Türkiye son altı aydır global bir pandemi ile mücadele ediyor. Bu arada, yoğun sağlık önlemleri yanında karantina ve sokağa çıkma yasağı gibi önlemler de alınıyor. Pandemiden hemen tüm sektörler olumsuz olarak etkilendi. Fabrikalar kapandı, üretim durdu, çalışanlar işsiz kaldı. Bir tek hayvancılık sektörü pandemiden etkilenmedi ve üretimini sürdürdü. Üreticiler et ve süt üretimine, yem fabrikaları yem üretimine, süt fabrikaları süt mamulleri üretimine devam ettiler. Sokağa çıkma yasağı süresince bir tek gıda satan marketler, kasaplar ve fırınlar açık kaldı. Pandemi gıdanın ne kadar stratejik bir madde olduğunu bizlere tartışmasız bir biçimde öğretti. İlk sokağa çıkma yasağı ilan edildiğinde insanlar giyim mağazalarına değil, gıda marketlerine hücum ettiler. Özellikle hayvansal gıdalar çok büyük bir rağbet gördü. Öte yandan ithalat yavaşladı, ihracatta duraklamalar oldu. Bu da bize ithalatın ne kadar riskli bir iş olduğunu gösterdi. Özellikle canlı hayvan ve hayvansal ürün ithal ettiğimiz ülkelerin Türkiye’ye her hangi bir nedenden dolayı ambargo uygulamaları ve pandemide olduğu gibi gıda temininde sıkıntılar ortaya çıkması halinde neler olabileceğini yaşanan bu süreç somut bir biçimde ortaya koydu. Özetle söylemem gerekirse bu pandemi bizlere gıdanın ne kadar önemli, ithalatın da ne kadar riskli olduğunu gösterdi. Bu durumdan dersler çıkarıp gıda üretimi bakımından eskiden olduğu gibi kendi kendimize yeterli bir ülke haline bir an önce dönmemiz gerekiyor.

Bu arada hayvancılık sektöründe de önemli gelişmeler yaşandı. Çiğ süt referans fiyatları on aydır 2.30 lirada çakılı kaldı. Değişmezse yıl sonuna kadar da aynı kalacak. Gerçi bölgelere göre değişmek üzere bu fiyatın altında ya da üstünde alımlar yapılıyor ama girdilerin son on ay içinde yaklaşık %30-40 oranında arttığını düşünürsek referans fiyatın güncelliğini yitirdiği ortaya çıkar. Şu anda güncel çiğ süt ve karkas et fiyatları hayvan yetiştiricisini bir nebze de olsa rahatlatmış görünüyorsa da yakında durumun değişeceği kuşkusuz. Kaldı ki, son bir ayda döviz kurları önemli ölçüde yükseldi. Gerçi yem fabrikaları henüz bu artışları yem fiyatlarına yansıtmamak için direniyor ama çok yakında yeme %20-30 oranında zam gelmesi sürpriz olmamalı. Dövizdeki kur artışlarının akaryakıt fiyatlarına da yansıtılması halinde durum daha da güçleşecek gibi görünüyor. O nedenle Ulusal Süt konseyinin bir an önce toplanıp çiğ süt referans fiyatlarını güncellemesi gerekiyor. Üreticinin beklentisi çiğ süt referans fiyatının 2.60-2.70 lira olması yönünde. Canlı sığır ve karkas et fiyatlarında son altı ay içinde önemli artışlar oldu. Tabii bunda pandemi nedeniyle canlı hayvan ithalatının durmasının da payı büyük. Yetiştirici uzun zamandır besiden para kazanır duruma geldi. Ancak bakanlık canlı hayvan ithalatının 2022 de sona ereceğini ilan etti. Daha önce 2021 denmişti. İthalat bitiş tarihi giderek ileriye atılıyor. Bugünkü döviz kuru fiyatları ile ithalat yapmak da bir hayli zorlaştı. Aslında bu sevindirici bir durum. Bu nedenle canlı sığır ve karkas et fiyatlarının önümüzdeki günlerde göreceli olarak artacağı söylenebilir. Yeter ki Et Süt Kurumu depoladığı etleri ucuza elden çıkarmasın.

Son aylarda hayvancılık alanında yaşanan bir gelişme de yetiştiricilerin farklı hayvancılık alanlarına yönelmeleri. Süt ve besi sığırcılığından umduklarını bulamayan üreticiler koyunculuk yapmayı tercih ediyorlar. Bu suretle, koyunculukta mera olgusu ağırlık taşıdığı için yemin pahalılaşmasından etkilenmiyorlar. Ayrıca bir inek parasıyla on koyun alabiliyorlar. Yani bir üretici on inek satıp yüz koyunluk bir sürü oluşturabiliyor. Koyunculuğa verilen destekler ve ikizlik oranının artması nedeniyle sayıları çoğalan kuzuların değer fiyat bulması da koyuncuların yüzünü güldürüyor. Yani bir çoban yüz koyundan iki yılda üç kuzulatma ile en azından dört yüz kuzu alabiliyor. Kuzuları 3-4 aylıkken kasaba verdiği için de anne sütü haricinde çok az bir yem masrafı oluyor. Maliyet düşük, fiyat yüksek olunca da karlılık artıyor. Önümüzdeki günlerde bu sürecin daha da hızlanacağını umuyorum. Yeter ki koyunculuğun var olan sorunları çözüme kavuşturulsun. Özellikle de toplum eskiden olduğu gibi daha çok koyun eti tüketmeye alıştırılsın.

Tarım ve Orman bakanlığı Türkiye’deki hayvan sayılarını Şubat 2020 tarihi itibariyle güncelledi. Buna göre Türkiye’de 17.688.139 baş sığır, 37.276.050 baş koyun, 11.205.429 baş keçi ve 184.192 baş manda mevcut. Yıllardır yürütülen ıslah çalışmalarına rağmen kültür ırkı sığır oranı henüz %50’yi bulmadı. Batılı ülkelerde yedi sekiz bin litre olan laktasyondaki inek başına süt verimi ortalamaları bizde daha üç bin litre civarında seyrediyor. Sığırcılıkta yapacak daha çok işimiz var. Hayvan sayıları her ne kadar güncellenmiş ise de bana göre gerçeği yansıtmıyor. Sektörün paydaşlarının kanısı da aynı. Türkiye İstatistik Kurumu bilimsel anlamda bir hayvan sayımını ne yazık ki yapamıyor. Kanımca gerçek hayvan sayısı güncel rakamların %20-30 altında. Çünkü köyler boşalıyor, gençler hayvancılıktan kaçıyor, inekler kesiliyor, koyun sürüleri azalıyor. Böyle giderse hiç de uzak olmayan bir gelecekte Türkiye hayvancılık alanında çok büyük sorunlarla karşılaşabilir. Bu gidişin sonu daha çok canlı hayvan ve lob et ithalatı demektir. Devletin en kısa sürede kısa, orta ve uzun vadeli planlar yapıp bu kötü gidişe bir son vermesi gerekir. Maliyetlerin düşürülmesi birinci şarttır. Devlet yeni hayvancılığa başlayacakları değil gerçek anlamda hayvancılık yapanları sürülerini ve işletmelerini büyütmeleri için desteklemelidir.