Değerli meslektaşlarım, her zaman dile getirdiğim gibi kutsal mesleğimiz son yıllarda çeşitli çevreler ve meslekler tarafından büyük bir kuşatma altına alınmıştır. İstihdam alanları giderek daralan, daha dün biri birinden türemiş kimi köksüz meslekler sırf mezunlarına iş bulabilmek adına tarihi insanlık tarihi kadar eski, geçmişi şan ve şereflerle dolu mesleğimize var güçleriyle saldırmaya başladılar. Bu arada Türkiye’de hayvancılığı ve veteriner hekimliği gerileterek ülkemizi hayvansal ürünler bakımından dışa bağımlı kılmak isteyen kimi çevreler de yeni veteriner fakülteleri açma konusunda büyük bir yarışa girdiler. Bu arada, İstatistik Kurumuna göre veteriner hekimliği Türkiye’de %80’ lik istihdam oranıyla birinci durumda görünüyor. Ayrıca, seksen bin katılımcı ile gerçekleştirilen mesleki eğilimler araştırmasının sonuçları Türk çocuklarının öncelikle doktor, öğretmen ve veteriner hekim olmak istediklerini ortaya koyuyor. Ancak, sahadaki durum hiç te istatistiklerin ve kamuoyu araştırmalarının sonuçlarını yansıtmıyor. Çünkü çoğu alt yapısı eksik veteriner fakültelerinden her yıl mezun olan niteliksiz veteriner hekimlerine bir de, 88’i iki yıllık meslek okulu, 2’si de açık öğretim bünyesinde faaliyette bulunan toplam 90 adet veteriner ve sağlık programından her yıl mezun olan binlerce tekniker de eklenince durum iyice karmaşık bir hale geldi. Bu durum hiç kuşkusuz veteriner hekimlerinin istihdam olanaklarını azalttığı gibi sosyal medyadan öğrendiğime göre yüz liraya retentio secundinarium’a müdahale etmek ya da elli liraya kedi kısırlaştırmak gibi meslek etiği açısından olumsuz sonuçlar da doğurmaktadır. Kısacası kutsal mesleğimiz tarihinin hiçbir döneminde, en azından benim yakından bildiğim son 50 yıl içerisinde böyle bir çaresiz durumda kalmamıştır.
Bu konularda mesleki örgütlerimiz, yetkileri sınırlı da olsa ellerinden gelen çabayı göstermektedirler. Meslektaşlarımız ise sosyal iletişim kanallarında tepkilerini cılız da ortaya koymaktadırlar. Bu bağlamda, özellikle Ordu’da veteriner fakültesi açılması ve veteriner hekimliği öğretiminin sağlık sınıfından çıkarılması ile ilgili olarak başta grubumuzun yöneticisi değerli Kemal Altıntaş olmak üzere birçok meslektaşımız YÖK’e, milletvekillerine ve Ordu belediye Başkanına mektuplar yazdılar. Fakat üzülerek görüyoruz ki, bu makamlar bırakın sorunlarımızın çözümü konusunda adım atmayı bir yanıt vermeye bile tenezzül etmediler. Ben, buna rağmen girişimde bulunan tüm meslektaşlarıma teşekkürlerimi sunuyorum.
Elli yıllık meslek hayatımın yaklaşık otuz yılını sivil toplum örgütlerinde (mesleki, meslek dışı), fakültelerde ve bir siyasal partide çeşitli kademelerde görev alarak geçirdim. Bu çalışmalar sonunda edindiğim tecrübeleri sıralamam gerekirse, birincisi sorunlarımızın çözümünde mesleki örgütlerimizin etkisinin çok az olduğudur. İkinci tecrübem ise mektup yazmak ya da bildiri yayınlamak gibi eylemlerin sorunlarımızın çözümüne fazla bir katkı sağlamadığıdır. Türkiye’deki tüm siyasal partiler uzun yıllardan beri hep lider partisi konumundadır. Yani demokratik görünüm altında sonunda liderin dediği olmaktadır. Onun için milletvekilliği, belediye başkanlığı gibi siyasi yapıların alınacak kararları etkilemeleri çok az bir ihtimaldir. Üçüncü tecrübem ise tıpkı Türkiye gibi, meslek olarak bize bizden başka dostun olmadığıdır.
O halde ne yapmak gerekiyor? Dikkat edilirse, Dünyada nüfusu az toplumların sesleri daha gür çıkmakta, kazanımları daha fazla olmaktadır. Örneğin Ermeniler ve Yahudiler haksız olsalar bile istediklerini kolaylıkla elde edebilmektedirler. Çünkü her iki toplumun da Dünyada çok güçlü lobileri vardır. O nedenle, bizim de veteriner hekimliği mesleği olarak Türkiye genelinde güçlü bir lobiye sahip olmamız gerekir. Bu mesleki lobi; bugünkü liderlere yakın eski siyasilerden, sektördeki siyasilere yakın iş adamlarından, hayvan severliği ile öne çıkmış gazeteci ve sanatçılardan, veteriner hekimi siyasetçilerden, rektörlük yapmış ya da hala görevde olan meslektaşlarımızdan oluşabilir. Unutmayalım ki, Türkiye’deki ilk Orman Bakanlığını dönemin Başbakanı Süleyman Demirel’in yakın arkadaşı Orman Mühendisi Sabit Osman Avcı tek başına kurdurmuştur. Doğaldır ki, bu lobinin fikri yönden beslenmesi ve dökumante edilmesi gerekir. Bunu yapacak olanlar da fakülteler ve mesleki örgütlerdir. Lobiyi oluşturma görevini ise Türk veteriner Hekimleri Birliği ve Veteriner Hekimleri Derneği ortaklaşa üstlenmelidir. Bu lobinin faaliyetlerini Türk Veteriner Hekimleri Birliği koordine etmelidir.