noktada
halka dağıtılan bu genetik yapısı düşük hayvanlar ya hastalandı ve
öldü ya da kısır kaldı. Yani sıfır faizli kredi de olduğu gibi köye
dönüş projesinde de Devletin milyarlarca lirası heba olup gitti.
Gelinen nokta ortada. Seksenli yıllarda bir milyon dolarlık canlı
hayvan ve hayvansal ürün ihraç eden Türkiye bugün hayvanını, samanını,
yem hammadesini, etini ithal eden dışa bağımlı bir ülke haline geldi.
Ha bu arada Bakanlık kırmızı et ile uğraşırken ve kamu veteriner
hekimleri mesleklerini bırakıp bilgisayar memurluğu yaparken hayvan
hastalıkları aldı başını gitti. Şap, brucella, tüberküloz başta olmak
üzere çok sayıda hayvan hastalığı ulusal ekonomimize milyarlarca lira
zarar vermeye devam ediyor.
Son söz olarak söylemeliyim ki, girdileri ucuzlatıp üretimi
arttıramazsanız hayvancılığı kalkındıramaz, eti ucuza mal edemezsiniz.
İthalat geçmiş yıllarda da somut biçimde görüldüğü gibi hayvancılığı
kalkındırmaz, tam tersine batırır. Destekleri girdilerin
ucuzlatılmasına harcamazsanız şimdiye kadar olduğu gibi verdiğiniz
paraların hepsi boşa gider. Sadece bürokratları dinler sivil toplumu
kaale almazsanız hayvancılığı geliştiremezsiniz. Köylü kazanamazsa
hayvancılığı bırakır, Ülke Somali örneğinde olduğu gibi açlığın
pençesine düşer. Söylemesi bizden.
Hazım hocam, çok güzel bir yazı olmuş. 50 yıllık meslek hayatınız size çok şeyler bırakmış. Tebrik ediyorum.