Türkiye’de Cumhuriyetin kuruluşuna kadar modern hayvancılık söz konusu değildi. O dönemde mevcut sığır ve koyunların tamamı düşük verimli yerli ırklara mensup hayvanlardan oluşuyordu. Hayvancılık, Cumhuriyet ile birlikte büyük bir atılım yaptı. Ulu Önder Atatürk’ün daha Cumhuriyet kurulmadan önce İzmir’de topladığı Birinci İktisat Kongresinde alınan kararların bir tanesi de önemli bir öz kaynak olan hayvanlarımızın ıslah edilmesi, sayılarının ve verimlerinin artırılması idi. Nitekim, çok kısa sürede bu konuda önemli adımlar atılmış, tüm maddi olanaksızlıklara rağmen Yurt çapında Hara, İnekhane, Boğa ve Koç Depoları gibi hayvancılık ıslah kurumları tesis edilmiş ve Dünya’da ikinci olarak sun’i tohumlama uygulaması başlatılmıştır. Bu bağlamda ilk olarak Yurt dışından damızlık boğa ve koçlar ithal edilmiş ve yerli hayvanlarımızın sun’i tohumlama tekniği kullanılarak ıslahı çalışmaları başlatılmıştır. Bu çalışmalar kapsamında, yerli sığır ırklarımızın ıslahı amacıyla Avusturya ve Almanya’dan Esmer Irk ve Montofon boğalar getirilmiş ve ilk olarak Bursa-Balıkesir Bölgesindeki yerli Boz Irk ineklerin sun’i tohumlama tekniği kullanılarak ıslahı yoluna gidilmiştir. Nitekim, tüm bu çalışmalar sonucunda kısa sürede Karacabey Esmeri adı verilen yerli bir kültür sığır ırkı elde edilmiştir. Bugün geriye dönüp baktığımızda o yıllarda Esmer ya da Montofon ırkının tercih edilmesinin çok isabetli bir karar olduğu sonucuna varabiliriz. Çünkü, Montofon ırkı hem sütçü bir ırktı hem de erkek danalarının besi kabiliyeti yüksekti. Ayrıca da Türkiye’nin coğrafi koşullarına uygun ve hastalıklara karşı dayanıklı idi. Eğer Esmer ya da Montofon melezlemesi Türkiye genelinde yaygınlaşmış olsaydı bugün süt üretimi bu denli yüksek olmayacak, kırmızı et sorunu da hiç ortaya çıkmayacaktı.
Esmer ya da Montofon ırkı tam yaygınlaşmaya başlamıştı ki Türkiye’ye tam bir sütçü ırk olan Holştayn girdi. Daha çok Hollanda’dan ve Amerika’dan dişi damızlık ithalatı yoluyla Türkiye’ye giren bu ırk, süt veriminin yüksek olması ve eş zamanlı olarak kurulan Süt Ürünleri Sanayinin çiğ süt talebini artırması nedeniyle yetiştiricinin ilgisini çekti. Her ne kadar bu ırkın erkek danaları besiye elverişli olmasa da verdiği bol miktarda süt Holştayn’ın Türkiye genelinde yaygınlaşmasına neden oldu. Şu anda, kültür ırkı ve melezi sığırlarımızın büyük çoğunluğu Holştayn ırkı hayvanlar oluşturmaktadır. Son zamanlarda kırmızı et sorunu ile bağlantılı olarak kombine bir ırk olan Simental yaygınlaşmaya başlamıştır. Hatta hem sütü fazla olsun hem de erkek danaları besiye gelsin diye Holştayn inekler, Simental boğaların sperması ile tohumlanmaktadır. Bakanlığın da onay verdiği bu uygulama bence son derece yanlıştır. Bu uygulama eğer uzun süre devam ederse her iki ırkın da özelliği bozulacak ve ortaya ne olduğu belirsiz garip bir varlık çıkacaktır. Bence çözüm Esmer Irk ya da Simentali saf olarak yetiştirmek, kırmızı et üretimi açısından da etçi ırklara ağırlık vermektir.
Holştayn ırkının toplam sığır varlığı içerisindeki oranının yüksekliği, kaliteli sperma kullanılmasının yaygınlaşması ve sürü yönetimi ilkelerini eksiksiz uygulayan orta ve büyük ölçekli süt sığırcılığı işletmelerinin sayısının çoğalması Türkiye’de çiğ süt üretiminin olağan üstü miktarda artmasına neden olmuştur. Nitekim 2015 yılında Türkiye’de 17 milyon ton çiğ süt üretilmiştir. Aslında sevinilmesi gereken bu husus, maalesef süt tüketiminin az olması nedeniyle istenmeyen bir durum olarak kabul edilmekte ve yetiştiricilerde süt fiyatlarını düşüreceği endişesini uyandırmaktadır. Aslında Türkiye’de yıllık ortalama 25 kilo civarında olan süt ve ürünleri tüketimi bırakın Amerika’yı Avrupa düzeyinde bile olsa üretilen bu sütün yetmeyeceği açıktır. Şimdi hayvancılığın gündemini bu fazlalığın nesıl giderileceği konusu işgal etmektedir. Bu bağlamda, okul sütü, kışla sütü, süt tozu gibi kimi çözüm önerileri üretilmektedir. Bence, bu önerilerin süt üretimindeki hızlı artış karşısında fazla bir etkisi olmayacak, aşırı miktardaki sütün eritilmesine önemli bir katkı sağlamayacaktır. Yıllardır söylene gelen süt tüketimi artırılsın önerisi de doğrudan insanların alım gücü ile ilgili olduğundan gerçekleşmesi çok zor bir olasılıktır. Son günlerde, Tire Süt Kooperatifi Başkanı Sayın Eskiyörük yaşlanmış ineklerin devlet desteği ile kesilmesini önermekte ve bunun hem süt üretimini azaltacağını hem de kırmızı et krizinin ortaya çıkmasını önleyeceğini ileri sürmektedir. Bence de en tutarlı çözüm dört buzağı vermiş olan ineklerin kesilmesidir. Bir düvenin 14 aylıkken tohumlanacağı ve yaklaşık iki yaşında da doğuracağı var sayıldığında dört buzağı veren bir inek yaklaşık yedi yaşına gelmiş olacaktır ki biyolojik bakımdan da bu yaştan sonra ineğin yetiştirmede kullanılması sakıncalıdır.