Son günlerde grubumuzda Tarım Danışmanlığı uygulamasından yola
çıkılarak sertifikalı mesleki eğitimin sorgulandığı bir süreç
yaşanmaktadır. Bu alandaki eleştiriler genelde fakültelerde okutulan
derslerle ilgili sertifikalı mesleki eğitime gerek olup olmadığı
konusu üzerinde yoğunlaşmaktadır. Arkadaşlar, ben akademik yaşamım
boyunca 20 yıl Reprodüksiyon ve Suni Tohumlama dersi verdim,
Almanya’nın Münih , Giessen, ve Hannover Veteriner Fakültelerinde
birkaç kez inceleme ve araştırmalarda bulundum. Dekanlığım sırasında
Avrupa Veteriner Eğitim Kurumları Birliği’nin üç toplantısına katıldım
ve bu vesileyle Avrupa ‘daki Veteriner Fakültelerini ya bizzat gördüm
ya da müfredatlarını izleme olanağı buldum . Ayrıca , 2000 yılında ABD
de ,Wisconsin Üniversitesi Veteriner ve Ziraat Fakültelerinde
incelemeler yaptım ve bir hafta süreyle “Dairy Herd Management” konulu
bir sertifikalı eğitim kursuna katıldım. Türkiye’de ise bakanlıkça ve
odalarca düzenlenen çok sayıda Suni Tohumlama Kursunda eğitici olarak
görev aldım, Bu nedenlerle sertifikalı mesleki eğitim konusunda söz
söyleme hakkını kendimde buluyor ve aslına bakarsanız biraz da
özeleştiri yapmak istiyorum.
Öncelikle şunu baştan önemle vurgulamak isterim ki,
fakültelerde benim 40 yıl önce değerli hocam Prof.Dr.Afif Sevinç’ten
(bu vesileyle kendisine sağlıklı uzun ömürler diliyorum) okuduğum ve
20 yıl binlerce öğrenciye bizzat okuttuğum suni tohumlama derslerinin
(altını çizerek söylüyorum) uygulama açısından yeterli olduğunu
söyleyemem. Aynı şekilde , veteriner hekimlere verdiğim çok sayıdaki
suni tohumlama kursunun da uygulama açısından beni tatmin ettiğini
söylemem mümkün değil. Genellikle Antalya’da verdiğim kursların, Oda
yöneticilerinin, uygulamayı yaptığımız ANET’in yönetici ve veteriner
hekimlerinin, kursiyerlerin ve benim tüm iyi niyetli çabalarımıza
karşın sırf kesime gelen dişi materyal sayısının azlığı ve hayvan
sahiplerinin yapılan rektal uygulamayı yanlış algılamaları yüzünden
başarılı olamadığını üzülerek gördüm. Ayrıca kursların süresinin ve
seçilen bölgelerin de yanlış olduğu kanısındayım. Bence, beş günlük
kurs süresi serbest veteriner hekimler için çok uzun. Bir kamu
veteriner hekimi böylesi bir kursu hele Antalya gibi bir yörede tatil
fırsatı olarak görebilir. Ancak bir serbest veteriner hekim kalkıp
örneğin Kütahya’dan Antalya’ya kurs için geliyor, beş gün süreyle
ailesinden ayrı yaşıyor, işinden gücünden oluyor, aklı hep kliniğinde
kalıyor, ders sırasında bile yetiştiricilerden aldıkları çağrı
telefonları susmak bilmiyor. Kafalarında hep beş gün süreyle para
kazanamama ve hasta kaybetme korkusu var. Yer seçimine
gelince,Türkiye’nin her yerinden meslektaşlar Bakanlığa başvuruyor,
bakanlık ta nerede bir kurs açılmışsa kişiyi oraya yönlendiriyor.
Bence bu uygulamadan ziyade suni tohumlama kursları her Oda
bölgesinde sadece o bölgedeki veteriner hekimlere yönelik olmalı ve
önceden hazırlanan çok sayıdaki dişi materyal üzerinde birer günlük
yoğun workshop’ lar biçiminde düzenlenmelidir. Bir de, kursa katılan
veteriner hekimlerin yarısından çoğu rekto-vaginal yöntemi zaten
sertifikasız da olsa uygulayan kişiler oldukları için biz zaten
biliyoruz havasıyla kursa fazla ilgi göstermiyorlar.
Bizde böyle de sanki yurt dışındaki veteriner fakültelerindeki
lisans eğitimi ve sertifikalı mesleki eğitim kursları daha mı etkin?
Deneyimlerime göre bunu da söylemek kesinlikle mümkün değil.
Geçenlerde bir yazımda da dile getirdiğim bu konudaki bir anımı
yinelemek istiyorum. 1991 yılında misafir profesör olarak bulunduğum
Almanya’nın Giessen Veteriner Fakültesinde , 1974 de bir yıl süreyle
Münih’te birlikte asistanlık yaptığımız arkadaşım Prof.Dr.Bostedt beni
yapacağı bir öğrenci sınavını izlemeye davet etti. Orada doğum,
jinekoloji, reprodüksiyon ve suni tohumlama aynı branş içinde olduğu
için öğrencilere bu konularda sorular soruyordu. Çok iyi klinik ve
uygulama olanaklarının sunulduğuna bizzat tanık olduğum öğrencilerin
yöneltilen soruların çoğuna uygun yanıtlar veremediklerini hayretler
içinde izlemiştim. Bostedt’in biraz da mahcubiyet duygusu içerisinde
bana “Hazım, sizde de mi böyle ?” diye sorduğunu çok iyi anımsıyorum.
Ayrıca yukarıda belirttiğim gibi ABD de katıldığım ve Dairyland (süt
ülkesi) olarak nitelenen bir eyaletin Ziraat Fakültesi’ndeki kursun
bile yeterli olduğunu söyleyemem.
Bu açıklamaların ve öz eleştirilerin ardından sertifikalı
mesleki eğitim üzerine söyleyeceklerim özetle şunlardır. Dünya’nın hiç
bir ülkesinde, spesifikasyon eğitimi (diploması) vermeyen hiç bir
veteriner fakültesinde öğrencilere çok değişik alanlardaki dersler
mesleği layıkıyla uygulayacak bir düzeyde verilemez. Mutlaka staja ve
sertifikalı mesleki eğitime ağırlık vermek gerekir. Bence en başta
sorgulanacak olan mesleki eğitimin gerekli olup olmadığı değil yeterli
olup olmadığıdır.
Bir kaç söz de yetiştirici eğitimi üzerine söylemek
istiyorum. Bence de bugünkü Tarım Danışmanlığı sistemi yanlıştır ve
kanımca olumlu sonuç ta vermeyecektir. Yetiştirici eğitimi konusu
açılınca hep geçenlerde vefat eden Bursa Odunluk Köyü hayvan
yetiştiricilerinden rahmetli dostum Deli Mehmet’in bir sözünü
hatırlarım. Oda Başkanlığım sırasında Odunluk Köyü’nde düzenlediğimiz
bir Hayvancılık Semineri’nde yetiştirici eğitiminin öneminden söz
edilirken çok nüktedan ve zeki bir insan olan rahmetlinin kürsüye
çıkıp “veterinerler, siz önce süt fiyatlarını artırın, ben bu işten
para kazanayım, bakın o zaman ineklerime nasıl bakar beslerim,onların
altına havalı yatak bile sererim” demişti. Daha önce de vurguladığım
gibi Türkiye’de bu konudaki öncelikli görev kamu veteriner hekimliği
örgütüne düşmektedir. Ancak bu görev yalnızca AB nin ön gördüğü
bağımsız veteriner otoritesi bünyesinde gerçekleşebilir, yoksa ucube
reorganizasyondan sonra oluşturulan İl Müdürlüklerine bağlı Çiftçi
Eğitim Şubeleri eliyle değil. Yıllar önce o müdürlükte görevli bir
Ziraat Mühendisi arkadaşım ,”ayda belli gün alana çıkma koşulu olduğu
için sabah İl Müdürlüğü’nden bir minibüsle 15 kişi eğitim vermek üzere
yola çıkarız, şehir merkezinde bunların çoğu iner, biz iki bilemedin
üç kişi köylere gideriz, gittiğimizde de köyde ya kimseyi bulamayız ya
da bulduğumuz birkaç kişi ile köy kahvesinde oturur, bir çay içip
sağdan soldan konuşur ve geriye döneriz ” demişti. Eğer kamu bu işi
yapamıyorsa yetiştirici eğitimi Almanya’da olduğu gibi Yetiştirici
Birlikleri’ne verilebilir. Öte yandan, yetiştirici eğitimi bu konuda
yetkin şirketlere bölge bazında ve hizmet alımı şeklinde de
devredilebilir. Kamu veteriner örgütü tarafından sıkı denetlenecek
olan bu şirketler fakültelerin yardımıyla yetiştirecekleri eğiticiler
aracılığı ile yetiştirici eğitimi yaptırabilirler. Amerika’daki
extention service uygulaması da Türkiye için bir model olabilir. Ama
her zaman yinelediğim gibi asıl görev serbest veteriner hekimlere
düşmektedir. Serbest veteriner Hekimler tedavi ya da tohumlama için
gittikleri işletmelerde işleri bittikten sonra on dakikalarını ayırıp
bir çay ya da ayran molasında yetiştiriciye özellikle de kadınlara
ahır ve sağım hijyeni, kızgınlık tespiti, doğuma yardım ve besleme
gibi konularda bilgiler verseler inanın bir bumerang gibi kendilerine
tekrar dönecektir.
Bilgili bir yetiştirici her zaman için bilgisiz bir
yetiştiriciden daha iyidir. Yetiştiricilik eğitimini kadınlara
verilmesi de çok önemlidir. Çünkü Türkiye’de ve Dünya’nın çoğu
ülkelerinde hayvanlara bakıp besleyen hep kadınlardır.