Veteriner Hekimliği öğretim kurumlarının tümü Osmanlıdaki ıslahat (yenileşme) hareketlerinin hemen akabinde başlamıştır. !939 yılında Padişah Abdülmecit döneminde Osmanlıdaki ilk yenileşme hareketi olan Tanzimat ilan edilmiştir. Tanzimat ile birlikte anayasal monarşiye geçilmiş, Meclisi Umumi kurulmuş, Kanuni Esasi kabul edilmiştir. Tanzimat’tan üç yıl gibi kısa bir süre sonra, 1842 yılında İstanbul’da Süvari Okulu’na eklenen bir sınıfla veteriner hekimliği öğretimi başlamıştır. Dünya’da sığır vebasının yaygınlaşmasının ve büyük ekonomik kayıplar oluşturmasının önüne geçilmesi amacıyla 1762 yılında Fransa’da Lyon’da açılan ilk veteriner fakültesinin aksine Osmanlıda sırf ordudaki atların bakımı ve hastalıklarının önlenmesi amacıyla öğretim başlatılmıştır. Sırası gelmişken bu konuda sıklıkla ifade edilen iki önemli yanlışı düzeltmek istiyorum. Kimi meslektaşlar söylemlerinde ve yazılarında 1842 yılını Osmanlıda bilimsel veteriner hekimliği öğretiminin başlangıcı olarak dile getirmektedirler. Oysa öğretim sadece okuma yazma bilen on iki askerden oluşan bir sınıfta ve bilimsel özelliği olmayan bir ortamda başlamıştır. İkinci yanlış ise öğretimin bir okulla başladığı savıdır. Oysa ortada bir baytar mektebi değil sadece süvari mektebine eklenen bir sınıf söz konusudur. Nitekim ilk sivil baytar mektebi 1889 da yani öğretimin başlamasından 47 yıl sonra, ilk askeri baytar mektebi de 1909 yılında yani öğretimin başlamasından 67 yıl sonra kurulmuştur. Bu arada geçen zaman sürecinde öğrenci sayısı arttıkça sınıf sayısı da artmış, bu sınıflar yıllar boyu harbiye ve tıbbiye arasında sürekli gidip gelmiştir.

Osmanlıdaki ikinci önemli yenileşme hareketi Sultan Abdülhamit döneminde, 1876 da ilan edilen Birinci Meşrutiyettir. Birinci Meşrutiyet ile de Tanzimat’ta olduğu gibi Meclisi Umumi ve Kanuni Esasi temelli bir anayasal monarşiye geçilmiştir. Birinci meşrutiyetten on üç yıl sonra, 1889 da İstanbul’da ilk sivil baytar mektebi açılmıştır. İlk iki yılını tıbbiye, kalan iki yılını da Halkalı Ziraat ve Baytar Mektebi Alisi bünyesinde sürdüren sivil baytar mektebinin kurucusu Türk veteriner hekimliği tarihine adını altın harflerle yazdıran Veteriner Hekim Yarbay Mehmet Ali Bey’dir. Mehmet Ali Bey, Cemiyeti İlmiyeyi Baytariye adlı ilk mesleki örgütün, Mecmuai Fünunu Baytariye adlı ilk mesleki derginin, ilk sivil baytar mektebinin, ilk muavin baytar mektebinin kurucusudur. Ayrıca ilk kez Avrupa’ya öğrenci ve veteriner hekim gönderen, Mehmet Akif Ersoy ve Ziya Gökalp’i yetiştiren, bakteriyolojiyi müfredata sokan kişidir.

Osmanlıdaki son yenileşme hareketi 1908 yılında yine Sultan Abdülhamit döneminde ilan edilen İkinci Meşrutiyettir. İkinci meşrutiyetle birlikte kapatılan meclisi umumi ve rafa kaldırılan kanuni esasi yeniden hayata geçirilmiştir. Birinci Meşrutiyetten sadece bir yıl sonra, 1909 da İstanbul’da askeri baytar mektebi açılmıştır.

Yukarıdaki açıklamalardan da görüleceği üzere Osmanlıdaki veteriner hekimliği eğitim kurumları hep yenileşme hareketlerinden hemen sonra açılmıştır. Bunun önemini ve doğurduğu sonuçları Osman Bahadır yazdığı Osmanlıdan Cumhuriyete adlı kitabında çok özlü bir biçimde anlatmıştır.

 “Osmanlı’da bilim, bilimsel düşünce esas olarak matbaanın kuruluşundan sonra, 18. Yüzyılda deniz ve kara mühendishanelerinin, 19.Yüzyılda ise tıbbiye, harbiye, mülkiye, baytariye, mühendis mektepleri ve darülfünunun kurulması ve bu kurumlar aracılığı ile doğmuş ve gelişmeye başlamıştır. Bilimsel düşüncenin ve daha sonra da modern siyasal düşüncenin yayılışı bu okulların, kurumlarının ve mensuplarının kitleselleşmesi ile birlikte gelmiştir.”

(Osman Bahadır, Osmanlılardan Cumhuriyete Bilim, Sayfa 9, Cumhuriyet Yayınları)

Türkiye’nin ikinci cumhurbaşkanı İsmet İnönü de bu bağlamda veteriner hekimliğinin önemini vurgulayan çok güzel sözler söylemiştir.

“Öğrenimimin ilk çağlarından beri veteriner mesleğinin genişliğini sağduyu ile hissetmişimdir. Görüşüm arttıkça millet kültüründe ve fende, millet varlığı içinde veterinerin büyük rolünü anlayışla kavradım. Bu mesleğin imkanlarının ve salahiyetlerinin artması için kudretim yetiştikçe yardım etmeye çalıştım. Veteriner konusunu vatandaşlarımın da benim gibi anlamalarını isterim.

Milletin fende kalkınması ve gelişmesi için veteriner başrol sahibi olanlardandır. Biyoloji veterinerin himmeti ile ufuklarını genişletebilir. Birçok hekimlik meselelerini halletmek ancak hayvanlar üzerinde araştırmalar yapmakla mümkün olur. Denilebilir ki insan hekimliği veterinerin yanında okyanusa karşı bir iç deniz gibidir.”

(Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün 23.01.1943 de Yüksek Ziraat Enstitüsünde yaptığı konuşmadan)

Askeri ve Sivil Baytar Mektepleri 1920 yılında birleştirilerek Baytar Mektebi Alisi kurulmuştur. 1928 yılında okul Yüksek Baytar Mektebi adını almış ve 1933 yılında Ankara’da kurulan Yüksek Ziraat Enstitüsüne Baytar Fakültesi adıyla katılmıştır. Sırası gelmişken Yüksek Ziraat Enstitüsü’nden kısaca bahsetmek isterim. Daha Cumhuriyet kurulmadan önce Atatürk’ün talimatı ile İzmir’de toplanan Birinci İktisat Kongresinde alınan kararlardan birisi de tarımsal öğretimin modernleştirilmesi idi. Bu amaçla 1927 yılında Almanya’dan bir heyet Ankara’ya gelerek incelemeler yapmış ve bir rapor hazırlamıştır. Bakanlar Kurulunca kabul edilen bu rapor Yüksek Ziraat Enstitüsünün kurulmasını öneriyordu. Hiç vakit kaybetmeden Enstitü yönetimi ve örgütsel yapısı hazırlanmış, bir yandan da öğretim yapılacak binalar inşa edilmeye başlanmıştır. Hazırlıkların tamamlanmasının ardından Enstitü 1933 yılında açılmış ve öğretime başlamıştır. Öğretim kadrosunu Weimar Cumhuriyeti döneminde yani Hitler’in Şansölye olmasından önce Almanya’dan davet edilen Ord.Prof.Dr.Falke başkanlığındaki 17 kişilik profesör heyeti ile onlara tercümanlık ve yardımcılık yapmak üzere görevlendirilen önceki yıllarda yurt dışında ihtisas yapmış Türk veteriner hekimleri oluşturmuştur. Yüksek Ziraat Enstitüsüne İstanbul’da bulunan Yüksek Baytar Mektebi Baytar Fakültesi, Yüksek Ziraat Mektebi de Ziraat Fakültesi adıyla katılmıştır. Ayrıca Ziraat Sanatları ve Tabii İlimler Fakülteleri de kurulmuştur.

Baytar Fakültesi 1937 yılında Veteriner Fakültesi adını almıştır. Burada da baytar sözcüğünün veteriner hekim sözcüğüne evrilmesini sağlayan yasadan ve bu yasaya ön ayak olan Cenevre Sözleşmesinden kısaca bahsetmekte yarar görüyorum. 18.Yüzyılda sığır vebasından çok çeken ve 500.000 sığır kaybeden Avrupa ülkeleri hastalığın yoğun görüldüğü Türkiye’de eradike edilip kendi ülkelerine geçmesini önleyecek tedbirleri konuşmak üzere 1935 tarihinde Birleşmiş Milletler önderliğinde Cenevre’de bir konferans düzenlemişlerdir. Bu konferansta sığır vebası ile etkin mücadele edilmesi amacıyla Türkiye’de Ziraat Vekaletini yeniden düzenleyecek bir yasanın hazırlanması önerilmiştir. Cenevre Sözleşmesi 1936 yılında hükumet, 1937 yılında da Meclis tarafından onaylanmış aynı zamanda 3203 sayılı Ziraat Vekaleti Vazife ve Teşkilat Kanunu yürürlüğe girmiştir. Yasada hayvan hastalıkları, hayvan ıslahı ve gıda kontrolü hizmetlerini yürütmek üzere Veteriner İşleri Genel Müdürlüğü kurulmuş ve aynı zamanda tarihte ilk kez veteriner hekim ve Veteriner işleri Genel Müdürlüğü sözcükleri de kullanılmıştır.

Yüksek Ziraat Enstitüsü yıllar geçtikçe çeşitli nedenlerden dolayı işlevini ve etkinliğini kaybetmiştir. Bu arada 1946 yılı üniversite reformu ile Darülfünun İstanbul Üniversitesine dönüşmüş, Ankara Üniversitesi kurulmuştur. Bunun üzerine Veteriner Fakültesi 1948 yılında Ankara Üniversitesine katılmıştır.

1948 yılından 1970 yılına kadar Türkiye’de tek veteriner fakültesi öğretimini sürdürmüştür. Aynı yıl Ankara Üniversitesine bağlı Elazığ Veteriner Fakültesi öğretime başlamış, bunu 1972’de İstanbul Üniversitesi, 1978’de de Bursa Üniversitesi Veteriner Fakülteleri takip etmiştir. Yani 1980 yılına gelindiğinde Türkiye’deki veteriner fakültesi sayısı sadece dört adetti. Ne var ki, 1980 askeri darbesinden sonra YÖK’ün kurulması ve Yüksek Öğretim Kanunu’nun yürürlüğe girmesiyle birlikte veteriner fakülteleri sayıları hızla artmış ve günümüzde yurt içindeki veteriner fakültesi sayısı 30’a ulaşmıştır. Çorum Hitit Üniversitesi Veteriner Fakültesi 1992 yılında Gazi Üniversitesine bağlı olarak resmen kurulmuş fakat bugüne kadar öğrenci almamıştır. Bu fakültelerden beşi ilçelerde (Milas, Ereğli, Sorgun, Kiraz, Ceyhan) kuruludur. Şu anda dört fakülte (Burdur, Bursa, Elazığ, Kayseri) uluslararası akreditasyon almış bulunmaktadır. Türkiye veteriner fakültesi sayısı bakımından Dünya’da 2. , Avrupa’da 1. durumdadır.

Bu bağlamda, Türkiye’de veteriner fakültelerinin kuruluş nedenlerine kısaca değinmek isterim. Birinci neden siyasi beklentilerdir. Milletvekilleri ya da yerel parti örgütleri İllerinde ya da ilçelerinde oy devşirmek amacıyla veteriner fakültesi kurulması için kanun teklifleri vermektedir. Ayrıca yerel sivil toplum kuruluşları yörelerinde ekonomik gelişme sağladığı için veteriner fakültesi kurulmasını teşvik etmektedir. Kurulma nedenlerinin bir kısmı da kişiseldir. Nitekim Fırat Üniversitesi Veteriner Fakültesi ve Dokuz eylül Üniversitesi Kiraz Veteriner Fakültesi bir öğretim üyesinin ve bir belediye başkanının kişisel çabası sonucu kurulmuşlardır. Veteriner Fakültesi kurulursa yörenin hayvancılığının gelişeceği savı doğru değildir. Çünkü bu konuda elimizde somut bir veri bulunmamaktadır.

Sonuç olarak belirtmek gerekirse, Türkiye’de köklü bir geçmişi olan veteriner yükseköğretimi günümüzde ne yazıktır ki iyi bir durumda değildir. Öncelikle veteriner fakültesi sayısı çok fazladır. Kontenjanlar da yüksek olduğundan bu fakültelerden her yıl ortalama 2500 veteriner hekim mezun olmaktadır. Bu da hiç kuşkusuz büyük bir işsizlik sorunu demektir.  Bu fakültelerden önemli bir bölümünde öğretim üyesi sayısı ve fiziki kapasite eksikliği vardır. Bir örnek vermek gerekirse 2016-2019 yılları arasında kurulan 4 fakültenin toplam profesör sayısı sadece 6’dır. Oysa gelişmiş fakültelerin bir anabilim dalında bu sayıdan daha çok profesör vardır. Fakültelere 2023 yılında kaydolan öğrencilerin başarı sıralaması 50.000-200.000 bandındadır. Bu da demektir ki veteriner fakültelerine giren öğrencilerin çoğunluğunun lise başarı düzeyi düşüktür. Bir de bu öğrenciler gelişmemiş fakültelerden mezun olduğunda mesleğe ister istemez kalitesiz veteriner hekimler girmektedir. Bu da mesleğin itibarını ve hayvancılığın gelişmesini tehdit etmektedir. En son veteriner fakültesi 2019 yılında kurulmuştur. Tam 4 senedir yeni fakülte açılmıyor diye sevinirken son zamanlarda medyada Çanakkale 18 Mart ve Koç Üniversitelerine bağlı yeni veteriner fakülteleri kurulacağı söylentileri dolaşmaktadır. Eğer bu söylentiler doğru çıkarsa veteriner hekimliğe büyük bir darbe daha vurulacak demektir. Artık bu araç bu yükü çekmemektedir. Böyle giderse kökü tarihin derinliklerine kadar uzanan, geçmişi şan ve şereflerle dolu kutsal mesleğimiz ne yazık ki bitme noktasına gelecektir. Ülke yöneticilerinin ve meslek kamuoyunun bu konuya artık bir dur demesinin zamanı çoktan gelmiş hatta geçmektedir.