Türkiye’nin bugün içinde bulunduğu ekonomik sıkıntıların ve dışa bağımlılığın temel nedeni başta ABD olmak üzere emperyalist devletlerin savaşla ve diplomasiyle elde edemedikleri hakları ekonomik ve ticari müdahalelerle kazanmak istemeleridir. Bu müdahalelerin hayvancılık özelindeki öyküsünü aşağıda kronolojik olarak bulacaksınız.

1-1915’de Çanakkale Boğazını geçip Türkiye’yi işgal etmeyi planlayan İngiliz ağırlıklı donanma birçok gemisini de kaybederek geri çekilmek zorunda kaldı.

 2-1916’da İngiltere ve Fransa arasında Osmanlı Devletinin parçalanmasını ve daha sonra da paylaşılmasını içeren Sykes-Picot anlaşması imzalandı. Rusya ve İtalya’da bu anlaşmayı onayladı.

 3-1918’de İtilaf devletleri ile Osmanlı Devleti arasında Mondros Mütarekesi imzalandı.

 4-1922’ de İtilaf devletleri ile T.B.M.M Hükumeti arasında Mudanya Ateşkes Anlaşması imzalandı.

 5-1923’de İngilizler 1918’de işgal ettikleri İstanbul’u terk ettiler.

 6-1924’de Lozan Barış Anlaşması yürürlüğe girdi.

Savaş ve diplomasi yolu ile Türkiye’yi alt edemeyen emperyalist devletler yoğun bir öç alma duygusuyla özellikle Lozan Anlaşması ile kaybettikleri kapitülasyonları yeniden kazanmak ve genç Cumhuriyet döneminde hızla  gelişen ulusal ekonomiyi çökertmek amacıyla öz kaynaklara yöneldiler. 1923-1930 yılları arasında Türkiye’nin en önemli öz kaynağı olan hayvancılıkta devrim niteliğinde gelişmeler yaşandı. Düşük verimli yerli koyun ve sığır ırklarının ıslahı konusunda önemli adımlar atıldı. Türkiye genelinde hara ve inekhaneler kuruldu. Hayvancılıkla ilgili temel yasalar çıkarıldı. Osmanlı Devletinin borçları hayvancılıktan elde edilen gelirle ödenmeye başladı. 1923-1930 yılları arasında 35.273.661 baş hayvan ihraç edilerek 2.739.413 dolar döviz elde edildi. Halkın refahı ve gelir düzeyi yükseldi.

Emperyalist ülkelerin Türkiye hayvancılığını baltalamak amacıyla başvurdukları girişimler şöylece sıralanabilir.

1-İnönü cumhurbaşkanı seçildikten 4.5 ay sonra 1 Nisan 1939 günü Türkiye cumhuriyeti ABD ile ilk anlaşmayı yaptı. Bu anlaşma ile Türkiye ABD’ye gerek ithalat ve ihracatta gerekse tüm konularda en ziyada müsaadeye mazhar ülke statüsü tanıdı. Ayrıca ABD sanayi mallarının ithalatında yüzde 12 ile yüzde 88 arasında gümrük indirimleri sağlandı..

 2-Islah çalışmaları çok başarılı bir şekilde devam eden, hatta ihracata bile katkıda bulunan sığırcılığa ilk dış müdahale 1948-1950 yılları arasında Amerika Birleşik Devletleri tarafından Marshall yardımı adı altında yapılmıştır. Türk çiftçisine başlangıçta hibe olarak verilen hibrit buğday tohumu, zirai ilaç ve ziraat makineleri ile Türkiye Orta Doğunun buğday ambarı yapılmak istenmiştir. Bu amaçla buğday tarımı teşvik edilmiş, yeni tarım alanları açmak için verimli meralar sürülmüş ve hayvancılığa dolayısıyla da sığırcılığa koyunculuğa büyük bir darbe vurulmuştur.

 3-14 Mayıs 1950 de iktidara gelen demokrat parti 12 Kasım 1956 tarihinde ABD ile Tarım Ürünleri Anlaşması imzaladı. Bu anlaşmaya göre ABD Türkiye’ye 46.3 milyon dolarlık buğday, arpa, dondurulmuş et, konserve, sığır eti, don yağı ve soya yağı satacaktır. Bu ürünler az gelişmiş bir tarım ülkesi olan Türkiye’nin temel tarım ürünleriydi ve bunlar ABD gibi bir ülkenin eşit olmayan rekabetine terk ediliyorlardı. Anlaşmanın 2.Maddesi bu anlaşmada adı geçen ya da benzeri ürünlerin Türkiye’den yapılacak ihracatı ABD tarafından denetlenecektir. Madde 3’e göre ise Türk ve Amerikan Hükumetleri Türkiye’de Amerikan malları talebini artırmak için birlikte hareket edeceklerdir.

 4-Bu yardımlardan kısa bir süre sonra emperyalist güçler GATT (Gümrük Tarifeleri ve Genel Ticaret Anlaşması) adıyla bir örgüt kurmuşlar ve Lozan ile kaybetmiş oldukları kapitülasyonları yeniden kazanabilmek adına gümrük duvarlarının kaldırılmasını dayatarak Türkiye’nin hayvancılıkta ithalatçı bir ülke konuma gelmesini sağlamışlardır. Aynı güçler zamanla kurdukları Dünya Ticaret Örgütü, Ekonomik İşbirliği Teşkilatı, Gümrük Birliği, Dünya Bankası, İMF gibi örgütler aracılığı ile Türkiye ekonomisine ve de sığırcılığına önemli dış müdahalelerde bulunmuşlardır.

 5-1954 yılında Holstein Assosiation ve Soybean Assosiation adlı Amerikan örgütleri Türkiye’ye ülke koşullarına uygun olmayan, hastalıklara karşı dayanıksız, verimlilik ömrü kısa Holstein ırkının ve hibrit soya fasulyesi tohumunun ithalatını dayatarak sığırcılığa bir darbe daha vurmuşlardır. Zamanla, büyük çabalar sonucu oluşturulan, ülke koşullarına uygun, hastalıklara dayanıklı, verimlilik ömrü uzun Karacabey Esmeri sığır ırkı gerileyerek yerini Holstein sığır ırkı almıştır.

6-1980 Askeri Darbesi Türkiye’de hayvancılığa ve veteriner hekimliğe yapılan dış müdahalelerin en büyüğüdür. Darbe ile uygulamaya konulan neoliberal politikalar sonucunda hayvan ithalatı daha da azgınlaşmış, geçmişte çok değerli hizmetler yapan veteriner işleri genel müdürlüğü ve hayvancılıkla ilgili KİT’ler kapatılmış, kamu veteriner hekimleri en temel hekimlik hizmetlerini bile yapamaz duruma getirilmiştir. Tüm bu müdahaleler sonucunda Türkiye’de hayvancılık o arada da sığırcılık tam anlamıyla dışa bağımlı hale gelmiştir.

 7-1996’da Türkiye Avrupa Birliği Üyesi bile değilken Gümrük Birliğine sokulmuş, gümrükler sıfırlanmış. AB Ülkelerinden hayvan ve hayvansal ürünler gümrüksüz olarak Türkiye’ye girmiştir.

 8-1990’larda İtalya destekli ANAFİ, 2000’lerde de Almanya destekli GTZ adlarında Holstein projeleri devreye sokulmuş ve bu projelerin yürütülmesinde destek olmaları amacıyla hayvancılık birlikleri kurulmuştur. Bu projeler aracılığı ile Türkiye’ye sokulan genetik kabiliyeti yüksek Holstein inekler ne yazık ki kısa sürede ülke koşullarına uyamayarak yok olup gitmişlerdir.

 9-Bu arada Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu (TKKD), Dünya Bankası ve Avrupa Birliği ile ortaklaşa IPART adı verilen projeler yapmışlardır. Hibe adı altında pahalı, kullanışsız, beton yığını ahırlara ithal hayvanlar doldurulmuştur. Şu anda bu ahırların çoğu boş ve kullanılmaz haldedir.

10-2008 yılında Türkiye’de büyük bir kuraklık meydana gelmiştir. Damızlık inekler bile kesime gönderilmiş, kırmızı et ve besi danası sıkıntısı başlamıştır. Bunun üzerine 2010 yılında Türkiye’ye yoğun bir kırmızı et, besilik ve kasaplık sığır, gebe düve ve inek ithalatı başlamıştır. On dört yıldır artarak devam eden bu ithalat sonucunda yaklaşık on milyar dolarlık döviz Türk çiftçisi yerine Avrupa’nın ve Güney Amerika’nın yetiştiricilerine aktarılmıştır.

Hayvancılıkta bugün gelinen noktada emperyalist devletlerin müdahaleleri başarılı olmuştur. Sığırcılık tümüyle dışa bağımlı bir hale gelmiştir. Döviz kurlarındaki artış sonucu yükselen girdi maliyetleri ve çiğ inek sütü fiyatlarının devlet tarafından enflasyonu yükseltecek bahanesiyle sürekli baskı altında tutulması nedeniyle üreticiler zarar etmişler ve en değerli damızlıklarını bile kestirmek zorunda kalmışlardır. Bunun sonucunda sığır sayıları azalmış, süt ve et verimi düşmüştür. Kredi faizlerini ödeyemeyen üreticiler çareyi hayvancılığı bırakmakta bulmuşlardır.

Ayrıca iklim değişikliği, kuraklık, sığırların sera gazı üretimini arttırdığı yalanı ve küresel ısınma gibi olgular hayvancılığı olumsuz yönde etkilemektedir. Ancak iklim değişikliği, kuraklık, küresel ısınma gibi

faktörler global olarak tüm dünyayı etkilediği için gelişmiş ülkelerdeki hayvancılıkta da verim düşüklüğü görülecektir. Bugün ihracatçı konumunda olan ülkeler de içe kapanarak üretimlerini daha zor durumlarda kullanmak amacıyla korumaya alacaklar, dışarıya hayvan ve hayvansal ürünler satmayacaklar ya da çok fahiş fiyatlara satacaklardır. Bu durumda hayvan ithalatçısı ülkelerde sanayi, enerji, imalat gibi sektörlerden ne kadar çok gelir elde edilirse edilsin elde edilen dövizlerin çoğu hayvan ve hayvansal ürünlere harcanacaktır. Böyle giderse Türkiye tahminen on yıl içerisinde özellikle kırmızı et bakımından tümüyle dışa bağımlı hale gelecektir.

Bu durum ne yazık ki diğer az gelişmiş ülkeler için de aynıdır. 1980 li yıllarda Kuzey ve Orta Afrika’nın kırmızı et ihtiyacın sağlayan Somali emperyalist ülkelerin uyguladıkları politikalar sonucu günümüzde açlıktan insanların öldüğü bir ülke haline gelmiştir. Yaşanan bu gerçekler, ABD Dış İşleri Bakanı Henry Kissinger’in 1970 li yıllarda söylediği, “ Bir gün Dünya’da fosil yakıt rezervleri tükenecek. O gün geldiğinde gıda üretimi yüksek olan ülkeler dünyaya hakim olacak” sözü gerçek olmak üzeredir.

Son 30 yıl içinde Rotschild ailesi, Melinda Bill Gates Vakfı ve Rockfeller Vakfı gibi uluslararası kuruluşlar hayvancılığı bitirmek için yapay et ve süt üretimine başlamışlar, kısa sürede de önemli aşamalar kaydetmişlerdir. Avrupa’daki kimi hükumetler sera gazı salınımını artırıyor diye hayvan sayılarına kotalar koymuşlardır. Bir hafta önce Bill Gates “2030’a kadar et tüketimini sıfırlayacağız ” sözünü etmiştir. Bu iddia gerçekleşirse Dünyada da hayvancılığın sonu gelecek demektir.