Geçenlerde basında, denizi olmayan Kahramanmaraş’ta yılda 6 bin ton
balık ihracatı yapılıp 20 milyon dolarlık döviz geliri elde edildiği
haberini okuyunca ihmal edilen bir hayvancılık faaliyeti olan
balıkçılığın bugünkü durumunu ve belli başlı sorunlarını rakamlarla
ortaya koymak istedim. Bilindiği gibi Türkiye’de balıkçılık denizlerde
ve iç sularda yapılan avcılık ve yine denizlerde ve iç sularda yapılan
yetiştiricilik olmak üzere iki şekilde icra edilmektedir. Denizlerde
daha çok hamsi, sardalya, istavrit, palamut, lüfer avlanırken iç
sularda daha çok alabalık, çipura ve levrek yetiştirilmektedir.
Türkiye’de deniz avcılığının çok eski bir geçmişi olmakla birlikte,
denizlerde ve iç sularda yapılan balık yetiştiriciliği 1980 li
yılların ilk yarısından itibaren yoğun olarak sürdürülmektedir.
Türkiye’de balıkçılığın bugünkü durumunu ortaya koymak için en son
istatistiklere bakmak gerekir.Türkiye’de 2016 yılında denizlerde
263.725 ton, iç sularda da 35.509 ton olmak üzere 1.3 milyar lira
değerinde toplam 295.234 ton balık avlanmıştır. Aynı yıl denizlerde
yetiştirilen 151.794 ton ve iç sularda yetiştirilen 101.601 ton ile
3.2 milyar lira değerinde toplam 253.395 ton balık üretilmiştir.
Türkiye’nin 2016 yılındaki su ürünleri ihracatı 145.715 ton ile 2.3
milyar liraya, ithalatı ise 82.074 ton ile 548 milyon liraya
ulaşmıştır. 2016 yılı verilerine göre Türkiye’de balık yetiştirilen
tesislerin sayısı denizde 425, iç sularda ise 1901 adettir. Türkiye’de
kişi başına tüketilen balık miktarı 5.4 kilodur. Dünya’da 2015 yılında
avcılık olarak denizlerden 81.2 milyon, iç sulardan 12.5 milyon ton
olmak üzere toplam 93.7 milyon ton su ürünleri üretimi
gerçekleşmiştir. Yetiştiricilik olarak ise aynı yıl denizlerde 27.8,
iç sularda da 48.7 milyon ton olmak üzere toplam 76.5 milyon ton su
ürünleri üretimi yapılmıştır.
Bu rakamlardan da görüleceği üzere, Türkiye’de su ürünleri üretimi ve
ihracatı son derecede düşüktür. Türkiye’nin toplam su ürünleri üretimi
Dünya su ürünleri üretiminin sadece % 0.36 sını oluşturmaktadır.
Türkiye’de kişi başına düşen su ürünleri tüketimi Amerikanın üçte
biri, Avrupa Birliği ülkelerinin yarısı kadardır. Türkiye’nin zengin
deniz ve iç su kaynakları göz önüne alındığında bu tablonun hiç de iyi
olmadığı hemen anlaşılır. Bu kötü tablonun hiç kuşkusuz çok çeşitli
nedenleri vardır. Herşeyden önce denizlerde yasa dışı yöntemlerle
yapılan balık avcılığı, yenemeyecek kadar küçük balıkların yönetmeliğe
aykırı olarak avlanması ve denizlerin gün geçtikçe kirlenmesi balık
üretiminin azalmasının en önemli nedenleri arasında sayılmaktadır. Bu
bağlamda yasa dışı avcılığın ve boyutu küçük balık avının mevcutlara
ek sıkı önlemlerle denetim altına alınması çok büyük bir önem
taşımaktadır. Ayrıca avlanan dip balıklarında özellikle ağır metal
kalıntılarının varlığı halkın sağlığını bozması bir yana ihracatı da
olumsuz yönde etkilemektedir. Deniz kirliliğinin önlenmesi uzun
dönemli bir iş olduğu için, ondan kaynaklanan sorunların bugünden
yarına çözülmesi mümkün görünmemektedir. Denizlerde ve iç sularda
yapılan yetiştiriciliğin daha farklı sorunları vardır. Bu sorunların
başında yeni kurulacak tesislerin ruhsatlanmasındaki uzun süren,
bıktırıcı işlemler gelmektedir. Bu işlemlerin mutlaka
kolaylaştırılması gerekir. Ayrıca yetiştiriciliği yapılan balık
türlerinin sayısı çok azdır. Yetiştirilecek türlerin sayılarının
artırılması ihracat yönünden de büyük önem taşımaktadır. Özellikle
balık yetiştiriciliğinde kullanılan yemlerin ve ilaçların temininde
sorun yaşanmaktadır. Daha etkili ilaçların ve daha besleyici yemlerin
bol miktarda üretilerek yetiştiricilerin kullanımına sunulması
gerekir. Balık çiftliklerinin turizm bölgelerinde yoğunlaşması bu
sektörü olumsuz yönde etkilemektedir. Bu çiftliklerin açık denize ve
turizm dışı alanlara kaydırılması konusundaki çalışmalar
sürdürülmelidir.
Denizlerde ve iç sularda yapılan balık yetiştiriciliği toprağa ihtiyaç
duymaması ve yatırım giderlerinin diğer hayvancılık dallarına göre az
olması nedeniyle karlı bir hayvancılık faaliyeti olarak
değerlendirilebilir. Üç tarafı denizlerle çevrili olmasına rağmen
halkın yüzyıllardır kırmızı ete olan düşkünlüğü de Türkiye’de balık
tüketiminin dolayısıyla da üretimininin önündeki en büyük engellerden
biridir.