ÇİÐ SÜT ÜRETİMİNİN SORUNLARI

Prof.Dr.Hazım Gökçen

Uzunca bir süredir Çiğ Süt Üreticileri Grubunda devam eden tartışmaları ilgi ile izlemekteyim. Genelde hayvancılığın özelde de süt sığırcılığının sorunlarını yıllardır yakından takip eden bir akademisyen olarak ben de bu konulardaki görüşlerimi sizlerle paylaşmak istedim. Gerçi süt sığırcılığı konusunda yıllardır dergilere, veteriner hekim ve hayvancılık internet gruplarına çok sayıda yazı yazmış ve bunların bir bölümünü de kişisel web siteme koymuştum. Ne var ki, çiğ süt üreticilerinin üye olmadıkları için anılan gruplardaki yazılarıma erişemediği düşüncesi beni bu yazıyı yazmaya yöneltti.

İzleyebildiğim kadarıyla, süt fiyatlarının tespitindeki tekelci yaklaşımın önlenmesi ve çözüm için ileri sürülen Süt Endüstrisi Kurumu’nun yeniden kurulması önerisi bu tartışmaların ana konularını oluşturmaktadır. Kırk beş yıllık meslek yaşamında benzer filmleri bir çok kez seyretmiş birisi olarak çözüm önerilerine geçmeden önce kimi saptamalar yapmak isterim.
.
1. Bizim dışımızdaki hiç bir uygar Ülkede çiğ süt fiyatları kutu sütü üreticisi tekelci sermaye tarafından belirlenmez.
2. Ekmekten sonra en stratejik gıda maddesi olan sütün kaderi hiç bir zaman serbest piyasa ekonomisi koşullarına terk edilemez.
3. Çiğ süt piyasasının düzenlenmesi amacıyla yeniden oluşturulması önerilen Süt Endüstrisi Kurumu asla devlet tarafından kurulmamalıdır. Bunu söyleyince kimi çevreler hemen Et ve Balık Kurumu Kombinalarının bazılarının kamu tarafından yeniden işlevsel hale getirilmesini örnek gösteriyorlar. Oysa , Et ve Balık Kurumu Kombinalarının işlevsel hale getiriliş nedeni yetiştiricinin hayvanını kesmekten çok Türk Silahlı Kuvvetlerine düzenli et temin etmekten ibarettir.
4. Devletin bütçede hayvancılığa ayırdığı destek kişi ya da hayvan bazında verilmemelidir. Çünkü bu yolla verilen destekler ne yazık ki çokluk hayvancılık dışındaki alanlara harcanmaktadır.
5. Çiğ süt üretimi sadece pazara üretim yapan , kar-zarar (bilanço) hesabına göre faaliyet gösteren, optimum hayvan varlığına sahip, bağımsız işletmelerde yapılmalıdır. Aksi taktirde çiğ süt üreticileri kar sağlayamayacakları gibi piyasadaki rekabet güçlerini de kaybederler.
6. Süt sığırcılığı usulüne uygun olarak yapıldığında günümüz çiğ süt fiyatlarıyla bile tatminkar bir kar sağlanabilir.

Bu saptamaların ardından şimdi de mevcut sorunların çözümüne ilişkin önerilerime geçmek istiyorum.

Çiğ süt fiyatlarının üreticiler tarafından saptanmasının yolu kanımca çağdaş bir örgütlü birliktelikten geçer. Kültürümüzde birlikteliği betimleyen “birlikten kuvvet doğar”, “bir elin nesi var iki elin sesi var”, “bir olalım, iri olalım, diri olalım” gibi özlü sözlerimiz vardır. Bugüne kadar kooperatif, dernek, birlik, meslek odası çatısı altında arzu edilen birliktelik ne yazık ki bir türlü sağlanamamıştır. Yıllardır en yaygın örgütü ile hayvancılığı da temsil ettiğini iddia eden Türkiye Ziraat Odaları Birliği ile bağlı Odalar da ne yazık ki bu görevlerini layıkıyla yerine getirememişlerdir. Sayılan bu örgütlerin kimi yöneticileri örgütü atlama tahtası olarak kullanıp milletvekili olmuşlar fakat meclise girdikten sonra köklerini unutup ya parti disiplinini ya da muhalefette bulunmayı bahane ederek hayvancılığın sorunlarına ilgisiz ve duyarsız kalmışlardır. Bugünkü mecliste hayvancılıkla ilgili kaç milletvekilinin bulunduğunu araştırsak şaşar kalırız sanıyorum. Buna rağmen hayvancılık sorunlarının bir türlü çözümlenemeyişini de anlamak mümkün değildir. Oysa 1974 de bir yıl süreyle bulunduğum Almanya’da hayvancılık kooperatiflerinin hükümetler üzerinde ne denli büyük baskılar oluşturduğunu yakından görmüştüm. Hatta kooperatifin başkanı olan zat aynı zamanda Bavyera Eyalet Parlamentosu’nda milletvekilliği ve bakanlık yapmaktaydı. Bugün de Almanya’da aynı durumun söz konusu olduğunu okuduğum yazılardan biliyorum. Geçmişimizdeki göçer kültürünün genlerimize kazıdığı bireycilik karakteri öteki faaliyetlerimizi olduğu gibi hayvancılıkta örgütlenmeyi de olumsuz olarak etkilemektedir. Köylerde kardeşlerin bile ayrı ahırlarda hayvancılık yaptıkları bir ortamda tüm köyün bir araya gelip ortaklaşa üretim yapması boş bir hayal olarak görülebilir. Ne var ki, geçmişte özellikle de 12 Eylül Askeri Darbesinden önce demokratik halk kooperatifçiliği konusunda kaydedilen önemli gelişmeleri de göz ardı edemeyiz. Ancak kooperatif denince her nedense kırsal kesimde yaşayan halkımızın zihninde yanlış bir izlenim uyanmaktadır. Bunun da nedeni geçmişteki kimi siyasi iktidarların yaptıkları olumsuz propagandalardır. Örgütlü gücün ne denli etkili olduğunu çok iyi bilen bazı siyasi partiler ve iktidarlar kooperatifleri komünizm ürünü zararlı kuruluşlar olarak tanıtıp halkın örgütlü gücünü engellemeye çalışmışlar ve bunda da ne yazıktır ki başarılı olmuşlardır. Günümüze döndüğümüzde bence yapılacak tek şey çiğ süt üreticilerinin demokratik halk kooperatifleri bünyesinde birleşmeleri ve üretimden kaynaklanan örgütlü güçlerini kullanarak siyasal iktidarlar üzerinde legal baskı oluşturmalarıdır. Bu sayede, yumurta tavukçuluğundaki Başmakçı örneğinde olduğu gibi çiğ süt fiyatlarını kooperatifler aracılığıyla kendileri tespit edebilirler. Öte yandan, kooperatifler maddi güçleri arttıkça geçmişteki SEK benzeri bir kurumu devletin uygun teşvik ve ucuz kredi desteği ile bizzat kurabilirler ve çiğ sütü sterilize ettikten sonra ABD’ de olduğu gibi cam şişelerde pazarlayabilirler. Hatta , Almanya’da benim de üç ay süreyle çalıştığım kurumların benzerlerini yani Hayvan Sağlığı ve Biyoteknoloji (Suni Tohumlama-Embriyo Transferi) Ünitelerini rahatlıkla kurabilirler. Öte yandan kooperatifler girdileri ucuza sağlayıp çiğ süt fiyatlarını maliyetine uygun tespit etmek suretiyle işletmelerin karlılığını da önemli ölçüde artırabilirler. Devlet teşvik, kredi ve hibe gibi destekleri kişilere değil kooperatif tüzel kişiliğine vermelidir. Kooperatifler kuracakları Üretici Eğitimi Sistemi ile çiğ süt üreticilerini sürekli biçimde eğiterek karlı ve verimli bir hayvancılık yapmalarını sağlayabilirler. Kuşkusuz burada süt sığırcılığında ölçek büyüklüğünün önemli olduğunu da vurgulamamız gerekir. Bu konuda gruplara yazdığım ve web siteme (www.hazimgokcen.com) de eklediğim KOHİ (Küçük-Orta Boy Hayvancılık İhtisas İşletmeleri) Modelini önerebilirim. Bu modelin esasını 50-100 başlık Süt Üretim ve 100-200 başlık Et Üretim (Besi) İşletmeleri ile Damızlık Üretim İşletmeleri oluşturur. Kooperatif bünyesindeki işletmeler arasında bir devri daim sistemi ile Süt Üretim İşletmelerinde doğan dişi buzağılar Damızlık Üretim İşletmesine, erkek buzağılar ise Et Üretim(Besi) İşletmelerine devredilir. Bir kooperatife üye sütçü işletmeler damızlık ihtiyaçlarını Damızlık Üretim İşletmelerinden sağlayabilecekleri gibi üretilen çiğ süt ve karkas et gibi ürünler de kooperatif bünyesinde kurulacak Süt ve Et İşleme Ünitelerinde işlenip mamul hale dönüştürüldükten sonra kooperatifin Pazarlama Ünitesi tarafından aracısız olarak satışa sunulabilir.

Çiğ süt fiyatlarındaki düşüklüğün ve istikrarsızlığın önemli bir nedeni de Türk halkının süt tüketiminin az olmasıdır. Ayrıca, Ülkemizde halkın alım gücü düşük buna karşın kutu sütü fiyatları yüksektir. Bu konudaki istatistiklere tam olarak güvenmemekle birlikte Türkiye’de kişi başına yıllık süt tüketiminin ABD’ne ve AB Ülkelerine bakınca son derece düşük olduğunu söyleyebilirim. Bırakalım bu ülkeleri, kişi başına yıllık süt tüketimimiz komşularımız Bulgaristan ve Yunanistan kadar bile olsa çiğ süt fiyatları bugünkünün iki katına çıkabilir. O nedenle çiğ süt üreticilerinin , halkımızın süt ve süt ürünleri tüketiminin artırılması yönündeki çabalarını yoğunlaştırmaları gerekir. Bunun da ancak örgütlü bir yapı içerisinde sağlanabileceği kuşkusuzdur.

Süt sığırcılığında karlılığı ve verimliliği önceleyen çoğu basit önlemler çiğ süt fiyatlarındaki düşüklüğü bir ölçüde de olsa dengeleyebilir. Bu önlemler arasında açık barınak, serbest dolaşım, uygun sıcaklık, temiz su, kaliteli sperma, genetiği üstün damızlık, iyi barınak ve sağım hijyeni koşulları, yüksek enerjili yemleme besleme gibi olgular sayılabilir. Bu konulara gruplara yazdığım ve Web siteme de eklediğim bir yazıda ayrıntılı olarak değinmiştim. Ben burada çiğ süt maliyetinin % 60-70 ni oluşturan yemleme üzerinde kısaca durmak istiyorum. Kaliteli kaba yemi yeterince alamayan ya da enerjili otlardan yoksun meralarda beslenen ineklerde enerji eksikliği (negatif enerji balansı) sonucu süt ve döl verimi önemli ölçüde düşmektedir. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesinden emekli Prof.Dr.Şahabettin Elçi hocamızın TV programlarından öğrendiğime göre kıraç arazilerde bile yetişen fiğ tohumu sonbaharda dekara 10 kg ekildiğinde ilkbaharda 2.5-3.0 ton yeşil fig hasat edilir. Bu esnada toprakta 11 kg azot birikir ki bu da 50 kg amonyum nitrat gübresine eşittir. İlkbaharda fiğ hasadı ile boşalacak tarlalara münavebeli olarak pamuk ya da ay çiçeği ekildiğinde ek bir gübreye ihtiyaç duyulmaz. Ayrıca, fiğ fidelerinin dik durması için fiğ tohumuna ilave olarak dekara 2.0-2.5 kg arpa ekilirse hem fiğ yatmaz hem de yem enerji içeriği açısından daha güçlenmiş olur. Sadece bu önlem bile çiğ süt maliyetindeki yemin payını düşürerek işletmeyi karlı hale getirebilir. Son olarak bir de mastitis konusuna değinmek istiyorum. Genelde barınak ve sağım hijyeninin kötü olmasından kaynaklanan mastitis yüzünden bir tek meme lobu bile körelse çiğ süt üretiminde %25 lik bir düşüş olacak demektir. Oysa barınaklar temiz tutulup meme başları ve sağım makineleri dezenfekte edilse bu düşüş söz konusu olmayacaktır. Sayılan bu önlemlerin gerçekleştirilmesi sanırım zor ve maddiyatla ilgili hususlar değildir.

Yazımda dile getirdiğim hususlar umarım çiğ süt üreticilerimize yararlı olur. Tek dileğim, bizim çiğ süt üreticilerimizin de batılı uygar Ülkelerde olduğu gibi çağdaş bir örgütlü yapıya kavuşmaları ve siyasi iktidarlar üzerinde legal baskı oluşturarak emeklerinin karşılığını almalarıdır.