Grubumuzda çoktandır tartışılan “İngilizlerin verdikleri eğitim ile Diyarbakır’da süt verimini artırdıkları” konusu meslek olarak artık yüzleşmemiz gereken kimi gerçekleri su yüzüne çıkarmıştır. Bu gerçeklerin en başında hiç kuşkusuz Türk hayvancılığının en büyük sorunlarından birisi olduğu halde yıllardır nedense bir türlü halledemediğimiz yetiştirici eğitimi gelir. Hayvancılığı gelişmiş batılı ülkeler bu sorunu yıllar önce kurdukları demokratik üretici birlikleri sayesinde çözümlemişlerdir. Almanya’da, 34 yıl önce, Bavyera’nın en etkili yetiştirici birliğinin sağlık örgütünde (Tiergesundheitsdienst) çalışırken karşılaştığım hayvan yetiştiricilerinin neredeyse yeni mezun bir veteriner hekim kadar bilgili olduklarını hayretle görmüştüm. Bizde hayvancılığın ne yazık ki hala babadan dededen kalma usullerle yapılması bu konuda hiç bir ilerleme göstermediğimizin en önemli kanıtıdır. Veteriner İşleri Genel Müdürlüğü döneminde yani reorganizasyondan önce yetiştirici eğitimi etkin bir biçimde yürütülüyordu. Sivas’ta merkez veteriner hekimi olarak görev yaptığım dönemde aşılamaya gittiğimiz köylerdeki kahvehanelerde ya da köy konaklarında dinlenirken yetiştiricilerle sohbet ettiğimizi , onlara hastalıklar ve hayvan yetiştiriciliği konularında bilgiler verdiğimizi anımsıyorum . Ne var ki , reorganizasyondan sonra İl Müdürlükleri bünyesinde kurulan Çiftçi Eğitimi ve Yayın Şubeleri özellikle bayan Ziraat Mühendislerinin depolandığı iş görmez birimler haline geldi. Hayvan Sağlık Şubeleri’nde ya da İlçe Tarım Müdürlükleri’nde çalışan veteriner hekimler de hem bu konuda görevli ayrı bir birimin olması hem de bürokratik işlerinin yoğunluğu nedeniyle fırsat bulup ta bu konuya yeterince eğilemediler.Günümüzde serbest veteriner hekimler her ne kadar bu konuda duyarlı iseler de iş yoğunluğundan olsa gerek yetiştirici eğitimine fazlaca zaman ayıramıyorlar. Aslında yetiştirici eğitimi batıda olduğu gibi üretici birliklerinin görevi olması gerekir. Ama onlar da ne yazık ki ticari konulardan fırsat bulup bu konuya pek fazla ilgi duymuyorlar. Böylece yetiştiricilerimiz yıllardır eğitimsiz kaldı ve sırf bu nedenle karlı ve verimli bir hayvancılık yapamadılar. Oysa yetiştirici eğitimi veteriner hekimler için bir bumerang gibidir. Siz yetiştiricileri ne kadar çok eğitip hayvancılık konusunda bilinçlendirirseniz bu size o kadar çok iş ve para olarak geri döner .O nedenle özellikle serbest çalışan meslektaşlarımızın hasta muayenesi ve tedavisi için gittikleri işletmelerde zaman ayırıp özellikle kadınları hayvancılık konusunda bilinçlendirmeleri yararlı olur. Kurumlarca yapılacak eğitim seminerleri ise erkekler yanında asıl hayvancılığı yapan kesim olan kadınlara da yönelik olmalıdır.

Konu ile ilgili olarak gruba gelen maillerde “neden bu işi İngilizler yapıyor da Türkler yapmıyor” diye serzenişte bulunulunca, hem grup üyesi yetiştiricilere hem de yetiştiricileri bilgilendirmek isteyen meslektaşlarıma katkı olsun diye ineklerde süt verimini ve karlılığı artırmanın hepimizin bildiği pratik yollarını özetle sunmak istedim.

– Barınak özellikle süt sığırcılığında verimi ve karlılığı etkileyen en önemli unsurlardan birisidir. Havasız, ışıksız, dar, basık tavanlı, kapalı ahırlarda bağlanarak barındırılan inekler ortamdaki amonyak, metan ve karbon gazlarını soludukları için üst solunum yolu enfeksiyonlarına kolaylıkla yakalanırlar,yeterli oksijen alamadıkları için immun sistemleri zayıflar; gaitaları ve idrarları üzerine yattıkları için üreme organları ve memeleri enfekte olarak endometritis ve mastitis şekillenir; karaciğerde görülen yağlanma ve ketozis sonucunda infertilite sorunu ortaya çıkar, en önemlisi de tüm bunların sonucunda metabolizmaları yavaşlayacağı için yemden yararlanmaları azalır, yani yemi süte yeterince çeviremediklerinden hem süt verimleri hem de işletmenin karlılığı düşer.Tüm bu sorunlar süt ineklerine açık ya da yarı açık barınaklarda serbestçe dolaşacakları bir ortamın sağlanması ile kısa sürede çözülebilir .Bizler Türkiye’nin her yöresinde yeni işletme kuracaklara açık ya da yarı açık sistemi önermeliyiz. Ziraat Bankası bile artık kapalı sistem ahır inşa edecek yetiştiricilere kredi vermemektedir. Hayvancılığa kapalı sistemle devam edenlere ise ahırlarının önüne mutlaka ineklerin tüm gün serbestçe dolaşabilecekleri üstü açık padok’lar yapmalarını tavsiye etmeliyiz.

– İneklerde süt ve döl verimini olumsuz etkileyen olguların en başında hiç kuşkusuz beslenme bozuklukları gelir. Barınaklarda kaliteli kaba yemi yeterince alamayan ya da enerjili otlardan yoksun meralarda beslenen ineklerde enerji eksikliği (negatif enerji balansı) sonucu hem süt verimi düşer hem de infertilite oluşur. Ben burada özellikle kaba yem olarak fiğe değinmek istiyorum. Ankara Ziraat Fakültesi’nden emekli Prof.Dr.Şahabettin Elçi hocamızın TV programlarından öğrendiğime göre kıraç arazilerde bile yetişen fiğin tohumu sonbaharda dekara 10 kg ekildiğinde ilkbaharda 2,5-3,0 ton yeşil fiğ hasat edilir.Bu esnada toprakta 11 kg azot birikir ki bu 50 kg amonyum nitrat gübresine eşittir. İlkbaharda fiğ hasadı ile boşalacak arazilere münavebeli olarak pamuk ya da ay çiçeği ekildiğinde ek bir gübreye ihtiyaç duyulmaz. Ayrıca, fiğ fidelerinin dik durması için fiğ tohumuna ilave olarak dekara 2.0-2.5 kg arpa ekilirse hem fiğ yatmaz hem de yem enerji içeriği bakımından daha da güçlenmiş olur. Sulak arazisi bulunan yetiştiricilere de mısır silajı yapmalarını tavsiye etmeliyiz.Silaj konusunda yetiştiricilerimizde az da olsa bir bilgi birikiminin oluştuğu kuşkusuzdur. Böylece ucuza mal edilecek kaliteli kaba yem ineklere yeterli miktarda verildiğinde süt ve döl verimleri normal düzeylerde seyreder. Bir süt sığırcılığı işletmesinin giderlerinin %70 ini oluşturan yemler ne kadar ucuza mal edilebilirse işletmenin karlılığı da o oranda artar.Yemler enerjiden ne kadar zengin olursa süt ve döl verimi de o kadar yükselir.

– İnekleri genetik yapısı üstün boğa spermaları ile tohumlatmanın süt verimi artışına çok büyük oranda olumlu etkisi olduğu hepimizin malumudur.Yetiştiricilerimiz bilgisizlik yüzünden pahalı diye kaliteli boğa sperması istememekte, tohumlama yapan kimi veteriner hekimler de maalesef bu konuya yeterli önemi vermemektedir.Şimdi, elimizde 3000 lt süt veren bir inek olduğunu varsayalım.Bu ineği örneğin ucuz diye 4000 lt süt verim kapasiteli bir boğa sperması ile tohumlatırsak elde edeceğimiz dişi buzağının süt verim kapasitesi kabaca 3500 lt olur.Oysa elimizdeki ineği örneğin pahalı bile olsa 8000 lt süt kapasiteli bir boğa sperması ile tohumlatacak olursak elde edeceğimiz dişi buzağının ilerideki süt verim kapasitesi kabaca 5500 lt ye yükselir. Her iki uygulama arasında yıllık 2000 lt lik bir süt verim farkı vardır ki bugünkü fiyatlarla yılda yaklaşık 1000 YTL eder. Oysa yılda bir kez kullanacağımız spermaların fiyatları arasındaki fark taş çatlasa 100 YTL yi geçmez. Böylece, kaliteli boğa spermaları kullanıldığında hem buzağının ilerideki süt verimi yılda 2000 lt artar hem de yetiştirici ileride yılda inek başına bugünkü fiyatlarla 900 YTL daha fazla para kazanmış olur.Tabii burada verimi artan ineğin biraz daha fazla yem yiyeceğini de hesaba katmamız gerekir.Yine de, yüz başlık bir işletmeyi düşündüğümüzde bu farkın ne kadar önemli olduğu ortaya çıkar. Suni tohumlama yapan kimi veteriner hekimler nasıl olsa tohumlama paramı, taksi paramı alıyorum diye buna önem vermiyor olabilirler ancak unutulmamalıdır ki ineği ne kadar fazla süt verirse yetiştirici o kadar çok kazanır ve veteriner hekime de o kadar sık müracaat eder. O nedenle bu kar-zarar denklemini bıkmadan usanmadan anlatarak yetiştiricileri kaliteli boğa sperması kullanmaya özendirmemiz gerekir.

– Hayvancılık konusunda görüş bildirenler çokluk Türkiye’deki sığır sayısının örneğin son on yıl içerisinde giderek düştüğünü sanki bir olumsuzlukmuş gibi yansıtırlar. Aslında sığır sayısının azalması çok ta kötü bir şey değildir, yeter ki toplam sığır varlığı içerisinde yüksek verimli kültür ırkı sığırların oranı artmış olsun.Bu durum hayvancılık işletmeleri için de aynen böyledir. Marifet çok sayıda hayvan bulundurmak değil az da olsa yüksek verimli hayvan beslemektir. Şimdi elimizde yılda 2500 lt süt veren örneğin üç ineğimizin olduğunu varsayalım. Oysa, bu üç inek yerine elimizde yılda 7500 lt süt veren üstün verimli tek bir ineğimiz olsa hem bu düşük verimli üç ineğin verdiği sütü tek başına verecek hem de bu üç ineğe yaşama payı olan yem verilmeyeceği için yemden de tasarruf sağlanmış olacaktır. İnek sayısı fazla bir işletme söz konusu olduğunda yem, işçilik, barınak alanı, veteriner-ilaç giderlerinden yapılacak tasarruf daha da büyük önem kazanır. O halde yetiştiricilere karlı ve verimli bir yetiştiricilik yapmaları için düşük verimli çok sayıda inek yerine yüksek verimli az sayıda inek beslemeleri ısrarla önerilmelidir.

– Ahır hijyeni ineklerin meme, üreme organı ve ayak hastalıkları bakımından çok önemlidir. İneklerin en önemli organları yavru yapmalarını sağlayan üreme organları ve süt vermelerini sağlayan memeleridir. İneklerde tırnaklar da süt ve döl verimi açısından son derece önemli organlardır. Temiz olmayan kapalı ahırlarda bağlanarak bakılan inekler gaita ve idrarları üzerine yatmak zorunda kalacaklarından üreme organ yangılarına ve enfeksiyonlarına daha kolay yakalanırlar. Ayrıca bu gibi ahırlarda barındırılan ineklerin immun sistemleri de zayıflayacağı için üreme enfeksiyonlarının gelişmesi daha hızlı olur. Aynı şekilde hijyenik koşulları elverişsiz ahırlarda bağlanarak barındırılan ineklerin memeleri de yatma esnasında gaita ile bulaşıp enfekte olacağı için mastitis oluşması kolaylaşır ve doğal olarak süt verimi de düşer. Bir memenin körelmesi demek süt veriminin %25 oranında azalması ve boşuna yem sarfiyatı demektir. Onun için yetiştiricilere ahırlarını temiz tutmaları, mümkünse bağlamasız açık barınak sistemine geçmeleri, gaitaların bekletilmeden ahır dışına çıkartılması, sağım esnasında memelerin ve sağım makinelerinin temizliğine özen gösterilmesi, sağımdan sonra meme başlarının antiseptik solüsyona batırılması tavsiye edilmelidir.

– İneklerde görülen çok sayıda bakteriyel ve virutik hastalık vardır.Bu hastalıkların büyük çoğunluğuna karşı geliştirilmiş aşılar piyasada satılmaktadır.Yetiştiriciler bu hastalıklara karşı ineklerini bir veteriner hekimin danışmanlığı altında aşılatacak olurlarsa uğrayacakları verim kayıpları daha oluşmadan önlenmiş olur. Çoğu yetiştiriciler koruyucu aşılama için harcayacakları parayı fazla bulmakta ve bu nedenle aşılama yaptırmaktan kaçınmaktadırlar. Oysa yapılan hesaplara göre bir ineğin tüm hastalıklara karşı aşılanmasının bedeli onun bir haftalık süt geliri ile bile karşılanabilir. Oysa inekler aşılanmazlarsa uğranılacak zarar aşı masrafının yüzlerce kat üstündedir. Ayrıca ineğin zaman içerisinde her hangi bir hastalıktan ölme riski de yüksektir .Veteriner hekimler olarak yetiştiricilere karlı ve verimli bir hayvancılık yapmaları için ineklerini mutlaka hastalıklara karşı aşılatmalarını ,bu kar-zarar hesabını da yaparak tavsiye etmeliyiz.

– Süt ineklerinde karlılık yaşam boyu doğurdukları yavru sayısı ve ürettikleri süt miktarı esas alınarak hesaplanır. Yaşam Boyu Karlılık olarak tanımlanan bu olgunun temel ayaklarından birisi de yeni doğanların bakımıdır. Yeni doğan buzağılara bir hafta süreyle ağız sütünün verilmesi ve daha sonra annelerinden ayrılarak bağımsız kulübelerde bireysel beslenmeye tabi tutulmaları büyük önem taşır.Alınacak bu önlemler ve septisemiye karşı uygulanacak serum buzağının hastalanmamasını ve sağlıklı olarak bir an önce süt verimine başlamasını sağlar.Yetiştiricileri bu konuda bilinçlendirmek süt sığırcılığında önemsenecek bir oranda ortaya çıkan buzağı ölümlerini engelleyerek işletmenin süt verimini ve karlılığını artıracaktır.

Ben bu yazımda aslında hepimizin bildiği konuları özetleyerek sizlere sunmaya çalıştım.Veteriner hekimler olarak bilgili bir yetiştirici ile muhatap olmak bilgisiz bir yetiştirici ile muhatap olmaktan çok daha iyidir. Yetiştirici eğitimi her şeyden önce biz veteriner hekimleri ilgilendirmektedir. Bizler önceden de söylediğim gibi tohumlamaya veya tedaviye gittiğimizde işimiz bittikten sonra 10-15 dakikamızı ayırıp yetiştiricileri özellikle de hayvanı bakıp besleyen kadınları bakım, beslenme, kızgınlık tayini, ahır ve sağım hijyeni gibi konularda bilgilendirirsek sadece yetiştiricilere katkı sağlamakla kalmayız, ulusal ekonomimizi de güçlendirmiş oluruz.