ÇOBAN SORUNU

Prof.Dr.Hazım Gökçen

Grubumuzda son günlerde sıkça tartışılan koyunculuktaki çoban sorunu üstüne geçmişte sahada bizzat edindiğim kimi gözlemlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Öncelikle akademik yaşamım boyunca yaptığım 80 bilimsel araştırmanın yaklaşık %90 ının ve doktora,doçentlik ,profesörlük tezlerimin koyunculuk üstüne olduğunu belirtmeliyim. Ayrıca,1980-1982 yılları arasında Ankara ve Eskişehir illerinin koyun suni tohumlaması yapılan tüm köylerinde incelemeler yapmış ve gözlemlerimi Veteriner Hekimler Derneği Dergisi’nde iki fasikül halinde yayınlamıştım.Yine hatırlanacağı üzere koyunculuk konusundaki görüşlerimi grubumuza yazdığım yazılarda da belirtmiştim. Bu nedenlerle çoban konusu üzerinde görüş bildirmek yetkisini kendimde görüyorum.

Türkiye’de koyunculuk yüzyıllardan beri babadan kalma usullerle ve meraya dayalı olarak yani ekstansif biçimde sürdürülmektedir. Ne var ki son 20 yılda yapağı fiyatlarındaki düşüş;aşırı otlatma ,tarım alanına dönüştürme ve terör nedeniyle meraların yeterince kullanılamaması;koyun etine olan talebin sağlık kaygıları yüzünden azalması;sosyo-ekonomik değişim sonucu köylülerin vazgeçmesi ;çoban sorunu gibi nedenlerle koyunculuk gerileme sürecine girmiş,koyun sayıları bu süre içerisinde 50 milyondan 25 milyona düşmüş yani %50 oranında azalmıştır. Koyunculuktaki bu geriye gidişin nedenlerini gruba yazdığım yazılarda ayrıntıları ile belirtmiştim. O nedenle burada yinelemek istemiyorum. Bu yazımda sadece son günlerde grubumuzda tartışıldığı için çoban sorununa ayrıntılı olarak değinmek istiyorum.

Öncelikle,sahadaki incelemelerim sırasında yaşadığım bir anımı anlatmak istiyorum.Eskişehir’in şimdi adını anımsamadığım bir köyünde mevcut olan toplam dört sürüden üçünün tohumlama yaptırdığını birinin ise tohumlama yaptırmaktan kaçındığını teknisyen arkadaştan öğrenice tohumlama yaptırmayan sürünün sahibi ile görüşüp nedenini öğrenmek istemiştim.Evinde ziyaret ettiğim sürü sahibine nedeni sorduğumda şu yanıtı almıştım.” Beyim,ben suni tohumlamanın yararına herkesten çok inanıyorum ancak çoban istemediği için yaptıramıyorum”.Ben kendisine”Ağa,sen koskoca sürü sahibisin,çobanın süzü ile mi hareket ediyorsun?” deyince şu yanıtı verdi.”Beyim,çoban deyip geçme.Zaten doğru dürüst çoban bulamıyoruz.Çobanlık aşağılandığı,meşakkatli olduğu ve kimse kızını vermediği için en zor bulunan bir meslek.Zaten ya aklında özürü olanlar ya da doğudan kan davasından kaçanlar gelip çoban oluyor.Bizim sürülerimiz kırkımdan sıfata kadar yaklaşık altı ay yabandadır.Çoban bir köpek,bir merkep bir de kepenekle altı ay dağda,bayırda gezer.Altı aylık dönemlerde verdiğimiz ücretler yüksek.Haftada bir çobana yiyeceğini içeceğini götürürüz.Etsiz,kavurmasız yemek istemez,Samsun cigarasının da fasonunu değil 218 ini ister.Bu şartlarda çoban bulmak ta beslemek te zor.Alıştığımız ve başka yapacak bir işimiz de olmadığı için koyunculuktan vazgecemiyoruz”.Son olarak” pekiyi çoban suni tohumlamayı neden istemiyor?” diye sorunca bana şu ilginç cevabı verdi.”Çoban, sürüyü tohumlamaya getir deyince ben ahlaksız mıyım(yazarın notu:çobanın kullandığı deyimi burada kullanamayacağım için yumuşatılmışını yazıyorum),koyunu tut,bacağını kaldır bunlar bana zor geliyor.Ben bu işleri yapmam,istersen kendine bu işleri yapacak başka birini bul diyor,ben de başka kimse bulamayacağım için onun isteğine boyun eğiyor ve yararına inandığım tohumlamayı yaptırmıyorum”.Çobanla görüşmek mümkün olmadı ama başka köylülerden öğrendiğime göre çoban aslında her gün sürüyü 20-30 km ötedeki otlaktan tohumlama istasyonunun bulunduğu köye getirmeye üşeniyor ve bu nedenle de işin ahlaksızca olduğu nedenini ileri sürüyor.

Gerçekten de çoban sorunu köylülerimizin koyunculuktan vazgeçmelerinin en önemli nedenlerinden biri.Hele bilgili ve deneyimli çoban istihdam etmek başlı başına bir sorun.Bu soruna yaklaşık 50 yıl önce Ömer Özek adında bir meslektaşımız parmak basmış ve “Çoban Okulları” açılmasını önermişti.Önce kısaca rahmetli meslektaşımızdan bahsedeyim.Ömer Özek Karacabey Harası’nda uzun yıllar koyunculuk Şube Şefi olarak çalışmış bir meslektaşımız.Hatta harada koçların bulunduğu ve benimde çok araştırma yaptığım mevkideki ormana “Ömer Özek Ormanı” adı verilmişti.Şimdilerde oralar Jokey Klübe tahsis edildiği için neler oldu bilemiyorum.Daha önceki bir yazımda da belirttiğim gibi rahmetli İsmet İnönü Cumhurbaşkanlığı döneminde koyuncuğa verdiği önemin bir göstergesi olarak Bandırma’da bir Merinos Çiftliği açılmasını istemiş ve kendi el yazısı ile Karacabey Harası’ndan bu çiftliğe gönderilecek merinos koçlarının ve koyunlarının sayısını bizzat belirlemiştir.İşte bu çiftliğin kurulmasından hemen sonra Ömer Özek müdür olarak atanıyor ve orada yıllarca Türk koyunculuğuna unutulmaz hizmetler veriyor.Mesleğimizin isimsiz kahramanlarından Ömer Özek çeşitli mesleki dergilere yazdığı yazılarda ısrarla Çoban Okulu açılmasını savundu.Hatta ölümünden sonra ,ben 1979 da veteriner Hekimler Derneği Başkanı iken karısı hanım efendi beni ziyaret etmiş ve Çoban Okulu açılması konusundaki eşinin vasiyetini iletmiş ve bu konuda yazdığı şiiri bana okumuştu.Ne yazık ki o şiir Veteriner Hekimler Derneği’nin arşivlerinde kaldığı için erşip te sizlere sunamıyorum.Ama çok duygulu ve soruna parmak basan bir şiir olduğunu anımsıyorum..Ben de o zamanki Suni Tabii Tohumlama ve Nesil Kontrol Genel Müdürü rahmetli ağabeyimiz Mahmut Yasankul ile bu konuyu görüşmüştüm.Kendisinin de olumlu bulduğu bu düşünce ne yazık ki kısa bir süre sonra Genel Müdürlük mülga olduğu için sonuçsuz kaldı.Bu vesile ile rahmetli meslektaşlarımız Ömer Özek’i ve Mahmut Yasankul’u saygı me minnetle anmak isterim.Bir diğer dileğim de bugün üst düzeyde bulunan ve Sayın Bakan da dahil bir çoğu öğrencim olan yöneticilerin de bu saygı değer meslektaşlarımızı örnek alarak neslekte onlar gibi bir gün hatırlanacak iyi izler bırakmalarıdır.

Günümüze gelindiğinde rahmetli Ömer Özek’in yıllar önce ortaya attığı “Çoban Okulu” açılması fikri gerçekleşebilir.Benim görüşüme göre,yeni yasayla sağlam bir tüzel kişilik te kazanmış olan Koyun Yetiştirme Birlikleri bölgelerindeki Veteriner Fakültelerinin ve Veteriner Hekim Odalarının da desteğini alarak bilgili ve çağdaş çobanlar yetiştirmek için okul açabilirler.Buna bir örnek olarak şimdilerde var mı bilemiyorum ama Jokey Klübünün jokey yetiştirmek için açtığı Apranti Okulları gösterilebilir.Ayrıca YÖK nezdinde girişimde bulunularak özellikle yeni gelişmekte olan entansif koyunculuk işletmelerinde istihdam edilecek bilgili çobanlar yetiştirmek üzere Meslek Yüksek Okulları bünyesinde iki yıllık programlar açılabilir.

Başka meslekler hakları olmadığı halde bizim çalışma alanlarımızı gasp etmeye çelışırken bizim önemli bir istidam alanı olan koyunculuğa gerekli önemi vermeyip kendi kendimize çalışma alanlarımızı daraltmamız yaman bir çelişki değil mi?

Saygılarımla,


Prof. Dr. Hazım GÖKÇEN

Öteki yayınlar için lütfen tıklayınız

http://www.hazimgokcen.com/hzm/index.php?act=idx
hazimgokcen@gmail.com