Son günlerde grubumuzda sıkça tartışılan “değişik meslek mensuplarının birleşerek hayvancılığa yönelmeleri” konusu bağlamında ben de görüşlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Geçen on yıl içerisinde özellikle sanayi alanında hizmet veren kimi özel sektör kuruluşlarının hayvancılığa yöneldikleri ve yurdumuzun değişik yörelerinde entegre hayvancılık işletmeleri kurdukları gözlenmektedir. Bu girişimlerin, işletmecilik temelinden yoksun Türk hayvancılığına yeni bir soluk, çağdaş bir açılım getireceğini öne süren çevreler olduğu gibi zaten krizde olan hayvancılık sektöründeki olası tekelleşmenin küçük üreticilerin rekabet yeteneğini iyice azaltacağını savlayan çevreler de bulunmaktadır. Bu tartışma hiç kuşkusuz çok yönlüdür ve daha uzun süre de devam edeceğe benzemektedir. Ne var ki günümüz ekonomik koşullarında bu olgunun çağdaş bir paradigma (değişim süreci) olarak ortaya çıktığını da daha baştan kabul etmemiz ve geleceğe dönük stratejilerimizi ona göre oluşturmamız gerekmektedir. Çünkü, serbest piyasa ekonomisi koşullarında bunu engellemenin bilinen bir yöntemi de kanımca bulunmamaktadır.

Ben bu yazımda özel sektörün hayvancılığa girmek istemesinin nedenleri üzerinde kısaca durmak istiyorum. Sanırım iki yıl kadar önce bir gazetede Kayseri Develi’de büyük bir hayvancılık işletmesi kuran Saray Halı sahibi ile yapılan söyleşiyi okumuştum. Aklımda kaldığına göre 35 milyon doları hayvancılığa yatırmasının nedenini soran gazeteciye Saray Halı sahibi ” ben Kayseriliyim, yaş tahtaya basmam, karlılık görmesem bu kadar parayı yatırır mıyım , beş yıl içerisinde tüm yatırım masraflarını da amorti ederim” demişti. Ne yazık ki işin gerçeği budur ve karlı olmayan bir alana büyük sermayenin yatırım yapmayacağını bilmek için ekonomist olmaya da gerek yoktur.

Gelin şimdi de orta ölçekli bir sanayi işletmesi ile orta ölçekli bir hayvancılık işletmesini kabaca karşılaştıralım. Orta ölçekli bir sanayi işletmesinin Organize Sanayi Bölgesi’ndeki arsası, binaları, sosyal tesisleri yani sabit yatırım giderleri önemli bir meblağ oluşturur. Bu işletmenin üretim için gerekli olan makine-teçhizatının büyük bir bölümü genelde döviz karşılığı yurt dışından ithal edilir. Enerji giderleri orta ölçekli bir sanayi işletmesinin en pahalı girdisini teşkil eder. Orta ölçekli bir sanayi işletmesinde tümü de sendikalı ve sosyal güvenceli en az 100 adet kalifiye yönetici, teknik eleman , büro elemanı ve işçi çalışır. Orta ölçekli bir sanayi işletmesinin ürettiği malların ederi ve satış şansı yurt içi-yurt dışı fiyat politikalarının değişkenliği ve rekabet koşullarının çetinliği nedeniyle her zaman sürdürülebilir değildir.Şimdi de orta ölçekli bir hayvancılık işletmesini ele alalım. Hayvancılık işletmeleri genelde arazi değeri düşük olan kırsal bölgelerde kurulur. Son yıllarda yaygınlaşan açık sistem barınakların inşaat maliyeti yani işletmenin sabit yatırım giderleri son derecede düşüktür. Orta ölçekli hayvancılık işletmesinde bir tek başlangıçta damızlık olarak kullanılacak dişi materyalin satın alma giderleri yüksektir. Ama yine de orta ölçekli bir sanayi işletmesinde satın alınacak örneğin 400.000 YTL tutarındaki bir makinenin bedeli ile orta ölçekli bir hayvancılık işletmesi için 4.000 YTL den 100 adet inek yada düve temin edilebilir.Sanayi işletmesindeki makineler bir süre sonra yıprandıkları yada demode oldukları için değiştirilmeleri gerekebilir,oysa hayvancılık işletmelerindeki inekler kısa bir süre sonra doğuracaklarından işletme ilerideki damızlık gereksinimini kendi ürettiği dişi buzağılar ile rahatlıkla karşılayacak ve damızlık için başlangıçta harcanan para yaklaşık beş yıl gibi kısa bir sürede amorti edilebilecektir. Girdiler içinde önemli bir yer tutan kaba yem işletme tarafından üretilir, kesif yem ise öteki işletmelerle ortak bir girişim sonucu imal edilirse yem maliyeti de aşağıya çekilmiş olur. Teknoloji yoğun bir orta ölçekli hayvancılık işletmesinde yemleme ve sağım otomatik olduğu için asgari ücretle çalışan sendikasız çok az sayıdaki işçinin maliyeti de çok düşük olacaktır. Orta ölçekli bir hayvancılık işletmesinin enerji giderleri de son derece azdır. Ayrıca bir hayvancılık işletmesinde üretilen et, süt gibi kaliteli ürünler tüm insanlar tarafından tüketildikleri ve iç-dış rekabetle karşılaşmadıkları için pazarlama olanakları da geniştir.Hele bu ürünler mamul hale çevrilirse katma değerleri birkaç kat daha artmaktadır. Özetlemek gerekirse orta ölçekli bir hayvancılık işletmesinin sabit yatırım, personel, işletme, enerji giderleri ve ürün maliyeti orta ölçekli bir sanayi işletmesine bakınca çok daha düşük, elde edilen kar oranları da neredeyse aynı olduğundan büyük sermaye sahipleri hayvancılığı bir stepne ,yedek bir kazanç kapısı olarak görmekte, az yatırım yaparak çok para kazanmanın cazibesi ile sanayide uğrayacakları olası zararları hayvancılıktan karşılamak ve hayvancılıkta daha bol olan teşvik- destek olanaklarından, daha ucuz olan banka kredilerinden olabildiğince yararlanmak istemektedirler.

Pekiyi, son zamanlarda Türkiye’de hayvancılığın geliştirilmesi konusunda alternatif olarak öne sürülen mega ölçekli hayvancılık işletmeleri kurulma fikri uygun bir çözüm yolu olabilir mi? Bu soruya yanıt vermeden önce Türk hayvancılığının güncel işlevlerini anımsatmak gerekir. Türkiye’de hayvancılık sektörünün bölgesel kalkınmışlık farklılıklarının azaltılması, yeni iş gücü olanaklarının yaratılması, hane halkı gelirlerinin arttırılması, terörün ve şehirlere göçün önlenmesi hatta tersine göçün hızlandırılması gibi temel işlevleri vardır. Bu işlevlerin en başında hiç kuşkusuz diğerlerinin de oluşmasını sağlayan yeni işgücü olanaklarının yaratılması işlevi gelir. Gerçi bu söylendiğinde katı AB yanlısı kimi çevreler hemen itiraz edecekler ve kırsal kesimdeki nüfusun azaltılması gerektiğini ileri süreceklerdir. Gerçekten de AB’ ne uyum sürecinde Türkiye’ye dayatılan koşullardan birisi de kırsal alandaki nüfusun tam üyeliğe kadar geçecek sürede bugünkü % 35 düzeyinden AB ülkeleri ortalaması olan % 15 ‘e indirilmesidir. Öyle bile olsa Türkiye’nin AB ye gireceği en erken tarih olan 2015 yılında 80 milyona ulaşacağı varsayılan nüfusunun %15 ‘i yani 12 milyonu yine de kırsal alanda yaşayacaktır. Devletin yıllardır verdiği uygun teşviklere karşın sanayi kesiminin başta Doğu ve Güney-Doğu Anadolu Bölgeleri olmak üzere kırsal alana bir türlü yatırım yapamadığı göz önünde bulundurulursa 2015 yılında da 12 milyon insan mecburen kırsal alanda tarım ve hayvancılıkla uğraşacak demektir. Zamanla kırsal alana diyelim 500 adet mega hayvancılık işletmesi kurulsa ve her birinde diyelim 100 işçi çalışacak olsa ancak 50.000 bölge insanı istihdam edilebilecektir ki kırsal alandaki işsizliğin boyutları dikkate alındığında bu rakamın çok komik olduğu anlaşılır.

Benim bu konudaki çözüm önerim kısaca şöyledir. Nasıl ki sanayide mega işletmeler yanında asıl istihdamı ve üretimi sağlayan ” Küçük-Orta Boy Sanayi İşletmeleri” yani KOBİ ler kurulup yaygınlaşmışsa hayvancılıkta da KOHİ olarak adlandırdığım ve işsizliği önleyeceğini umduğum, pazara yönelik üretim yapan, 50-100 başlık “Küçük-Orta Boy Aile Hayvancılık İşletmeleri” kurulabilir. Hele, KOBİ’lerin toplandığı “Organize Sanayi Bölgeleri” ne benzer olarak KOHİ’lerin bir araya geldiği “Organize Hayvancılık Bölgeleri ” oluşturulsa hem hayvancılığın yukarıda sayılan işlevleri tümüyle yerine gelmiş olacak hem de öyle inanıyorum ki AB’ne uyum süreci bir hayli kısalacaktır. Bu konuya gruba gönderdiğim başka yazılarda da değindiğim için burada ayrıntısına girmeyeceğim. Büyük sermayenin kırsal kesimde kuracağı mega ölçekli hayvancılık işletmeleri ise tavukçulukta yıllardır başarı ile uygulanan sözleşmeli yetiştiricilik modeli ile çevredeki yetiştiricilere damızlık, yem, veteriner hizmeti ve danışmanlık desteği sağlayarak fason üretim yaptırsa hem tekelleşme önlenerek haksız rekabet ortadan kalkmış olur hem de sermayesi yetersiz yetiştiricilerin teknolojik üretime katılmaları sağlanır . Şu anda içimizden hayvancılığın bu kötü döneminde böylesi önermelerin hiç bir işe yaramayacağını düşünenler çıkabilir ama bizim görevimiz krizlere endeksli değil geleceğe dönük hedefler ve politikalar üretmek olmalıdır. Yoksa mevcut krize takılıp kalırsak yeni çözümler üretmekte zorlanırız.