Her gelen yeni yılın umutların yeşerdiği, beklentilerin
çoğaldığı, ileriye dönük planların yapıldığı bir yıl olması istenir.
Ayrıca da, bu planlar, programlar yapılırken eskiye dair tecrübelerden
ders alınması ve bunların bir daha yinelenmemesi arzu edilir. Pekiyi,
2017 hayvancılık açısından nasıl geçmiştir, 2017’den alınacak dersler
var mıdır, 2018 nasıl bir yıl olacaktır? Tüm bu sorulara verilecek
yanıt üzülerek söylemem gerekir ki olumsuzdur. Ne yazıktır ki, 2017
çok kötü geçmiştir ve kaybedilmiştir. Belki de 2017 den alınacak çok
dersler vardır ama hayvancılıkla uğraşanlar şu andaki puslu ve sisli
havadan dolayı önlerini görememekte, o nedenle de ileriye dönük bir
plan ya da program yapamamaktadırlar. Sözün kısası hayvancılık sektörü
büyük bir umutsuzluk ve çaresizlik içindedir. Ufukta sorunların 2018
yılında çözüleceğine dair en ufak bir emare bile görülmemektedir. Bu
yazımda, Türkiye hayvancılığı açısından 2017 yılını değerlendirmeye
çalışacağım.
Başta da değindiğim gibi 2017 hayvancılık sektörü açısından
çok kötü bir yıl olmuştur. Bu yetmiyormuş gibi, 2017 de hayvancılıkta
gelecek on yılı olumsuz olarak etkileyecek derecede yanlış politikalar
uygulanmıştır. 2017 yılında hayvancılığı olumsuz yönde etkileyen
faktörlerin başında hiç kuşkusuz Bakan değişikliği gelmektedir.
Bilindiği gibi geçtiğimiz yılın ortalarında Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığında bir görev değişikliği yaşanmıştır. Öncelikle şunu ifade
edeyim, Bakanın sektörden olup olmaması o kadar da önemli değildir.
Eğer önemli olsaydı Bakanlığın her kademesinde çalışmış ve yöneticilik
yapmış, benim de öğrencim olan Mehdi Eker döneminde her şeyin güllük
gülistanlık olması gerekirdi. Burada önemli olan Devletteki süreklilik
ve bürokrasideki etkinliktir. Yeni gelen Bakan sanki başka bir parti
hükumete gelmiş gibi önceki Bakanın uygulamalarını tümüyle ortadan
kaldırmış, Devlette sürekliliği ihlal etmiş ve bürokrasiyi liyakat
unsurunu göz ardı ederek baştan aşağıya değiştirmiştir. Önceki Bakan
döneminde İşletme Danışmanlığı, Köye Dönüş, Embriyo Transferi ve Milli
Tarım Projeleri gündeme gelmişti. Milli ve yerli bir kimlik taşıyan bu
projeler, her ne kadar bazı eleştirilecek yanları bulunsa da
Türkiye’nin damızlık düve, besilik dana ve kırmızı et ihtiyacını yerli
kaynaklardan sağlamayı amaçlıyordu. Önceki Bakan ithalata karşı
çıkıyor ve yerli üretimin teşvik edilmesi için çaba gösteriyordu.
Ancak, bu uygulamaları nedeniyle ithalat lobisinin hedef tahtası
haline geldi ve partide çok güçlü olmasına rağmen görevinden
uzaklaştırıldı. Yeni Bakanın gelmesi ile beraber milli ve yerli olan
bu projeler rafa kaldırıldı, Türkiye hayvancılıkta besi danasından
düveye, samandan kırmızı ete kadar uzanan geniş bir yelpazede büyük
bir ithalat furyasına mahkum edildi. 1980 lerde hayvancılıkta bir
milyon dolarlık ithalat yapmayı başaran Türkiye ne yazıktır ki
geçtiğimiz yıl beş milyar dolarlık hayvan ve kırmızı et ithalatı yapan
bir ülke konumuna getirildi. Türkiye’deki et ve süt piyasasını
düzenlemekle görevli Et ve Süt Kurumu bu işlevinden bilinçli bir
şekilde uzaklaştırılarak bir ithalat şirketi haline dönüştürüldü.
Besilik dana ve düve satın almak için paralarını Et ve Süt Kurumuna
yatıran küçük ve orta ölçekli işletme sahipleri aylarca bekledikleri
ve ahırlarını boş tuttukları halde hayvanlarını alamadılar ve banka
faizi baskısı altında daha da ezildiler. Sanki pahalıymış gibi kırmızı
eti ucuza yedirmek adına eski sovyet cumhuriyetlerinde bile görülmedik
bir biçimde tavan fiyat uygulamasına gidildi ve ne olduğu bilinmeyen
sağlıksız ithal etler Türk insanına reva görüldü. Son olarak, Kanun
Hükmündeki Kararnameye konulan bir madde ile mera arazilerinin sanayi
siteleri ve benzer kuruluşların kullanımına açılması sağlandı.
Geçtiğimiz yıl hayvancılığı olumsuz olarak etkileyen
faktörlerden bir diğeri de hayvancılıktaki çok başlılığın tavan
yapmasıdır. Deyim yerindeyse Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı yedi
kocalı bir Hürmüz haline geldi. Cumhurbaşkanı Bakana kırmızı eti
ucuzlatın talimatı verdi. Sonradan bu talimatın, dar gelirli halkı
düşünmekten ziyade artan enflasyona çare olarak kırmızı et fiyatlarını
düşürmekten kaynaklandığı ve ileriye dönük siyasi bir amaca hizmet
ettiği anlaşıldı. Bu konuda enflasyonu yöneten Maliye Bakanlığının
kırmızı et sorununa dahil olduğu görüldü. Bu arada Gümrük ve Ticaret
Bakanlığı boş durur mu,o da hemen karşılıklı ticari anlaşmalarımızın
bulunduğu ülkelerden kırmızı et ithalatını başlattı. Orman ve Su
İşleri Bakanlığı ise büyük ve küçükbaş hayvanların otladığı yaylalara
ve orman vasfını kaybetmiş arazilere fidan dikerek zaten kötüye giden
hayvancılığa büyük bir darbe vurmuş oldu. Böylece kırmızı et sorununa
karışmadık kuruluş kalmadı. Bu arada kırmızı et sorunundan en çok
etkilenen üretici ve tüketici birlikleri de olayları uzaktan
seyretmekten ve eğer uzatılırsa mikrofonlara ne şiş yansın ne kebap
kabilinden sözler söylemekten öteye gidecek bir ortak tavır
sergileyemediler.
Tüm bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere 2017 yılı
hayvancılık açısından kaybedilmiş bir yıl oldu. Gelecek yazıda,
hayvancılık sektöründe 2018 yılı beklentileri konusuna değineceğim.