———————————————————————————————————


                                            Hayvancılığın İşlevleri:

1.        İstihdamı artırarak işsizlik oranını düşürür,
2.        Sanayiye ham madde sağlar,
3.        Dışsatım gelirlerini artırır,
4.        Toplumun yeterli ve dengeli beslenmesine katkıda bulunur,
5.        Gayri Safi Milli Hasıla’yı artırır,
6.        Kişi Başına Düşen Yıllık Milli Geliri yükseltir,
7.        Toplumun gelişmesine ve refahına katkıda bulunur,
8.        Gelir dağılımı adaletsizliğini önler,
9.        Bölgelerarası kalkınmışlık farklılıklarını giderir,
10.        Kırsal kalkınmanın lokomotifidir,
11.        Köyden kente göçü önler, tersine göçü hızlandırır.
12.        Katma değeri en yüksek üretim alanıdır.

                                           Veteriner Hekimliğin İşlevleri:

1.        Hayvan sağlığını korur,
2.        Hayvan refahını sağlar,
3.        Hayvan haklarını savunur,
4.        İnsan sağlığını korur ve güçlendirir,
5.        Hayvansal üretimi artırır,
6.        Nano – biyoteknolojik yöntemleri geliştirir,
7.        Gıda kalitesini iyileştirir ve güvenliğini sağlar,
8.        Global açlığın önlenmesine katkıda bulunur,
9.        Ekosistem güvenliğini sağlar,
10.        Biyoçeşitliliğin korunmasına ve sürdürülmesine katkıda bulunur,
11.        Biyomedikal araştırmalara yardımcı olur
12.        Biyogüvenliği geliştirir.

Ayrıca,
–     İnsanlarda görülen tüm enfeksiyonların  %60 ı, son 25 yıl
içerisinde ortaya çıkan enfeksiyonların  %75 i, Sağlık Bakanlığınca
ihbarı mecburi olarak belirlenen tehlikeli hastalıkların ise %50 si
hayvanlardan bulaşır,
–     Biyoterörizm amacıyla kullanılan mikro organizmaların %80 i
hayvansal kökenlidir,
–     Veteriner Hekimliği Tıp Bilimi, Veteriner Bilimi ve Tarım
Biliminin  bir bileşkesidir,
–     Veteriner Hekimliğin Sağlıklı Çevre – Sağlıklı Hayvan – Sağlıklı
Gıda – Sağlıklı İnsan- Sağlıklı Toplum zincirinin her aşamasında
önemli işlevleri bulunur,
–     Veteriner Hekimliği gelecekte Tek Dünya – Tek Tıp – Tek Sağlık
ekseninde gelişecektir,
–     Avrupa Birliği müktesebatının yaklaşık %25 i veteriner hekimliği
ile ilgili konulardan oluşmaktadır.
                                               Ö N E R İ L E R:
1.        Cumhuriyetin kuruluşundan 1980 li yılların ortalarına değin hayvan
sağlığını koruma ve gıda güvenliğini sağlama konularında başarılı bir
kamu örgütü modeli olan Veteriner İşleri Genel Müdürlüğü çağın
koşullarına uyarlanarak yeniden kurulmalıdır. Avrupa Birliği
Müktesebatının ve halen geçerliliği bulunan Uluslar Arası Cenevre
Sözleşmesinin de amir hükmü olan bu bağımsız ve merkez-taşra uyumu iyi
kurgulanmış Veteriner Otoritesi ; projeci, fizibiliteci, mobil, acil
uyarı ve hızlı teşhis sistemlerini bünyesinde barındıran bir yapıda
olmalıdır. Ayrıca,  İller İdaresi Kanunu değiştirilerek iller bazında
değil hayvan türü ya da yetiştiricilik dalı bakımından benzerlikler
taşıyan coğrafi bölgeler ( havzalar ) bazında örgütlenmiş bir idari
yapı egemen kılınmalıdır.
2.        Hayvan sağlığını korumak ve gıda güvenliğini sağlamak işlevleri
doğrudan insan sağlığı ile ilgili konulardır. İnsan sağlığı hizmeti
ise Ülkemizdeki eğitim, din ve emniyet hizmetlerinden daha önemsiz bir
hizmet alanı değildir. O halde devlet, anılan hizmetler için bolca
dağıttığı kadro olanaklarını hayvan sağlığı ve gıda güvenliği
hizmetleri için de sağlamalıdır. Bu bağlamda, hayvan sağlığı ve gıda
güvenliği konularında hizmet sunan ve akredite, tarım danışmanı ya da
4/B ye göre sözleşmeli unvanı altında görev yapan tüm veteriner
hekimler Hükümet Veteriner Hekimi kadrolarına atanmalıdır.
3.        Türkiye’de Veteriner Hekimliği sorunlarının en başında hiç kuşkusuz
Veteriner Fakültelerinin kalitesiz veteriner hekimler yetiştirmesi
olgusu gelir. Bunun da nedeni Veteriner Fakültesi sayılarının
fazlalığı ve çoğu Veteriner Fakültesinin öğretim elemanı sayısı ve
öğretim- araştırma olanakları bakımından yetersiz oluşudur. Çözüm,
yeni Veteriner Fakültelerinin açılmaması, henüz öğretime başlamamış
olanların kapatılması, olanakları yetersiz olanların rehabilitasyonu
ve büyük şehirlerdeki Fakültelerde yığılan öğretim üyelerinin eskiden
olduğu gibi rotasyonla gelişmemiş Veteriner Fakültelerinde
görevlendirilmesidir. Ayrıca ,Veteriner Fakültelerinin ders
planlarında Veteriner Hekimliğin Dünya’da 250. ,Türkiye de 169. Yılına
yakışır biçimde çağdaş değişiklikler yapılmalıdır.
4.        Türkiye’de Veteriner Hekimliğin temel yasası olan 6343 Sayılı Yasa
çağın gereklerine uygun hale getirilmelidir. Bu bağlamda, Veteriner
Hekim Odalarının görevleri yeni baştan düzenlenerek yetkileri
artırılmalı, Veteriner Hekimlerin göre alanları, yetki ve
sorumlulukları somut olarak belirlenerek gerek kendi aralarındaki
gerekse yakın mesleklerle olan ilişkileri yeniden düzenlenmelidir.
5.        Türkiye’de çiğ inek sütünün maliyetini artıran en önemli unsur
karma yem girdisidir. Süt sığırcılığında karlılığın temel koşulu bir
litre süt satıp bir buçuk kilogram karma yem alabilmektir. Bugünkü
fiyatlar ile üreticiler bir litre çiğ süt satıp bir kilogram karma yem
bile alamamaktadır. Karma yem ham maddelerinin bir bölümü Türk
çiftçilerince üretildiği bir bölümü de ithalat yoluyla temin edildiği
için fiyatlarının düşmesi beklenmemelidir. Çözüm, Devletin verimliliği
öncelemeyen hayvan başına desteği bir yana bırakıp süte, bir litre çiğ
sütle bir buçuk kilogram karma yem satın alabilecek düzeyde prim
desteği vermesidir. Burada Devletin bu kadar parayı nerden bulacağı
sorusu akla gelebilir. Devlet çıkardığı Temel Tarım Kanunu ile tarıma
vereceği desteklerin Gayri Safi Milli Hasıla’nın (GSMH) binde birinden
az olmayacağı kesin hükmünü getirmiştir. Türkiye’nin 2010 yılı GSMH
‘sı yaklaşık 750 milyar dolar olduğuna göre Devlet tarıma en az 7.5
milyar dolar destek verebilecek demektir ki bu da yaklaşık 12.5 milyar
Türk Lirası eder. Devlet bu paranın yarısını hayvancılığa ayırmış olsa
yılda üretilen çiğ inek sütüne karlılık ölçütü olan  bir litre çiğ
sütle bir buçuk kilogram karma yem alabilecek düzeyde destek
verebilir.
6.        Türkiye’deki süt üreticileri ne yazık ki çiğ sütlerini kar
edebilecekleri düzeyde bir fiyata satamamaktadır. Bunun da nedeni çiğ
süt üreticilerinin dağınık ve güçsüz bir örgütsel yapıya sahip
olmalardır. Böyle olunca da üreticiler, belli aralıklarla yapılan çiğ
süt ihalelerinde haklarını gereğince savunamamakta ve ne yazık ki 4-5
kutu sütü üreticisi firmanın esiri olmaktadırlar. Firmalar ucuza
aldıkları çiğ sütü işledikten sonra tüketiciye pahalıya satmakta ve
fahiş karlar elde etmektedirler. Bu nedenle yetiştiriciler, AB
Ülkelerinin çoğunda olduğu gibi tek tip ve güçlü demokratik
kooperatifler bünyesinde toplanmalı ve hem kutu sütü üreticilerine hem
de devlete karşı güç birliği oluşturmalıdır. Çiğ süt fiyatının
tespitinde aracılık yapmak ve kutu sütü fiyatını da tüketici lehine
gözetmek adına A.B.D’ de ve Avrupa’nın kimi ülkelerinde olduğu gibi
Süt Boardları (Milk Board) kurulmalıdır. Aynı yapı diğer hayvansal
ürünler için de söz konusu olabilir. Halen faaliyette olan ve
yönetmeliği gereği yetkileri sınırlı bulunan Süt Konseyi A.B.D ve
Avrupa’daki boardlara benzer bir yapıya kavuşturularak hem çiğ süt hem
de kutu sütü fiyatlarının düzenlenmesinde yetkili bir kuruluş haline
getirilebilir.
7.        Süt sığırcılığında son üç yıldır yaşanan karsızlık olgusu ne yazık
ki yüz binlerce anaç ineğin kesilmesine neden olmuştur. Ülkemizde
yetiştirilen her hangi bir et ırkı söz konusu olmadığı için doğallıkla
besi materyali olarak süt ineklerinin erkek danalarını kullanmak
zorunda kalan besiciler haliyle bundan büyük zarar görmüş ve besi
materyali bulmakta zorlanmışlardır. Bunun sonucunda et üretimi
azalmış, et fiyatları yükselmiş ve devlet artan et fiyatlarını
dengelemek, eksik olan besi materyalini temin etmek amacıyla canlı
besi hayvanı ve karkas et ithal etmek yoluna gitmiştir. Et ithalatı
Ülke hayvancılığına vurulan en büyük darbedir. Ancak, kırmızı etin
kaynağını oluşturan süt sığırcılığındaki sorunlar çözümleninceye kadar
Devlet E.B.K aracılığı ile besi materyali ithal edip besicilere
yardımcı olabilir.
8.        Türk insanının yüzyıllardır başlıca gıda ve geçim kaynaklarından
birini oluşturan koyunculuk günümüzde neredeyse bitme noktasına
gelmiştir. Koyunculuğun mutlak surette Devlet tarafından desteklenmesi
gerekir. Koyun sütüne Devletçe litre başına  verilen primin
artırılması soruna kalıcı bir çözüm olmayacaktır. Avrupa Birliği’nin
koyun başına, işletme başına ve pazarlama için verdiği desteklerin
toplamı 50 Euroyu bulmaktadır. Ülkemizde de benzer desteğin verilmesi
koyunculuğu kısa sürede içine düştüğü krizden kurtarabilir.
Koyunculuğun gelişmesi aynı zamanda Türkiye’deki kırmızı et sorununa
da kalıcı bir çözüm getirecektir. Koyunculuğun ve keçiciliğin
Türkiye’de artık entansifleşmesi ve pazara üretim yapacak bir konuma
getirilmesi sağlayacağı katma değer açısından da çok önemlidir.
Ülkemizin Doğu ve Güneydoğu Bölgelerindeki meraların ıslahı ve
kullanıma açılması koyunculuğu kısa sürede geliştirebileceği gibi
tersine göçü hızlandırarak bölgeler arası kalkınmışlık farklarının
giderilmesine de katkıda bulunacaktır. Bu arada çobanların eğitimi ve
sosyal haklara kavuşturulması konusunda da girişimler
hızlandırılmalıdır. Ayrıca Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki mayınlı
araziler bir an önce temizlenerek koyunculuğun hizmetine sunulmalıdır.
9.        Türkiye’de sadece hayvancılıkla uğraşan işletmelerin sayısı çok az
ve ölçek büyüklüğü de küçük olup çoğu aile içi tüketim amaçlı üretim
yapmaktadır. Oysa ki, hayvancılığı gelişmiş Ülkelerde olduğu gibi
Türkiye’de de hayvancılık işletmelerinin artık aile içi tüketime değil
pazara üretim yapan işletmeler haline dönüştürülmesi gerekmektedir.
Özellikle süt sığırcılığında böylesi bir ekonomik yapıya ancak
Küçük-Orta Boy Hayvancılık İşletmelerinin (KOHİ) sayısını artırmakla
ulaşılabilir. Kar-zarar hesabına göre çalışan bu ihtisas
işletmelerinin yaygınlaşması sadece girdileri ucuzlatarak karlılığı
artırmakla kalmayacak aynı zamanda verimliliği de yükseltecektir. Süt
sığırcılığı alanındaki 50-100 başlık Küçük-Orta Boy Hayvancılık
İşletmeleri  (KOHİ ) , Türkiye’deki Küçük- Orta Boy Sanayi
İşletmelerinde  (KOBİ)  olduğu gibi ayrı bir idari yapı bünyesinde
örgütlenmeli ve Organize Sanayi Bölgesi (OSB) benzeri kurulacak
Organize Hayvancılık Bölgelerinde ( OHAB ) faaliyet göstermelidir.