Üçüncü Tarım ve Orman Şurası 15 yıl aradan sonra Ankara’da toplandı ve alınan kararlar Cumhurbaşkanı tarafından okunan 60 maddelik bir bildiri ile kamuoyuna açıklandı. Burada, Şura sonucunda komisyon tarafından hazırlanan bildiri ile Cumhurbaşkanının konuşmasını ayrı değerlendirmek gerektiğini düşünüyorum. Çünkü bildiri kişisel önerilerin ışığında ve çok sayıda komisyonun çalışmaları sonucu hazırlanmıştır. Komisyonlarda meslek ve yetiştirici örgütlerinin temsilcileri, üniversite öğretim üyeleri ve bakanlık bürokratları görev almıştır. Daha çok bürokratik bir dille yazıldığı anlaşılan bildirideki 60 maddenin içeriğine bakıldığında somuttan ziyade soyut söylemlerin yer aldığı görülmektedir. Oysa Cumhurbaşkanının konuşmasında bahsettiği hususlar tamamen somut ve siyasi vaatlerdir.
Şuralar, içerdiği konunun tüm paydaşlarının eşit oranda temsil edildiği, kararların demokratik oylama yöntemi ile alındığı, sonuçları itibariyle geleceğe ışık tutan ve yol gösteren yani kısaca ortak aklın egemen olduğu toplantılardır. Oysa Üçüncü Tarım ve Orman Şurasına bakıldığında bahsedilen bu hususların bir bölümünün yerine getirilmediği görülmektedir. Örneğin, özellikle bu yıl içerisinde batma noktasına gelen hayvan üreticileri Şura’da temsil edilmemiş, bunun yerine seçilmiş az sayıda üretici Şura’da hazır bulunmuş, onların da alınan kararlarda hiçbir etkisi olmamıştır. Aslında üreticiler öneri linkine görüş bildirmek suretiyle Şura’ya katkı bulunabilirlerdi ama bunu yapacak çok az sayıda üretici olduğunu hepimiz iyi biliyoruz. Şura’da her ne kadar çok sayıda üretici örgütü temsil edilmişse de, bu örgütlerin daha önceden de üreticiden yana değil mevcut yönetimden yana tavır almaları nedeniyle alınan kararlarda önemli bir etkileri olmamıştır. Bunun böyle olduğu zaten Şura’da alınan kararlardan da açıkça görülmektedir. İkinci önemli bir husus da, Şura sonunda alınan kararların bağımsız tartışma ortamında ve demokratik oylama yöntemi ile değil de çoğunluğunu bürokratların oluşturduğu bir kurul tarafından alınmış olmasıdır. Nitekim açıklanan 60 maddeye bakıldığında çoğunun yerine getirilemez, sanki bir siyasal partinin seçim bildirgesinde yazılan türden vaatlerden oluştuğu izlenimi doğmaktadır. Ben 50 yıllık meslek yaşantımda buna benzer birçok toplantıya katıldım, hatta bazılarını bizzat düzenledim. Buna rağmen alınan kararların çoğunun uygulanmadığını ve kağıt üzerinde ya da kitap sayfalarında kaldığını gördüm. Bir örnek vermem gerekirse 50 yıldır katıldığım her toplantıda hep meraların ıslah edileceği söylenip durmuş, ne var ki 50 yılda ıslah edilmeleri bir yana mera alanlarının yüzölçümü 45 milyon hektardan 10 milyon hektarın da altına düşmüş, mevcutlar da mera vasfını kaybetmiştir.
Şura’nın olumlu yönleri olduğu kadar olumsuz yönleri de vardır. Bence Şura’nın en olumlu yanı geçmişte tarım gündemini aylarca meşgul eden Semerat Holding fikrinden vaz geçilmiş olmasıdır. Böylece Türk tarımı yabancı şirketlere ve onların yerli ortaklarına peşkeş çekilmekten kurtulmuştur. Diğer önemli bir husus da kırmızı et üretiminde koyun eti üretimine ağırlık verilecek olmasıdır. Böylece 1980 öncesinde olduğu gibi koyun eti tüketiminin artması Türkiye’nin kırmızı et sorununa ve yıllardır üreticileri perişan eden kırmızı et ithalatına bir son verecektir. Büyükşehir Belediyesine bağlı kırsal mahallelerde eskiden olduğu gibi köy tüzel kişiliğinin korunacağı kararı da Şura’nın olumlu yönlerinden birisidir. Şura’nın olumsuz yönlerinin başında kooperatifçiliğe güçlü bir vurgunun yapılmaması gelmektedir. Ayrıca, kararlarda hayvancılığın temeli olan küçük aile işletmelerinin korunacağı ve geliştirileceği konusunda bir vurgunun bulunmayışı da Şura’nın olumsuz yönleri arasında sayılabilir. Öte yandan, üreticinin baş belası olan maliyet artışlarına bir çözüm getirilmemesi de olumsuz yönler arasındadır. Aracıların kaldırılması, kooperatif ya da birliklerin haller aracılığı ile doğrudan tüketiciye ulaşması konusu da göz ardı edilmiştir. Tarım ve Orman Bakanlıkları birleşince ortaya devasa bir örgüt yapısı çıkmıştır. Farklı örgüt yapılarındaki iki bakanlığın birleşmesi hem yükü artırmakta hem de uygulamada bazı zorluklar çıkarmaktadır. Bu konulara bildiride ne yazık ki yer verilmemiştir. Ayrıca örgütlenmede sektörel ayrımdan söz edilmeyişi de dikkati çekmektedir. Örneğin hayvan hastalıklarının önlenmesinde 1980 öncesinde olduğu gibi bağımsız, merkez taşra uyumu sağlam, bütüncül bir hayvan sağlığı örgütünün kurulacağına vurgu yapılmaması eksik kalmıştır.
Bildirinin açıklandığı toplantıda Cumhurbaşkanının da bazı söylemleri olmuştur. Bildirinin aksine siyasal bir içerik taşıyan söylemlerin başında gelen 2020 yılı sonuna kadar lop et ve besilik sığır ithalatının yapılmayacağı vaadi Türkiye hayvancılığının geleceği açısından son derecede önemlidir. Bu husus ölmekte olan et ve süt sığırcılığına bir can suyu vermek anlamı taşımaktadır. Cumhurbaşkanının diğer önemli bir söylemi ise koyun sayısının artırılacağı ve sürüye katılan dişi koyun başına artı 100 TL destek verileceğidir. Bu konu da Türkiye’de koyunculuğun gelişmesi ve köyden kente göçün önlenmesi açısından son derece önemlidir.
Üçüncü Tarım ve Orman Şurasının ardından şimdi hayvan üreticileri bildirgede yazılan kararların ve Cumhurbaşkanınca verilen sözlerin ivedilikle hayata geçirilmesini beklemektedir.