Tarım Orman Şurası Eylem Planı Tarım ve Ormancılık Bakanı tarafından açıklandı. Bu planın olumlu yönleri olduğu kadar eksik yönleri de bulunmaktadır. Yazıda Eylem Planının maddeleri özetle yorumlanacaktır.

  1. Düve Üretim Merkezlerinin Sayısının Artırılması

Eylem Planında halen 25 olan Düve Üretim Merkezi sayısının 32’ye çıkarılacağı belirtilmektedir. Bu, Türkiye hayvancılığı adına çok olumlu bir karardır. Eğer bu eylem gerçekleşirse damızlık inek özellikle de düve ithalatının azalmasına katkıda bulunacaktır. İthal edilen gebe düvelerden Türkiye’de doğan buzağılar, annelerinin kolostrumunda yerel hastalıklara karşı koruyucu maddeler bulunmadığı için çabucak hastalanmakta ve ölmektedirler. O nedenle Türkiye’de yetiştirilen düvelerle yapılacak hayvancılıkta buzağı ölümleri en az düzeyde olmaktadır. Ancak damızlık düve yetiştirilmesi ve beslenmesi ayrı bir özen ister. Özellikle düvelerin kaliteli boğa spermaları ile tohumlanması büyük önem taşır. Özel kesim yanında Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü bünyesindeki işletmelerde de Düve Üretim Merkezleri kurulabilir. Böylece damızlık düve fiyatlarında bir istikrar da söz konusu olabilir.

  • Bazı İllerde Tohumlamanın Üç Yıl Süreyle Parasız Olması

Eylem planında 22 ilde suni tohumlamanın üç yıl süreyle parasız olarak yapılacağı öngörülmektedir. Adları verilmemekle birlikte bu illerin suni tohumlamanın yaygın biçimde uygulanmadığı Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerindeki iller olduğu anlaşılmaktadır. Bu önlemin alınmasının nedeni ise büyük bir olasılıkla o illerdeki ineklerde brusella hastalığının yaygın olmasıdır. Çünkü suni tohumlamanın uygulanmadığı ineklerde döllemenin boğa kullanılarak yapılması brusella hastalığının yayılmasına yol açmaktadır. Bu illerde serbest veteriner hekimliğinin yeterince gelişmemesi suni tohumlamanın kamu veteriner hekimleri tarafından yapılmasını zorunlu kılmaktadır. Üç yıl sonunda da suni tohumlama çalışmalarının düşük bir ücret karşılığında devam etmesi gerekir.

  • Küçükbaş Hayvan Sayısının Artırılması

Küçükbaş hayvan sayısının artırılması konusunda yıllık planlar yapmadan önce Türkiye’de halen mevcut sayının doğru bir biçimde tespiti gerekir. Benim tahminim şu anda Türkiye’de mevcut küçükbaş sayısının istatistiklerin %20 aşağısında olduğu yönündedir. Beni bu kanıya sevk eden nedenlerin başında köylerdeki sürü sayılarının azalması gelmektedir. Köylerin boşalması, mera alanlarının büyüklüğünün ve niteliğinin azalması, koyun sütünün ve yününün para etmemesi gibi nedenler de koyun sayısının azalmasını etkileyen faktörler arasında sayılabilir. Koyun sayısının kısa sürede artırılması ancak ithalat yoluyla mümkün olabilir ki bu da küçükbaş hayvan yetiştiriciliğine yarardan çok zarar getirecektir. Kaldı ki, koyun sayısının çokluğu değil, genetik verim gücünün üstünlüğü önemlidir. Sayıyı artırmak yerine halen koyunculuğu en iyi şekilde yapan yetiştiricilerin gerek maddi olarak gerekse yeni ıslah projeleri ile desteklenmesi gerekir. Ayrıca desteklerin koyunculuğa yeni başlayacaklara değil halen başarılı olarak yapanlara verilmesi sayının artırılmasından daha önemlidir.

  • Küçükbaş Hayvan Ürünlerinin Özendirilmesi ve Kırmızı Et İçerisindeki Payının Artırılması

Küçükbaş hayvan eti yıllar boyu kasapların vitrinlerini süslemiş ve halkın severek yediği bir gıda maddesi olmuştur. Ancak doksanlı yıllardan sonra her nedense koyun etine karşı insanlarda bir isteksizlik oluşmuştur. Bu durum iki binli yılların başında kırmızı et üretiminde bir yetersizliğe yol açmış, devlet açığı kapatmak amacıyla kırmızı et ve besilik hayvan ithalatına başlamıştır. Gittikçe artan bu ithalatın önlenmesi ve kırmızı et üretimindeki açığın kapatılması küçükbaş hayvan etinin eskiden olduğu gibi insanların zevkle tükettikleri bir gıda maddesi haline gelmesine bağlıdır. Bunun için de Koyun Keçi Yetiştiricileri Birliği ve Devletin koyun etini özendirmek amacıyla radyo televizyon programları ve kamu spotları yoluyla halkı aydınlatması gerekir.

  • Buzağı Ölümlerinin ve Döl Veriminin Uluslararası Ortalamalarının Yakalanması

Buzağı ölümleri günümüzde süt sığırcılığının en önemli konusu haline gelmiştir. Türkiye’de uluslararası oranların çok üzerinde seyreden buzağı ölümleri elde sağlam veriler bulunmasa da her yıl tahminen 500-700.000 sayısına ulaşmaktadır ki bu sayı neredeyse her yıl yapılan damızlık inek ya da düve sayısına eşittir. Buzağı kayıpları sadece doğanların çeşitli nedenlerle ölmesinden kaynaklanmamaktadır. İneklerde görülen çeşitli döl verimi sorunlarına bağlı olarak buzağılama aralığının uzaması da bir inekten ömrü boyunca alınan buzağı sayısını azaltmaktadır. Doğumdan sonra görülen buzağı ölümlerinin önlenmenin başlıca yolu kuru dönemde anneye ishal (septisemi) ve öksürük (pastörella) aşısının, doğumdan sonra ise buzağıya septiserum yani ishal serumunun yapılmasıdır. Anneye kuru dönemde yapılan aşıların oluşturduğu koruyucu maddeler ağız sütü vasıtasıyla buzağıya geçer. O yüzden doğumdan sonraki 24 saatte buzağıya içebildiği kadar ağız sütünün verilmesi buzağı ölümlerinin önlenmesi bakımından çok büyük önem taşır. Ayrıca buzağının doğumdan sonra kurulanması, göbek temizliğinin yapılması, annesinden ayrılıp bireysel kulübelere konulması da zorunludur. İneklerde döl verimi düşüklüğüne yol açan en önemli neden yetersiz ve dengesiz beslenmedir. Bu durumda hormonal bozukluklar ortaya çıkarak döl tutmama sorununa yol açmaktadır. Ayrıca süt sığırı yetiştiricilerinin baş belası olan brusella başta olmak üzere mikrobik hastalıklar da rahime yerleşerek ineklerin döl tutmasını engellemektedir. Buzağı ölümlerinin önlenmesi konusunda devlete büyük görevler düşmektedir. Devlet üretici birlikleri ve fakültelerle işbirliği içerisinde geniş çaplı yetiştirici eğitimleri yapmalıdır. Ayrıca çocuk aşılarında olduğu gibi kuru dönem ishal ve öksürük aşıları ile doğumdan sonra buzağıya yapılması gereken ishal serumu parasız olarak ve kamu veteriner hekimleri tarafından uygulanmalıdır. Döl veriminin uluslararası standartlara ulaştırılması için brusella ve benzeri hastalıklara karşı aşılamaların eksiksiz yapılması, bu hastalıkların yayılmasına yol açan doğal aşım yani boğa kullanılmasının engellenerek suni tohumlamanın yaygınlaştırılması gerekir.

  • Aile İşletmeciliğinin Korunması

Aile işletmeciliği Türkiye hayvancılığının temel direğidir. Hane halkı gelirlerinin artırılması yanında işsizliğin önlenerek köyden kente göçün önlenmesi bakımdan da aile işletmeciliğinin çok önemli işlevleri bulunmaktadır. Ne var ki günümüzde ürün maliyetlerinin yüksekliği nedeniyle küçük ve orta orta ölçekli hayvancılık işletmeleri neredeyse bitme noktasına gelmiştir. Devlet girdi maliyetlerini azaltacak önlemler alarak, daha çok destek vererek küçük ve orta ölçekli aile hayvancılık işletmelerinin faaliyetlerini sürdürmesini sağlamalıdır. Aile hayvancılığının çökmesi Türkiye’de hayvansal üretimin bitmesi demektir.

  • Büyükşehir Belediyelerinde Köy Tüzel Kişiliğinin Kırsal ve Kentsel Olarak Ayrılması

Eylem planının en önemli konularından birisi de budur. Bilindiği gibi Büyükşehir Belediyelerinin kurulması ile birlikte köyler mahalle adını almış ve köy tüzel kişiliği Büyükşehir Belediyelerine geçmiştir. Bu durum özellikle küçük ve orta ölçekli aile hayvancılık işletmelerini zora sokmuş, mahallelerde hayvancılık yapmak neredeyse imkansız hele gelmiştir. Hayvancılığın mahalleler dışında topluca yapılmasını amaçlayan projeler de çeşitli nedenlere bağlı olarak başarılı olamamıştır. Köy tüzel kişiliğinin kırsal ve kentsel olarak ayrılması bu sorunları bir ölçüde de olsa giderecektir.

  • Mera Alanlarının Tespiti Tahdidi ve Orman Arazilerinin Kontrollü Olarak Otlamaya Açılması

Türkiye’deki mera alanları son yarım yüzyıl içerisinde neredeyse yarı yarıya azalmış, mevcutların büyük bir kısmı da aşırı otlatma, bakımsızlık, tarla açma ve konut alanına dönüştürme gibi nedenlerle mera vasfını yitirmiştir. Devlet yıllardan beri vadettiği halde mera ıslahını bir türlü gerçekleştirememektedir. Bundan sonra da gerçekleştireceği şüphelidir. Mevcut meralar artık sığırları doyurmadığı gibi koyun keçilere de yetersiz gelmektedir. Bu durumda küçükbaş hayvan üreticisine sadece yaylaklar kalmaktadır. Yaylakların da terör, yol, su, elektrik, mülkiyet, kira gibi birçok sorunu vardır. Devletin bu sorunları bir an önce halletmesi gerekir. Bazı orman alanlarının küçükbaş hayvan özellikle de keçi yayılımına kontrollü olarak açılması kararı çok olumludur. Keçi belli yükseklikteki ağaçlardan oluşan ormana zarar değil aksine küçük fideleri yiyip ağaçların arasını açması nedeniyle yangınları önleme gibi bir yararı vardır.

Buraya kadar eylem planının maddeleri üzerindeki görüşlerimi özetledim. İleriki yazılarımda her bir maddeyi tek tek ele alıp sizlere daha ayrıntılı bilgiler vermeye çalışacağım. Eylem planında bana göre eksik kalan bir konu da ürün maliyetlerinin nasıl düşürüleceğidir. Bu konuda yapılması gereken en önemli iş Ulusal Süt Konseyinin Ulusal Süt ve Yem Konseyi haline dönüştürülerek süt yem paritesini uluslararası değer olan 1.0 : 1.5 da sabitlenmesidir. Yani üretici bir litre süt satarak bir buçuk kilogram fabrika yemi alabilmelidir. Paritenin sağlanamadığı durumda devlet aradaki farkı yetiştiriciye destek olarak vermelidir. Ancak konsey bugün olduğu gibi sanayicinin güdümünde olmamalı hayvancılığın tüm paydaşları konseyde demokratik olarak tespit edilmelidir. Diğer eksik bir konu da üretici örgütlenmesindeki dağınıklık ve etkisizliktir. Günümüzde hayvancılık sektöründe ürün bazlı çok sayıda üretici örgütü mevcuttur. Bu örgütler üreticinin çıkarından çok kişisel ya da kurumsal çıkarlarını düşünmekte, üreticilerin sorunlarının çözümüne yardımcı olmak yerine onları bir rant aracı olarak görmektedirler. Çeşitli adlarla faaliyet gösteren üretici örgütleri yerine Türkiye genelinde tek bir hayvancılık örgüt kurulmalı ve ürünsel faaliyetler bu örgüt bünyesinde daireler şeklinde organize edilmelidir. Bu daireler daha çok bilimsel ve teknik işleri yapmalı, üst örgüt ise dairelerin tespit ettiği politikaların devlet katında savunulması görevini üstlenmelidir.