Son günlerde hayvancılık gündemini çok önemli konular işgal etmeye başladı. Bunlardan hayvancılığın geleceği açısından en önemli olanı hayvan ithalatındaki gümrüklerin sıfırlanmasıdır. Bakanlar Kurulu aldığı bir kararla Avrupa Birliği Ülkelerinden ve Bosna-Hersek’ten ithal edilecek hayvanlardan alınan %7.8 lik vergiyi ortadan kaldırdı. Öte yandan daha önce Et-Süt Kurumuna verilen besilik dana ithalatı yanında Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü (TİGEM)’ne de dişi damızlık sığır ithal etme yetkisi verildi. Et-Süt Kurumu’nun önümüzdeki günlerde 600.000 besi danası ithal etmesi ile ilgili ihale çalışmaları son aşamaya geldi. TİGEM’in ne kadar dişi damızlık sığır ithal edeceği şu anda belirli değil. Şunu her zaman üstüne basa basa söylüyoruz,Türkiye’ye yapılacak canlı hayvan ithalatı hayvancılığa vurulacak en büyük darbedir. Geçmişte hayvan ithalatının hayvancılığımıza olan zararları ve bunun sonucunda yüz binlerce ineğin kasaba gitmesi olayı hala zihinlerde tazeliğini korumaktadır. Düşük ürün maliyetleri ve yüksek devlet destekleri ile üretim yapan Avrupalı hayvan yetiştiricilerinden ucuza alınan damızlık inek ya da dişi düve ve besi danası Türkiye’ye geldiğinde pahalı üretim yapan Türk yetiştiricisi bunlarla rekabet edememekte ve damızlık düve ve besi danası fiyatlarını mecburen aşağı çekmek zorunda kalmaktadır. Bu da zaten sütten kar edemeyen yetiştiricinin tek kar aracı olan buzağıdan da zarar etmesi sonucunu doğurarak hayvancılığı yapılamaz bir duruma getirmektedir. Çözümün yolu hayvan ithalatından değil TİGEM’in kendisine bağlı Devlet Tarım İşletmelerinde sadece mono kültürel tarım yapılan yüz binlerce dönüm sulanabilir arazide yem bitkisi ve damızlık düve ve besilik dana üretip bunları parasal destek yerine halka dağıtmasından geçer.
Geçenlerde Başbakan Havza Bazlı Destekleme modeline geçileceği müjdesini verdi. Bu konu da ben de bir yazı yazmış ve ayrıca da Bakan’a yazdığım mektupta bu konunun altını çizmiştim. Dünyanın her yerinde hayvancılık havzaları vardır. Örneğin A.B.D’deki Wisconsin ve Almanya’daki Bavyera Hayvancılık Havzaları bunlar arasındadır. Bizde de Kars, Erzurum, Iğdır, Ardahan illerini kapsayan Kuzey Doğu Anadolu: Ankara, Aksaray, Afyon, Konya, Karaman illerini kapsayan Orta Anadolu: Bursa, Balıkesir, Çanakkale illerini kapsayan Güney Marmara: Antalya, Burdur, Isparta illerini kapsayan Güney Batı Anadolu ve İzmir, Manisa ilerini kapsayan Batı Anadolu Hayvancılık Havzaları sayılabilir. Bu havzalarda bulunan 17 ilde mevcut sığır varlığı neredeyse Türkiye’nin toplam sığır varlığının yarısı kadardır. Bence yapılacak iş bu havzalardaki hayvan yetiştiricilerini teşvik, destek, hibe ve ucuz kredi ile daha fazla desteklemektir. Ayrıca bu havzalardaki hayvan sağlığı örgütlenmesi Türkiye’deki genel örgütlenme modeline göre değil de havza bazında, etkin, mobil, acil uyarı sitemi ve erken teşhis sistemleri ile donatılmış bir şekilde düşünülmelidir.
Hayvancılık gündeminin diğer bir maddesi de Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı bilgi sistemlerinin birleştirilmesidir. Halen faaliyette bulunan TÜRKVET, Koyun-Keçi Kayıt Sistemi(KKKS) ve Hayvan Bilgi Sistemi(HAYBİS), TÜRKVET çatısı altında birleştirimiş, ayrıca hastalık, aşılama ve numune takibi gibi konuların izlendiği Veteriner Bilgi Sistemi kurulmuştur. Bu uygulama Tarım İl ve İlçe Müdürlüklerindeki bürokrasinin ve kırtasiyenin azaltılması bakımından çok önemlidir. Böylece bu kurumlarda görev yapan Veteriner Hekimleri asli işlerine dönebilecektir.
Hayvancılık gündeminin diğer bir konusu da Üretici Birliklerinin durumudur. Kuruldukları 2010 yılından beri devletçe verilen desteklerin dağıtılması dışında önemli bir faaliyete imza atamayan Birlikler Bakanlığın destekleri doğrudan yetiştiriciye ödeme kararı üzerine de güç durumda kalmışlardır. Ancak Bakanlık desteklerin %2 sinin Birliklere aktarılacağı kararı bir nebze de olsa rahatlık getirecektir. Bence desteklerin doğrudan yetiştiriciye ödenmesi kararı doğrudur. Birlikler adına yapılacak iş ise demokratik bir yapıya kavuşturulmalarının ve yetiştirici haklarını savunma konusunda etkin çalışmalarının sağlanmasıdır.