BARIŞ SÜRECİ VE GÜNEY DOĞU ANADOLU HAYVANCILIĞI

Eskiden Güney Doğu Anadolu denince akla terör değil hayvancılık gelirdi. Yüksek dağları, serin yaylaları, geniş meraları hayvandan geçilmez, göçerler binlerce başlık koyun sürüleri ile ilkbahar ve yaz aylarında ıssız otlakları şenlendirirdi. Neredeyse içinde insanın kaybolduğu boydaki otları sığırlar ve koyunlar ete, süte dönüştürür, bundan da en büyük yararı hiç kuşkusuz Ülke ekonomisi görürdü. Tarih boyunca hayvancılıktan başka bir iş yapmamış olan bölge halkı bu yoldan geçimini sağlar, doğal olarak da köyünden ayrılmayı, gurbete gitmeyi hiç ama hiç düşünmezdi. Ama ne olduysa oldu, terör belası bölgeyi vurdu, köyler boşaltıldı, otlaklar hayvancılığa yasaklandı, bin yıldır bölgede yaşayan insanlar geçimlerini sağlamak üzere içleri kan ağlayarak gurbetin yolunu tutmak zorunda bırakıldı. Bundan en büyük zararı da hiç kuşkusuz hayvancılık gördü. Terörün egemen olduğu otuz yıllık süreçte Türkiye’de küçük ve büyük baş hayvan sayısı yarı yarıya azaldı.

Şimdi başlatılan yeni barış sürecinde Güney Doğudaki hayvancılığın tekrar eski görkemli günlerine dönmesi mümkün mü? Bence bu sorunun yanıtını doğru olarak verebilmek için bir süre daha beklemek gerekir. Gerçi oluşan görece yumuşama ortamı sonucu sayıları şimdilik az da olsa insanlar bölgedeki köylerine döndüler, yakın meralarda daha şimdiden hayvancılığa başladılar bile ama halkta bir tedirginliğin ve belirsizliğin varlığı da kuşku götürmez bir gerçek. Hele son günlerde yaşanan kimi lokal olaylar bu tedirginliği daha da artırıyor. Ama biz yine de bu işler bir gün düzelir umudu ile bölge hayvancılığını tartışmalıyız, çözüm önerilerini ortaya koymalıyız.

Aslında bölge sadece meraları, otlakları ve insanların yetiştiriciliğe yatkınlığı ile değil aynı zamanda sahip olduğu genetik materyali ile de hayvancılığa çok uygun bir coğrafi alandır. Bin yıllardır bu coğrafyada yurt tutmuş sığır ve koyun ırkları sayıları günümüzde bir hayli azalmış olsa da hayvancılık için önemli bir kaynak oluşturur. Bunlar arasında İvesi Koyunu, Mor Karaman Koyunu ,Güney Doğu Anadolu Kırmızısı Sığırı gibi otantik ırklar sayılabilir. Bu ırklar hem verimli, hem de bölgenin olumsuz koşullarına uyumlu hayvanlardan oluşmaktadır. Bu hayvanların en önemli özellikleri bölgede yaygın seyreden hastalıklara karşı dayanıklı olmaları ve geliştirilmeye müsait bir genetik yapıya sahip olmalarıdır. Nitekim İsrail, bölgede yaygın olarak yetiştirilen İvesi Koyununu geliştirerek Awassi adlı Dünyaca ünlü bir sütçü koyun ırkını oluşturmayı başarmıştır. İsrail ayrıca Amerikan Holştayn ırkı ile melezlediği Güney Anadolu kırmızısı Sığır Irkından İsrail Holştaynı adını verdiği süt verimi yüksek bir sığır ırkı elde etmiştir. Öte yandan Bölgedeki koyunların sayıca önemli bir bölümünü oluşturan Mor Karaman Koyun Irkı üzerinde geçmişte Ülkemizde yapılan ıslah çalışmalarından da bir hayli iyi sonuçlar alınmıştır. Koyunculuğun ve sığır besiciliğinin, meraya dayalı hayvancılık faaliyeti olmaları nedeniyle otlaklar tam anlamı ile yayılıma açıldığında eskiden olduğu gibi bir atak yapmaları beklenmektedir.

Güney Doğu Anadolu Bölgesi’nde hayvancılığın gelişmesi en başta Devletin bu konuya gereken önemi vermesine bağlıdır. Bunca yıldır gelmiş geçmiş tüm hükümetler Güney Doğu’da sanayinin gelişmesi için her türlü desteği ve teşviki vermişler, ama yine de sanayiyi geliştirememişlerdir. Devlet aynı duyarlılığı şimdi de hayvancılığın geliştirilmesi konusunda göstermelidir. Ama bunu yaparken çok büyük ölçekli hayvancılık işletmeleri yerine pazara üretim yapan orta ölçekli hayvancılık işletmelerine ağırlık verilmelidir. Çünkü büyük ölçekli işletmeler yoğun teknoloji kullandıkları için fazla işçi istihdam etmezler. Ama orta ölçekli işletmeler yaygınlaşırsa hem sektörden geçimini sağlayan insan sayısı artar ve işsizlik azalır hem de bir büyük ölçekli işletmeye verilecek destek ile on orta ölçekli işletme yaşama şansı bulabilir.

Güney Doğu Anadolu Bölgesi’nde hayvancılık faaliyeti olarak en başta besi (et) sığırcılığı ve koyunculuğa öncelik tanınmalıdır. Çünkü her iki faaliyet alanı da bölgede bol miktarda bulunan meraya dayalıdır. Barışın gelmesi ile birlikte yayılıma yasaklanan meralar ivedilikle hayvancılığa açılmalıdır. Meralar yıllardır terör nedeniyle kullanılmadığı için yenilenmişler ve hayvancılığa elverişli duruma gelmişlerdir. Mera hayvancılığı önemli bir girdi olan sanayi yem tüketimini azaltarak yetiştiriciliğin karlı hale gelmesini sağlar.

Canlı hayvan ve kaba yem hayvan yetiştiriciliğinde çok önem taşıyan iki ana girdidir. Bölgede hayvancılıkla uğraşacak olan orta ölçekli işletmelere devletin yapabileceği en doğru yardım onların acil canlı hayvan ve kaba yem ihtiyaçlarını karşılamaktır. Bu da örneğin bölgede bulunan ve çok büyük bir alana sahip olan Ceylanpınar Tarım İşletmesi’nin kapasitesini arttırarak sağlanabilir. Bu devlet işletmesinde bol miktarda üretilecek hayvan materyali ve kaba yem orta ölçekli işletmelere kredi karşılığı dağıtılarak en azında kısa vadede ihtiyaçları karşılanabilir. Yoksa nakit olarak verilen kredilerin hayvancılıktan başka her alana harcandığı geçmiş deneyimlerimiz arasındadır. Orta vadede bu işletmeler kendi hayvan materyalini ve kaba yemlerini üreterek devlete bağımlılıktan kurtulabilirler.

Bölgede orta ölçekli işletmelerin ürünlerini değerlendirerek mamul madde haline dönüştürecek Gıda Üretim Tesislerinin kurulması çok önemlidir. Bu tesisler hem orta ölçekli işletmeler için bir pazar işlevi görürken hem de ürettikleri hayvansal gıdaları yakın çevredeki Orta Doğu ve Ön Asya Ülkelerine ihraç edebilirler. Devlet sanayiye verdiği teşvik ve destekleri bu tesislerden esirgememelidir.

Bölgede yapılacak hayvancılık faaliyetleri için uygun bir kooperatif modelinin ve hayvan sağlığı örgütünün kurulması da zorunludur.

Dünyada Almanya’nın Bavyera Eyaleti ve Amerika’nın Wisconsin Eyaleti gibi çok önemli hayvancılık havzaları vardır. Ülkemizin Güney Doğu Anadolu Bölgesi de taşıdığı üstün potansiyel ile böylesine bir hayvancılık havzası olmaya adaydır. Yeter ki Devlet iyi bir planlama ile bölgedeki dinamikleri harekete geçirebilsin.