Yaşlanmak hiç kuşkusuz önlenemez bir biyolojik olgudur. İnsan vücudu yaşlanmak üzerine kurgulanmıştır. Bir insan doğar, büyür, yaşlanır ve ölür. Ancak yaşlanmak sadece fiziki bir olgu da değildir. Bazı insanlar yaşça genç oldukları halde ruhen yaşlanabilirler, bazı insanlar da tam tersine yaşça büyük oldukları halde ruhen gençtirler. Yaşlanmanın genetik gibi içsel; sağlıklı beslenmemek, yoğun stres altında yaşamak, sigara ve alkol gibi zararlıları sürekli olarak tüketmek gibi dışsal etmenleri vardır. İnsan sağlıklı beslenir, stresini kontrol altına alır, alışkanlık verici zararlı maddeleri kullanmaz, hele bir de genetiği elverirse ne ruhsal ne de fiziksel olarak yaşlanır. Ancak ne yaparsak yapalım yaşlılığı önleyemeyiz sadece geciktirilebilir, sağlıklı ve kaliteli bir hale getirilebiliriz
Günümüzde yaşlılık sınırı da değişmiştir. Ünlü şair Cahit Sıtkı Tarancı’nın “ yaş otuz beş yolun yarısı eder ” dediği dönemde ortalama isan ömrü altmış bile değildi. Bugünkü ortalama insan ömrününün özellkle kadınlarda seksen olduğunu dikkate alırsak şairin betimlediği yolun yarısının matematiksel olarak kırk değil elli ellibeş olduğu sonucunu çıkarabiliriz. Devletin yaşlılık sınırını altmış beşe çıkarması da bu gerçeği doğrular niteliktedir.
Yaşlanmak, insanın hücrelerinin yaşlanması ve ölmesi demektir. İnsan vücudu trilyonlarca hücreden meydana gelir. Hücreler dokuları, dokular organları, organlar sistemleri, sistemler de tüm vücudu oluşturur. Hücreler de insanlar gibi doğar, büyür, çoğalır, çalışır, yaşlanır ve ölür. Hücrenin ölmesi demek dokunun, dokunun ölmesi demek de organın işlevini yitirmesi demektir. Organların işlevlerini gereğince yapamaması ise sistemlerin ve dolayısıyla vücudun işlevini yerine getirememesi anlamına gelir ki bu da tek kelime ile yaşlanmak demektir. Örneğin koroner damarlardaki bir tıkanıklık kalp kas hücrelerinin ölümüne neden olabilir. Ölen kas hücrelerinin sayıca azlığı ya da çokluğuna göre insanda ya kalp yetersizliği oluşur ya da kalbin durması sonucu ölüm meydana gelir. Kalbin yetersiz çalışması durumunda dolaşım sisteminde oluşan aksamlara bağlı olarak yeterli kanı, dolayısıyla da oksijeni alamayan hücreler ise enerji üretemez ve ölürler.
Hücreler başlıca üç nedenden dolayı ölürler. Bu nedenlerden birincisi hücrelerin doğal ölümüdür. Hücreler de insanlar gibi yaşlanır ve ölürler. Gençlerde hücre ölümleri az görülür ve ölen az sayıda hücrenin yerine süretle yenileri gelir. Yaşlılarda ise hücre ölümleri artar ve yerlerine yeni hücreler gelmez. Bu nedenle de hücre ölümleri organ ve sistem ölümlerine neden olarak vücudu yaşlandırır. Hücre ölümlerinin ikinci nedeni içsel ve dışsal zararlı maddelerdir. Bu maddelerden toksinler vücuda istemli olarak dışarıdan alınırlar ve hücteleri öldürerek yaşlanmaya neden olurlar. Vücuda zararlı toksinler arasında gıdalara katılan nitrat ve nitrit gibi koruyucuları, dip balıklarının yenmesi suretiyle alınan civa gibi ağır metalleri, sigarada bulunan sayısız zararlıları sayabiliriz. Vücuda zararlı içsel maddelerin başında serbest radikaller gelir. Hücrede bulunan ve mitokondria adı verilen organel kan yoluyla hücrelere giren şekeri oksijenle yakarak hücrenin gereksindiği ve faaliyetleri için kullandığı enerjiyi üretir. Bu hücre içi metabolik faaliyet sonucu enerjinin yanında serbest radikal denen eksik atomlu oksijen molekülleri de ortaya çıkar. Bu moleküller eksik oksijenlerini tamamlamak için vücudun hemen her organındaki kimyasal ve enzimatik reaksiyonlara saldırırlar. Bu arada hücre duvarlarına da hücum ederek hücreleri oksitlerler yani paslandırırlar. Hatta hücre duvarından içeri girip çekirdekteki genlere yani DNA ya kadar ulaşarak onları mutasyona uğratırlar. Mutasyon sonucu kimi hücrelerde ölüm olayları görülebildiği gibi bazı hücreler de değişerek kanser hücresi haline dönüşürler. Hücre ölümlerinin üçüncü nedeni damar tıkanmalarıdır. Lipit ve kolesterol yüksekliği sonucu oluşan damar tıkanması hücrelere yeterli şeker ve oksijen gitmesini, dolayısıyla da enerji üretimini engeller, bunun sonucunda da hücre ölümleri ortaya çıkar. Kan beyine az giderse alzheimer, kalbe az giderse enfaktüs, genital organlara az giderse cinsel yetersizlik, cilde az giderse kırışıklık görülür. Bunlar da bilindiği gibi yaşlılık hastalıkları ya da yaşlılık belirtileridir. Dr.William Osley “ İnsanın yaşı damarlarının yaşı kadardır” demiştir.
O halde, tüm bu açıklamaların ışığında yaşlanmayı geciktirmek adına neler yapmalıyız. Öncelikle dışarıdan istemli olarak aldığımız toksin denen hücreye zararlı maddeleri ya hiç almamaya ya da olabildiğince az almaya özen göstermeliyiz. Bunun için de işlenmiş gıdalar yememeli, sigara içmemeli, içkide aşırıya kaçmamalıyız. Ayrıca dip balıkları yememeye çalışmalı ve kirli havadan kaçınmalıyız. Bir de istem dışı olarak hücre içi metabolik faaliyetler sonucu oluşan serbest radikaller vardır. Bunların yüksek miktarda oluşup hücrelerimize zarar vermesini önlemek için aşırı beslenmeden uzak durmalıyız. Çünkü ne kadar çok yersek o kadar çok serbest radikal üretiriz ve hücrelerimiz o kadar çok zarar görür. Zararlı toksinleri ve serbest radikalleri hücrelerimize zarar vermeden vücudumuzdan dışarı atmak için kabız olmamalı, bol su içip sık idrara çıkmalı ve çok egzersiz yaparak bol ter atmalıyız. Çünkü bu zararlı maddeler gaita, idrar ve ter gibi vücut sıvıları ile vücuttan uzaklaştırılırlar. Eğer bunları yeterince yapamıyorsak o zaman toksinleri ve serbest radikalleri etkisiz hale getirmek için antioksidan dediğimiz toksin kovan maddeleri kullanmalıyız. Bu maddeleri ilaç olarak ya da bol miktarda antioksidan içeren koyu renkli sebze ve meyveleri yiyerek vücudumuza alabiliriz. Antioksidan maddelerin başında keratonoidler ve flevanoidler gelir. Aslında vücudumuz toksinlere ve serbest radikallere karşı doğal olarak antioksidan maddeler üretir. Ancak insan yaşlandıkça kandaki serbest radikaller artar, vücudun antioksidan üretimi azalır. Gençlerde ise bunun tam tersi bir durum söz konusudur.
Şimdi de, antioksidanları bol miktarda içeren ve benim de olmazsa olmazım beş madde ile ilgili kısa bilgiler vermek istiyorum.
– YEŞİL ÇAY: Normal çay bitkisinin fermente olmamış hali olan yeşil çay dört binin üzerinde yararlı madde içerir. Bu maddelerden en önemlisi “epigallo kateşin gallat” adlı antioksidandır. Bu madde kanser hücrelerinin dış membranlarındaki reseptörlere (bağlaçlara) tutunarak hücrelerin üremesini ve çoğalmasını önler. Bu nedenle de kanser hastalarında kemoterapiye destek olarak kullanılmaktadır. Yeşil çay ayrıca beyindeki sinir hücreleri arasındaki iletişimi bozarak alzheimer hastalığına neden olan Amiloid Beta adlı proteinin faaliyetini engeller. Ayrıca yeşil çay içeren kremlerin özellikle kadınlardaki cilt kırışıklıklarına ve güneş lekelerine iyi geldiği kanıtlanmıştır. Her biri yüz yaşından fazla yaşayan Pasifikteki Okinawa Adası yerlileri uzun ömürlü olmalarını yeşil çaya borçludurlar. Yeşil çay tek başına içilebileceği gibi istenirse içine yasemin de katılabilir.
– ZEYTİNYAĞI: Harward Üniversitesinden Dr.Tricopulos “ Amerikalı kadınlar doymuş yağ yerine zeytinyağı tüketselerdi meme kanserine %50 oranında az yakalanırdı ” demektedir. Kanserin en önemli ilacı sayılan suqualen zeytinyağında bol miktarda bulunmaktadır.
– ÇEKİRDEKLİ SİYAH KURU ÜZÜM: Çekirdekli siyah kuru üzümde bulunan Resveratrol adlı antioksidan bilim adamlarınca 21.Yüzyılın en önemli farmakolojik keşfi ve antibiyotik kadar değerli bir madde olarak tanımlanmaktadır. Üzüm çekirdeği E Vitamininden 50, C Vitamininden ise 20 kat daha fazla antioksidan içerir. Resveratrol kırmızı şarap ve pekmezde de bol bulunur.
– CEVİZ: Şekli tıpkı insan beynine benzeyen cevizde bulunan gümüş iyonu alzheimer ve diğer beyin hastalıklarına çok iyi gelir. Beyine en yararlı olan madde gümüş, doğada gümüşü içeren tek bitki de cevizdir. Ayrıca cevizde kalp ve damar hastalıklarına çok iyi gelen Omega yağları bol miktarda bulunur.
– BİTTER ÇİKOLATA: Çikolatanın kakaosunda bulunan antioksidanlar tansiyon ve kalp hastalıklarına çok iyi gelir. Kakao oranı ne kadar fazla ise çikolatının etkisi de o kadar artar. Çikolata ayrıca seretonin adlı hormonun salgılanmasını tetikleyerek insanların mutlu olmasını sağlar. Genelde uzun ömürlü olan pasifikteki kakao cenneti Kuno Adasından, Kanalın inşasında çalışmak üzere Panama’ya giden gençlerde yeterli kakao tüketemediklerinden dolayı kalp ve damar hastalıkları daha sık görülmeye başlamıştır.
Beslenme dışında düzenli check-up, stres kontrolü, kaliteli uyku, diş bakımı ve güneş ışınlarına maruz kalma gibi önlemler de insanların sağlıklı ve uzun bir ömür geçirmelerini sağlar.