2019 yılı başında Türkiye hayvancılığını değerlendirdiğim yazı dizimin bu son bölümünde çözüm önerilerimi sıralamaya devam edeceğim. Önceki bölümlerde hayvancılığın mevcut durumu ile 2019 yılına dair öngörülerimi ve 2018 yılından devralınan sorunlarının çözümüne ilişkin çözüm önerilerimi yazmıştım. Geçen bölümde özellikle Türkiye’de et üretiminin artırılması ve var sayılan kırmızı et açığının kapatılması konusuna ithalata başvurmadan yapılması gerekenleri açıklamıştım. Bu son bölümde ise Türkiye’deki yetiştiricilerin çok büyük bir bölümünün uğraştığı süt üretimindeki sorunların çözümlerini sıralamaya çalışacağım.
Türkiye’de Cumhuriyetle birlikte atağa geçen sığır ıslahı çalışmalarında İsviçre Esmeri ya da Montofon olarak adlandırılan ırkın saf inekleri ve boğaları kullanılmıştır. Bir yandan bu ırkın inekleri Devlete ait çiftliklerde saf olarak yetiştirilip sayıları artırılırken bir yandan da boğaları özellikle Bursa ve Balıkesir Bölgelerindeki boz ırk ineklerin suni tohumlama tekniği ile melezlenmesinde kullanılmıştır. Yıllar süren çevirme melezlemesi çalışmaları sonunda Karacabey Esmeri adı verilen Türkiye koşullarına uygun kombine verimli yeni bir ırk oluşturulmuştur. Daha sonraları bu ırk ülke genelinde yaygınlaşmış ve gittikçe artış gösteren nüfusun kırmızı et ve süt ihtiyacını rahatlıkla karşılamıştır. Bu düzen hiçbir sorun çıkmadan, baştan planlandığı şekilde devam ederken Türkiye’ye 1970 yılından itibaren sistemli olarak Dünyanın en sütçü ırkı olan Holştayn inekler ithal edilmiştir. Süt verimi yüksek buna karşın ilkel koşullara dayanıklılığı ve döl verimi düşük olan bu ırk çeşitli sübvansiyon ve desteklerle Türkiye’de yaygınlaştırılmıştır. Bunun doğal sonucu olarak da Montofon ırkından sığırların sayısı giderek azalmıştır. Holştayn ırkı ineklerin sayılarının ve verimlerinin giderek artmasına paralel olarak Türkiye’nin süt üretimi de çoğalmış ve günümüzde 20 milyon tonu aşarak büyük bir rekor kırmıştır. Süt üretiminde artan bu olağanüstü arza karşın talebin az olması haliyle fiyatları düşürmüş ve bugünkü çiğ süt sorunu ortaya çıkmıştır.
Pekiyi de, Türkiye’deki çiğ süt sorunu nasıl çözülebilir? Bu konuda yapılacak ilk iş Devletin gerçek sığır, boğa altı inek, sağmal inek sayılarını ve süt üretimi miktarlarını doğru olarak tespit etmesidir. İkinci yapılacak iş de, Ulusal Süt Konseyi’nin ya kaldırılması, ya da ıslah edilmesidir. Ulusal Süt Konseyi çiğ süt tavsiye fiyatını 15 Ağustos’ta tespit etmiş, daha sonra artan girdi fiyatları karşısında tartışmalı biçimde revize etmiş, şimdi de primi 25 kuruşa çıkarıp yeni yılın başında yapması gereken çiğ süt fiyatı tespitini ileri bir tarihe ertelediğini açıklamıştır. Ancak, çiğ süte yapılan bu cüzi fiyat artışları son altı ayda en az %40 artan girdi fiyatlarının gerisinde kalmış, yetiştirici günümüzde bir litre süt satıp bir kilo fabrika yemi alamaz duruma düşmüştür. Serbest piyasa ekonomilerinde her malın fiyatı kendi iç dinamikleri ile belirlenirken, sadece çiğ sütün fiyatı Bakanlığın ve ambalajlı süt sanayicilerinin güdümündeki demokratik olmayan bir kurul tarafından tespit edilmektedir. Onun için yapılacak en doğru iş bu kurulun kaldırılması ve çiğ süt fiyatlarının serbest piyasa ekonomisi kuralları içerisinde belirlenmesidir. Eğer bu yapılamıyor ise Ulusal Süt Konseyi’nin adı Ulusal Süt ve Yem Konseyi olarak değiştirilmeli ve bu yeni konsey Bakanlığa bağlı olmaktan çıkarılarak tüm paydaşların eşit ağırlıklı olarak temsil edildiği demokratik ve özerk bir yapıya kavuşturulmalıdır. Bu konsey çiğ süt fiyatları yanında fabrika yemi fiyatlarını da uluslararası piyasada kabul görmüş 1.0 : 1.5 luk Yem : Süt paritesini hesaba katarak tespit etmelidir.
Türkiye’de çiğ süt üretimindeki en büyük sıkıntı üretilen süt miktarının fazlalığıdır. Kesin olmamakla birlikte günümüzde çiğ süt üretimi 23 milyon tona yaklaşmıştır. Bu katlanılamayacak bir rakamdır. Çiğ süt üretiminin mutlaka düşürülmesi gerekir. Gerçi son altı ay içerisinde çok sayıda sağmal inek kesildiği için bu rakam düşmüştür ama yine de 20 milyon tonun üzerindeki üretim fazla sayılmalıdır. Devletin Holştayn yerine Simental ve Montofon gibi kombine ırkların yetiştirilmesini özendirmesi bu soruna belli ölçüde çözüm getirebilir. Ancak kalıcı çözüm Devletin uzun dönemli bir üretim planlaması yapmasından geçer. Üretim fazlası sütlerin süt tozuna çevrilmesi projesinin daha da genişletilerek ihraç olanaklarının araştırılması gerekir.
Süt üretiminde karlılığın artması en başta girdilerin üçte ikisini oluşturan yemin fiyatına bağlıdır. Süt üreticilerinin büyük çoğunluğu pahalı fabrika yemi kullanmaktadırlar. Türkiye’de 550 yem fabrikasının faaliyette oluşu süt üreticisinin fabrika yemine olan aşırı bağlılığının açık bir göstergesidir. Bu fabrikalar her yıl 22 milyon ton yem üretmektedir. Bursa’da bir yem fabrikası kurumsal vergi sıralamasında çoğu otomotiv ve tekstil firmalarının önünde yer almıştır. Fabrika yeminde en büyük sorun ana ham maddelerin ithal edilmesidir. Yem fabrikaları 2018 yılında 12 milyon ton ham madde ithalatı yapmıştır. Bu durum her döviz artışında yem fiyatının artışını da beraberinde getirmektedir. Devletin bu soruna mutlaka çözüm bulması gerekir. En doğru çözüm ithal edilen ham maddelerin Türkiye’de üretiminin mümkün olduğunca sağlanmasıdır. Ayrıca, süt üreticisinin kendi yemini yapması için gerekli koşullar devlet tarafından kolaylaştırılmalıdır. Mera konusuna hiç girmiyorum çünkü kendimi bildiğim son 50 yıldır her başa gelen hükumet ilk iş olarak meraları ıslah edeceğini söylemiş ama ne yazık ki başaramamıştır. Bundan sonra da meraların ıslah edilmesi çok iddialı olacak ama asla mümkün değildir.
Süt üreticisi günümüzde sahipsiz bir durumdadır. Üreticiye sahip çıkması gereken birlikler ne yazık ki bu görevlerini layıkıyla yerine getirememektedirler. Türkiye’de hayvan yetiştiricilerine hizmet götüren birlikler çok ve çeşitlidir. Bu dağınıklığın yapılacak yasal değişiklikle önlenmesi ve oluşturulacak merkezi birliğin yetkilerinin artırılması gerekir.