İneklerde doğum çok önemli bir olaydır. Sürdürülebilir bir işletme yönetimi için önce yavru sonra da süt üretimi gerçekleşecektir. Doğum aynı zamanda büyük bir stres kaynağıdır. Doğumdan önce özellikle de doğuma bir ay kala karnındaki buzağısını hızla büyüten inek doğumdan hemen sonra yavrusunu besleyecek ağız sütünü ve ardından bol miktarda normal sütü üretmek için kendinden özveride bulunur, vücudundan fazla miktarda madde enerji kaybederek zayıflar. İneğin doğumdan sonra madde ve enerji kaybına uğraması dolayısıyla da zayıflaması çok sayıda hastalığı beraberinde getirir. Doğumdan sonra inekte görülmesi olası hastalıkların neredeyse tamamı kuru dönem beslemesinin doğru bir şekilde yapılıp yapılmadığı ve hayvanın vücut skoru ile ilgilidir. Eğer kuru dönemde inek gereğince beslenir ve şişmanlatılmaz ise doğum sonu ortaya çıkması olası hastalıkların çoğu görülmez. O nedenle ineklerin kuru dönemde iyi bir şekilde beslenmeleri şarttır.
Bir inek ya da düvenin doğumuna iki ay kala sütten kesilmesine Kuruya Çıkarma, bu döneme de Kuru Dönem adı verilir. Kuru Dönemi bir tarlanın nadasa bırakılmasına benzetebiliriz. Nasıl ki bir tarla nadasta gelecek ekim dönemi için kendini yenilerse inek de Kuru Dönemde benzer şekilde gelecek doğuma ve ardından da olası bir gebeliğe kendisini hazırlar. Kuru Dönem inek ya da düvenin doğumdan sonraki genel sağlığı, döl ve süt verimi için çok büyük bir öneme sahiptir. Kuru Dönemde inek ya da düveye gösterilecek özenin temelini doğru beslenme oluşturur. İnekler ve düveler doğuma 60 gün kala kendilerine verilen kesif yemin kesilmesi, suyun 1/3 oranında azaltılması ve süt sağımının durdurulması ile Kuru Döneme alınmış olur. Kuru Dönem beslemesinin temelini inek ya da düveyi şişmanlatmadan ya da zayıflatmadan ortalama bir kondisyonda doğuma hazırlamak ve doğum sonrası oluşacak hastalıklara karşı gerekli vitamin, mineral ve iz elementleri yeterince vermek oluşturur. Kuru Dönemde, yaklaşık on ay süren laktasyon boyunca tonlarca litre süt üretip yorulan ve yıpranan meme dokuları doğumdan sonraki yeni laktasyona hazırlık amacıyla onarılır ve yenilenir. Bu işlem Kuru Dönemin ilk 30 gününde gerçekleşir. Kuru Dönemin ilk 30 gününde yenilenen meme dokusu ikinci 30 gününde buzağı sağlığı için çok önemli olan ağız sütünü (kolostrumu) üretmeye başlar. Kuru Dönemde ineğin meme dokusuna verilecek ilaçlarla olası bir mastitis hastalığına karşı önlem alınırken, yapılacak aşılamalar ile yeni doğacak buzağıyı hastalıklara karşı koruyacak olan bağışıklık maddelerinin annede ve yavruda artması sağlanır. Kuru Dönemde aynı zamanda laktasyon süresince tonlarca yemi içinde parçalayan, eriten ve sonra da sindiren işkembe ve diğer mide bölümleri de kendilerini yeni laktasyon dönemine hazırlamak amacıyla dinlendirirler ve onarırlar. Bu arada sindirimi sağlayan faydalı bakterilerin de yeterli sayıya ulaşmaları sağlanmış olur. Ayrıca kuru dönemde işkembe gelecek laktasyon için ineğin ihtiyaç duyduğu kesif yeme uyum sağlar.
Kuru Dönem beslenmesinin esasını ana karnındaki yavrunun gelişmesini sağlamak ve inekleri şişmanlatmadan doğuma hazırlamak oluşturur. Kuru Dönem bakım ve beslenmesinin iyi olması doğum sonu ortaya çıkması olası hastalıklara da engel olur. Bu hastalıklar arasında güç doğum, döl tutmama, sonun atılamaması, ayakta arpalama (topallık), şirden(abomasum)’in yer değiştirmesi, ketozis, süt humması(doğum felci), meme iltihabı (mastitis), rahim iltihabı (metritis) ve karın şişmesi (asidozis) sayılabilir. Kuru Dönemin ilk 30 gününde ineğe sadece canlı ağırlığının %1’ i kadar büyük partiküllü kaba yem verilmelidir. Kaba yem olarak mısır silajının rasyondaki oranı %50 yi geçmemeli, kalsiyum içeren baklagil kökenli kaba yemlerden kaçınılmalı, doğumdan sonra kaba yem olarak yonca otu verilecekse Kuru Dönemin ikinci yarısında da ineğe yonca otu verilmelidir. Kuru Dönemde rasyona A, D ve E vitaminleri ile selenyum ilave edilmelidir. Özellikle doğuma bir hafta kala kalsiyum metabolizmasını ayarlaması için ineğe yüksek dozda D3 Vitamini enjeksiyonu yapılmalıdır. Bu suretle buzağının yaşama gücü arttırılacağı gibi sonun atılamaması ve mastitis gibi doğum sonu hastalıklarının da önüne geçilmiş olur. Memenin yenilenmesi, yeterli kolostrumun üretilebilmesi, buzağının gürbüz ve sağlıklı olması açısından kurudaki ineklere doğumdan önceki son üç haftada ağırlıklarının %1 i oranında kesif yem verilmelidir. Yüksek kondisyonlu yani aşırı şişman inekler daha az yem tüketir ve doğumdan sonra metabolik hastalıklara daha sık yakalanır. O nedenle kurudaki inekleri normal kondisyonda bulundurmak gerekir. Bunun için de yüksek kondisyonlu yani şişman inekler ayrı bir bölmeye alınarak enerjisi düşük yemlerle beslenmelidir. Rasyonun potasyum düzeyi %1 in üstüne çıkmamalıdır. Yüksek potasyum ve magnezyum oranları kalsiyum emilimini ya da kemiklerden kalsiyum mobilizasyonunu arttırarak doğumdan sonra ineklere de doğum felcinin ortaya çıkmasına neden olur.
İneğe loğusalık döneminde çok büyük bir özen gösterilmelidir. Çünkü doğum sırasında büyük bir hormonal baskı altıda kalan ineğin bağışıklık sistemi ve metabolizması çökmüştür. Ayrıca doğum sonucu açılan genital kanal yoluyla mikropların rahime girişi kolaylaşır. Hele doğumdan hemen sonra başlayan yüksek süt verimi ineğin büyük oranda enerji sarfetmesine neden olur. Öte yandan, kuru dönem beslemesi iyi yapılamayan ineklerde çok sayıda hastalık ortaya çıkar. Tüm bu nedenlerden dolayı loğusa inekler enerjisi yüksek kaliteli kaba yemler ve kesif yemlerle beslenmelidir. Ancak bunu yaparken ineğin şişmanlamasına izin verilmemelidir. Şişman ineklerdeki yağlanma hormonal faaliyetlerde azalmaya neden olur. Loğusa inekler dış mikroplara karşı hassas olduklarından ahırda dezenfeksiyona önem verilmeli ve koruyucu aşılamalar bu dönemde yapılmalıdır. Doğum sonu ortaya çıkması olası hastalıklardan biri olan sonun atılamaması ineğin kuru dönem beslenmesinin iyi olmamasından ve başta brusella olmak üzere kimi enfeksiyon hastalıklarından kaynaklanır. Doğum yapan ineğin sonunu ilk sekiz saatte atması gerekir. Eğer bu süre içerisinde inek sonunu atmazsa bir Veteriner Hekime başvurulmalıdır. Doğum sonrasında görülen asidozis, ketozis, doğum humması gibi metabolizma hastalıklar rumen hareketlerini ve geviş getirmeyi yavaşlatarak ineğin yemden yararlanmasını azaltır ve doğal olarak süt verimini düşürür. Geviş getirmek inekler için son derece önemli fizyolojik bir faaliyettir. Sağlıklı inekler günün yaklaşık %82’sini yatarak, bu sürenin yaklaşık yarısını da geviş getirerek geçirirler. Ayakta duran ve geviş getirmeyen ineklerde mutlaka bir metabolik hastalık var demektir.. Aynı şekilde laminitis denilen ayak hastalığı ve mastitis denilen meme iltihabı da doğumdan sonra sık rastlanan hastalıklardandır. Özellikle mastitis doğrudan süt verimini ilgilendirdiği için İşletme açısından büyük bir önem taşır. Mastitiste korunma çok önemlidir. Memeler bir kez hastalandıktan sonra tedavileri uzun sürer, pahalıya mal olur ve çoğu kez de tedaviden olumlu sonuç alınmayabilir. Onun için elle ya da makine ile yapılan sağımda temizliğe çok dikkat edilmelidir. Sağımdan önce memeler ıslak havlularla silindikten sonra iyice kurulanmalı ve meme uçları mutlaka ilk daldırma adı verilen antiseptik solusyona batırılmalıdır. Meme başında mikrop girişini engelleyen iki mekanizma vardır. Bunlardan birisi meme başını büzen ve sadece emme ya da sağım sırasında açılan büzücü kas sistemi diğeri de meme ucu deliğini tıkayan keratin tıkaçtır. Emme ya da sağım sırasında ineğin salgıladığı oksitosin hormonu büzücü kasları gevşeterek meme ucu deliğini açar, keratin tıkaç ta bu esnada erir. Sağımdan sonra keratin tıkacın tekrar oluşması yaklaşık yarım saatlik bir süre alır. Bu nedenle ineklerin memesini sağımdan sonra meme ucunu bir zar gibi kaplayarak mikrop girişini engelleyen ikinci bir daldırma sıvısına batırmak gerekir. Bu zar deliği kapayarak yarım saat içinde meme ucundan mikrop girişini engeller. Bir başka önlem olarak da, sağımdan hemen sonra ineklere yem verilmeli, bu suretle ayakta kalıp memelerinin gaita ile bulaşması önlenmelidir.
Loğusalıkta ortaya çıkan sorunların en önemlilerinden birisi de döl tutmama sorunudur. Doğumla birlikte dış etkilere açık hale gelen genital kanala mikropların girişi ve rahimin iltihaplanması kolaylaşır. Rahimi iltihaplı olan inekler başarılı olarak tohumlansalar bile oluşacak embriyo iltihaplı rahime tutunamayacağından gebelik meydana gelmez. Ayrıca loğusalıkta ineğin enerjisinin büyük bir bölümünü artan süt verimi için harcamasından dolayı ortaya çıkan enerji eksikliği de hormonal yapıyı bozarak gebeliği engeller. İki üç kızgınlıkta tohumlanıp gebe kalmayan ineklerde iki gebelik arası süre uzayacağından yılda bir yavru alınamaz ve bunun sonucunda da işletmede karlılık azalır. Ülkemizde bu nedenle her yıl bir yavru değil üç yılda iki yavru ancak alınabilmektedir.