Üreme organlarında görülen patolojik olgular ineklerdeki infertilite’nin nedenleri arasında önemli bir yer tutar. Başta ovarium’lar olmak üzere üreme kanalının hemen her kesiminde görülen patolojik olgular genelde hormon dengesizliğine bağlı olarak şekillenir ve uterus endometrium’undan luteolitik etkili prostaglandin F2a nın salgılanmamasına neden olur. Prostaglandin F2a’nın salgılanamaması sonucu corpus luteum periodicum ve corpus luteum gravididatis luteolize olamaz, doğumdan sonra corpus luteum persistens (kalıcı corpus luteum) olarak yola devam eder.

Öte yandan, girişimli retentio secundinarium ve güç doğum olgularında yaralanan uterus endometrium’undan luteolitik etkili prostaglandin F2a salgılanamaması sonucu da yine corpus luteum persistens ve kistik corpus luteum olguları görülebilir. Her iki olgu sonucunda da düvelerde ve ineklerde anöstrus ortaya çıkar.

1. Kalıcı Corpus Luteum (Corpus luteum persistens): Ovarium’un nadir olarak görülen patolojik bir bozukluğudur. Corpus luteum persistens özellikle doğumdan sonra normal olarak luteolize olması gereken gebelik corpus luteumu’nun (corpus luteum graviditatis) güç doğum, retentio secundinarium, doğum sonu endometritisi, pyometra, mumyalaşmış fötus gibi patolojik olguların etkisi ile luteolize olamaması sonucu olarak ortaya çıkan ve ovarium’da fonksiyon yetersizliği ile karakterize bir bozukluktur. Corpus luteum graviditatis, corpus luteum persistens’e dönüştüğü için anılan patolojik olgular sonucu içi sıvı dolu olan uterus ile gebe uterus biri birinden kolayca ayırt edilemez.Teşhis için mutlaka ulrtrasonografi gereklidir.

Kalıcı corpus luteum olgusunda uterus dolgunluğu nedeniyle prostaglandin F2a’nın salgılanması engellendiğinden corpus luteum erimez ve progesteron salgılamaya devam eder. Salgılanan progesteron’un negatif feed-back sonucu östrogeni baskılaması nedeniyle inek kızgınlık göstermez. Deneyimli veteriner hekimler bile normal corpus luteum (corpus luteum periodicum) ile kalıcı corpus luteum’u (corpus luteum persistens ) bir birinden kolaylıkla ayırt edemezler. En doğrusu, ineğin gebe kalmadığı halde östrus göstermemesi durumunda 2-3 gün arayla ve bir hafta süreyle rektal muayene yapmaktır. Uterus’ta irinli bir içeriğin bulunması olgularında vagina’dan müköz veya purulent bir akıntı gelir ve bununla da normal gebelikten ayrılır .

2. Endometritis’ler: Uterus enfeksiyonları konusuna ileride daha ayrıntılı olarak değinileceği için burada, patolojik bir olgu olarak endometritis’ler üzerinde kısaca durulacaktır. Uterus yangıları ineklerde çokluk doğumdan sonra yani post-partum dönemde ortaya çıkar. Çünkü, post-partum dönemde ineklerin immun sistemi negatif enerji balansı sonucu zayıflamıştır ve dışarı çıkan üreme organları özellikle hijyenik koşulları yetersiz ahırlarda her türlü enfeksiyon etkeninin girişine açık hale gelmiştir. Bu nedenlerle post-partum’daki ineklerin yaklaşık % 5’inde endometritis’lere rastlanabilir.

İneklerin uterus mukozası’nda yangı oluşturarak infertilite’ye neden olan saprofit ve patogen mikroorganizmalar hemophilus, mycoplasma, pasterolla , chlamidie ve actinomyces aileleri ile infeksiyöz bovine rhinotreachitis – infeksiyöz püstülöz vulvovaginitis (IBR-IPV) , camplyobacter ve trichomonas etkenleridir. Endometritis’lerin hayvan sahibi tarafından da kolayca saptanabilecek en temel belirtisi vulvadan prulent bir akıntının gelmesidir. Genellikle geç teşhis edildiği için endometritis’ler zamanla kronikleşir ve giderek artan irinin uterus’ta toplanması sonucu pyometra oluşur.

3. Güç Doğum : Güç doğumlar doğum yolu çevresinde , uterus, oviduct ve ovarium’larda yaralanmalara yol açarak infertilite’ye neden olurlar. Güç doğumun nedenleri arasında doğum yolunun darlığı, doğum yolu dokularının gevşemesindeki yetersizlik, strese bağlı ağrı eksikliği, doğum yolu genişleme mekanizmasının yetersizliğine bağlı kas tembelliği, abdominal kasılmalardaki yetersizlik, pelvis bölgesindeki yağlanmalar, düvelerin gelişimini tamamlamadan gebe bırakılması gibi etkenler sayılabilir.

4. Retentio secundinarium (sonun atılamaması) : İneklerde plasenta’nın normal olarak doğumdan sonraki ilk 6 saat içinde atılması gerekir. Plasenta’nın 6 saatten sonra atılması gecikmiş abortus ,12 saatten sonra atılması da retentio olarak adlandırılır. Retentio secundinarium’un nedenleri arasında progesteron-östrogen dengesizliği, beslenme bozuklukları, Vitamin A-E eksikliği, post-partum kan calcium düzeyi düşüklüğü, selenyum eksikliği ve brucellozis sayılabilir. Retentio’lu ineklerin yaklaşık yarısında oluşan metritis sonucu infertilite ortaya çıkar.

5. Ovarium Kistleri (Kistik Ovarium): İneklerde infertilite’nin önemli nedenlerinden birisi de ovarium kistleridir. Bir süt sığırcılığı işletmesinin karlı olabilmesi için ineklerden yılda en az bir yavru alınması gerekir. Ovarium kistleri ineklerde iki gebelik arası süreyi uzatarak fertil yaşam süresinin kısalmasına, alınması gereken yavru sayısının ve süt veriminin düşmesine neden olurlar. Bu nedenle ovarium kistleri süt sığırcılığı işletmelerinin karlılığını azaltan önemli bir ekonomik sorundur. A.B.D ‘nin Wisconsin Eyaleti’nde yürütülen bir saha çalışmasında ovarium kistlerine ergin ineklerde %39.0 , sıfata yeni alınan düvelerde %3.0-6.0 , tek buzağılı düvelerde %11.0 oranında rastlanmış, etçi ırk ineklerde ovarium kistleri hemen hiç görülmemiştir.

Ovarium kistlerinin follikül kistleri ve luteinleşmiş follikül kistleri olmak üzere iki türü vardır. Olguların %70’i follikül kistlerinden, %30’u da luteinleşmiş follikül kistlerinden oluşmaktadır. Her iki türü birbirinden ayıran en temel farklılık follikül kistlerinin cidarının ince, luteinleşmiş follikül kistlerinin cidarının ise kalın olmasıdır. Ayrıca follikül kistleri sık ve düzensiz östrus (nimfomani), luteinleşmiş follikül kistleri ise anöstrus bulguları ile seyreder. Follikül kistlerinin tek yada her iki ovarium’da bir veya birden çok bulunmasına karşın luteinleşmiş follikül kistleri sadece bir ovarium’da ve tek olarak yer alırlar. Öte yandan follikül kistlerinde kandaki progesteron hormonu düzeyi daha yüksektir. Ovarium kistleri post-partum 60 gün içerisinde genellikle Ekim-Şubat ayları arasında ortaya çıkarlar ve varlıklarını on günden daha uzun süre sürdürürler. Ovarium kistleri bazen dışsal hiçbir girişim olmaksızın kendiliklerinden yok olup giderler.

Follikülogenezis ve ovulasyon sırasında folliküller’de anatomik, fizyolojik ve biyokimyasal kimi değişiklikler oluşur. Follikül’lerin teka ve granulosa katlarındaki hücrelerin moleküllerinde küçük farklılaşmalar gözlenir. FSH’nın etkisiyle hızla genişleyen folliküllerin iç sıvısında artan östrogen östrusu ve Gn-RH salınımını tetikler. Gn-RH’nın uyarması sonucu hipofiz’den salınan LH ovulasyona neden olur. Ovulasyon çukurundaki teka hücrelerinin LH’nın etkisiyle luteinleşmesi sonucu oluşan corpus luteum’dan salgılanan progesteron hormonu uterus kasılmalarını engeller. İnek tohumlanmamış yada tohumlanıp da gebe kalmamışsa östrus siklusunun 16.-17. günlerinde endometrium’dan salgılanan prostaglandin F2a’nın corpus luteum’u eritmesi sonucu kanda yoğunluğu azalan progesteronun FSH-LH üzerindeki engelleyici (negatif feed-back) etkisinin kalkması ile birlikte folliküller genişleyerek östrogen salgılanır ve yeni bir siklus başlar. Böylesi mükemmel bir hormon düzeninin nasıl olup da bozulduğu ve ovarium kistlerine neden olduğu tam olarak bilinmemektedir. Ancak, sağıtımda kullanılan Gn-RH enjeksiyonunun iyi sonuç vermesi , kimi hazırlayıcı nedenlerin de etkisi altında oluşan Gn-RH ve LH salınımındaki aksaklıkların ovarium kistlerine neden olduğu tezini varsayımsal olarak desteklemektedir.

Genetik etmenler ovarium kistlerinin oluşumunda önemli rol oynarlar. Holştayn ırkı ineklerde öteki ırk ineklerden daha sıklıkla ovarium kistlerine rastlanması kalıtımın etkisini anımsatmaktadır. Bu da büyük olasılıkla yüksek östrogen miktarı ve yüksek süt verimi ile ilişkilidir. Saha çalışmaları, süt veriminin düşmesi ile birlikte ineklerde ovarium kistlerinin azaldığını göstermektedir. Ayrıca, ovarium kistlerinin ineklerde kuşaktan kuşağa geçtiğine dair veriler de vardır.

Beslenme ile ovarium kistlerinin oluşumu arasında somut bir ilişki bulunmamıştır. Ne var ki, beta-karoten ve selenyum verildiğinde ineklerde ovarium kistlerinin azaldığı da saptanmıştır. Enerji eksikliği bulunan ineklerde insülin benzeri büyüme faktörü (IGF)’nün yeterince salgılanamaması sonucu Gn-RH ve LH salınımında oluşan aksaklıkların ovarium kistlerine neden olduğu ileri sürülmektedir.

Ovarium kistleri ile ineğin yaşı yada laktasyon sayısı arasında pozitif bir ilişki mevcuttur. Yaşlı ineklerde ovarium kistlerine %50 den fazla bir olasılıkla 4.-5. laktasyonda rastlanmaktadır.

Öte yandan, doğum ve erken laktasyon esnasında ortaya çıkan dystokia, süt humması, metritis, mastitis, retentio secundinarium, uterus enfeksiyonu gibi hastalıklarla; vit.A-E, karoten, selenyum eksikliği; kanda Ca-P dengesizliği; küflü ve fitoöstrojen içeren yeşil yapraklı yemlerle beslenme gibi hazırlayıcı nedenler de ovarium kistlerine yol açmaktadırlar.

Ovarium kistleri; klinik muayene, rektal muayene, laboratuar analizi ve ultrasonografik muayene olmak üzere dört değişik yöntemle saptanabilir. Klinik muayenede sık ve düzensiz östrus (nimfomani), anöstrus, vulva ödemi, müköz vulva akıntısı, boğayı reddetme, süt veriminde ani değişimler gibi semptomlar görülür. Tanıda en pratik yöntem olan rektal muayenede post-partum dönemde bir yada her iki ovarium’da bir veya birden çok , çapı 10-15 mm’ den 2.5 cm’ ye kadar değişen, içi su dolu , fluktuasyon gösteren, düzgün cidarlı keseciklere rastlanır. Tekli olgularda Graff follikülü’nden daha büyük çapta kistler görülebilir. Vagina ve uterus’ta ya çok az kas tonusu görülür yada hiç görülmez. Ayrıca, sacroiliatik ve sakrosiatik pelvis ligamentlerinde gevşeme saptanır. Ovarium’da corpus luteum kesinlikle mevcut değildir. Luteinleşmiş follikül kistleri bazen kistik corpus luteum ile karıştırılabilir . Kistik corpus luteum olgusu patolojiktir ve organın dokusu içerisinde su dolu keseciklerle karakterizedir. Kistik corpus luteum olgusunda östrus siklusu etkilenir, oysa patolojik olmayan follikül kistlerinde östrus ortaya çıkar fakat düzensizdir. Son zamanlarda ineklerdeki ovarium kistlerinin tanısında ultrasonografi tekniğinden de yararlanılmaktadır.

Sağıtımda başarı oranı eğer kistler post-partum ilk ovulasyondan önce oluşmuşsa % 30-70, luteinleşmiş follikül kistlerinde ise % 70-80 civarındadır. Sağıtımda Gn-RH ve prostaglandin F2a yaygın olarak kullanılmaktadır. Prostaglandin kullanılmadan uygulanan Gn-RH enjeksiyonunda sağıtımdan 21 gün sonra, prostaglandin’in kullanıldığı Gn-RH enjeksiyonunda ise sağıtımdan 12 gün sonra ilk östrus şekillenir. Tohumlamadan sonraki ilk östrusta gebe kalma oranı her iki kist türünde de % 45-60 dolayındadır.

6. Erken Embrionik Ölüm : Erken embrionik ölüm, gebelik sonucu oluşan döllenmiş ovum (zigot) yada embrio’nun implantasyondan sonra ve gebeliğin ilk 45 günü içerisinde ölmesi olarak tanımlanır . Bu dönemden sonraki ölümler erken embrionik ölüm değil abort (yavru atma) adını alır. Çiftlik hayvanlarının % 25-40’ ında embrio’lar erken dönemde kaybedilir. İneklerde embriyo kayıplarının çoğunluğu fertilizasyondan sonraki 8.-16. günlerde yani blastosit’lerin çoğalması ve implantasyon sırasında gerçekleşir.

Embrionik ölümler, klinik bulgular ve ölümün zamanına göre erken embrionik ölüm ve geç embrionik ölüm olmak üzere ikiye ayrılır. Fertilizasyondan sonraki ilk 16 gün içerisinde embrio salgıladığı bir protein aracılığı ile varlığını ineğe bildirir. Bu bildiriş corpus luteum’un erimesini ve tekrar kızgınlığın oluşmasını engeller. Erken embrionik ölümden sonra hayvan tekrar kızgınlık gösterir. Olguların % 25’inde embrio’lar gebeliğin 16.-45. günleri arasında kaybedilir. Bu durumda izleyen östrus tohumlamadan sonraki 23. güne kadar uzar.

Embrionik ölümün başta endokrin olmak üzere çok çeşitli nedenleri vardır. Östrojen-progesteron dengesizliği sonucu zigotun erken yada geç transportu implantasyondan önce embriyo ölümüne neden olur. Normalden daha küçük embrio’lar luteolitik etkiyi engelleyerek gebeliğin devamını ve corpus luteum’ da luteolizisin oluşmamasına neden olabilir. Embrio’nun yaşamında en kritik evre geç blastosit evresidir. Normalde gelişen corpus luteum’un salgıladığı progesteron genital kanalda embrionun gelişmesini sağlar. Luteolizis ve embrionik ölüm arasındaki ilişki tartışmalıdır. Açıkcası, ineklerdeki embrionik ölüm siklusun luteal fazındaki progesteron eksikliği tarafından meydana getirilmez. Corpus luteum’un luteolizisi embrionik ölümden sonra oluşur.

Beslenme de embrionik ölümün nedenleri arasında önemli bir yer tutar. Eksik kalori alımı ovulasyon ve fertilizasyon oranını etkileyerek embrionik ölüme neden olur. Yeşil yapraklı bitkilerde bulunan mimosin adlı bir amino asit ve fitoöstrogenler embrionik ölümlere neden olabilir.

Bunların dışında embrionik ölüme neden olan daha başka nedenler de vardır. Doğumdan sonraki dik laktasyon sırasında daha sık embrionik ölüm oluşur. Bu da tohumlama sonrası uzayan östrus siklusu ile karakterizedir. Embrionik ölüm daha çok yaşlı ineklerde görülür. Yazın sıcak günlerinde annenin vucut ısısının artması sonucu 6-8 günlük embrionun gelişme kapasitesi ve canlılığı düşer. Boğadan kaynaklanan gamet ve zigot kalitesi bozuklukları kromozom anomalileri doğurarak embrionik ölümlere neden olur. Ayrıca, endometritis, eksik beslenme nedeniyle oluşan nitrojen yetmezliği, stres, aşılama, antiparaziter uygulama, gebelik muayenesindeki hatalar, genital enfeksiyonlar gibi nedenler embrionik ölüme yol açarlar.

Erken embrionik ölüm uterus içi embrio toplama tekniği ile teşhis edilebilir. Embrionik ölüm ile ineğin gebe kalamaması olguları kolaylıkla ayırt edilemez. Her iki olguda da inek gebeliğin 23.-24. günü kızgınlığa döner ve progesteron düzeyi düşer. Geç embrionik ölüm ise ineğin tohumlamadan sonraki 25.-35. günlerde kızgınlık göstermesi ile teşhis edilir.

7. Kistik Corpus Luteum: İneklerdeki infertilite’nin patolojik nedenlerinden birisi de kistik corpus luteum olgusudur. Kistik corpus luteum’lar çokluk luteinleşmiş follikül kistleri ile karıştırılırlar. Corpus luteum kisti normal corpus luteum gibi oluşursa da aralarında büyük farklılıklar vardır. Kistik corpus luteum genelde içi sıvı dolu bir boşluk içerir, oysa luteinleşmiş follikül kistlerinde bu boşluğa rastlanmaz.

Kistik corpus luteum olgusu çokluk yaşlı ineklerde luteinizing hormon (LH) eksikliği sonucu oluşur ve erken embrionik ölümlere neden olur. Ovarium’larında kistik corpus luteum bulunan inekler normal siklik davranışlar gösterirler fakat gebe kalamazlar.

8. Pyometra: Uterus’ta irin toplanması ile karakterizedir. Tohumlama esnasında veya gebeliğin başlangıcında üreme kanalına enfeksiyon etkenlerinin girmesi sonucu oluşur. Başlangıçta gebeliğe engel olmaz ama ilerleyen durumlarda erken embrionik ölüm ve fötus ölümleri görülür. Deneyimsiz veteriner hekimler gebelik ile pyometra’yı karıştırabilirler. Gebelikte uterus duvarı daha kalın ve elastiktir. Pyometra‘da ise irin daha visköz olduğundan rektal muayene sırasında bir cornu’dan ötekine aktarılabilir. Uterus doluluğu nedeniyle prostaglandin F2a salgılanması engellendiğinden corpus luteum luteolize uğramaz, progesteron salgılamaya devam eder ve bu nedenle inek kızgınlık göstermez.

9. Fötus Maserasyonu (Mumifikasyon): Fötus maserasyonu ; fötus ölümü, abortion hatası, plasenta sıvısının resorpsiyonu, fötusun ve membranlarının dehidrasyonu ve uterus involusyonu ile karekterizedir. Fötus maserasyonu gebeliğin 5.-7. aylarında Jersey ve Guernsey ırklarında ağırlıklı olmak üzere tüm sığır ırklarında görülür. Bu gibi ineklerde çiftleşme sezonu daha geç görülür. Bazen mumifiye fötus kendiliğinden atılabilir fakat bu gebeliğin bitiminden aylar sonra gerçekleşir. Mumifiye fötusun uterus içerisinde bulunması endometritis, luteolitik etkinin engellenmesi ve corpus luteum persistens’e gibi olgulara neden olur.