Ulukışa coğrafi konumu nedeniyle tarih boyunca başta İpek Yolu olmak üzere tüm kervan ve haç yollarının geçtiği stratejik bir konuma sahip olmuştur. Orta Doğu ve Ön Asya ile Anadolu arasında bir kapı oluşturması itibariyle de çok sayıda milletin sahip olmak istediği bir mevki haline gelmiştir. Tarih boyunca Hititler, Asurlar, Frigler, Persler, Makedonlar, Romalılar, Bizanslılar, Büyük Selçuklular, Anadolu Selçukluları, Araplar, Moğolların uç beyliği İlhanlılar, Karamanoğulları ve son olarak da 1470 yılında Osmanlılar bu geçiş bölgesini ele geçirmişlerdir. Gerek Orta Doğudan Anadoluya gerekse Anadoludan Orta Doğuya yapılan seferlerde hep Ulukışla kapısı kullanılmıştır. Nitekim, Roma İmparatoru Marcus Aurelius Suriye’ye sefere giderken Ulukışla’nın Başmakçı Köyünde konaklamış, ölen karısı Faustina’nın mezarının da bulunduğu bu bölgeye Faustinapolis adını vermiştir. Büyük İskender bizzat ordularıyla birlikte gelerek bu bölgeyi fethetmiştir. Kraliçe Kleopatra’nın Ulukışla’ya bağlı Çiftehan Kaplıcalarında yıkandığı rivayet edilmektedir. Kanuni Sultan Süleyman İran Seferi dönüşünde Ulukışla’dan geçerken bir süre konaklamıştır. Sarıkamış Savaşında cepheye giden ordu birlikleri Yemen’den Ulukışla’ya kadar trenlerle gelmişler ve burada bir süre konakladıktan sonra yaya olarak ya da atlı arabalarla Sarıkamış’a sevk edilmişlerdir. İstiklal Savaşı sırasında AliFuat Paşa komutasında bir Tümen Ulukışla’da Öküz Mehmet Paşa Kervansarayında konaklamıştır. Faruk Nafiz Çamlıbel’in, “ Neden sonra sarsıldı altımda demir yaylar / Gözlerimin önünden geçti kervansaraylar / Gidiyorum gurbeti gönlümde duya duya / Ulukışla yolundan Orta Anadoluya ” dizelerinin de yer aldığı ünlü Han Duvarları Şiirinde de Ulukışla’nın Orta Anadolu’ya açılan bir kapı olduğu belirtilmektedir. Ulu Önder Atatürk Suriye-Filistin Cephesinde görevliyken Mondros Mütarekesinin imzalanması üzerine çağrıldığı İstanbul’a trenle giderken 10 Kasım 1918’de Ulukışla’da bir süre mola vermiştir. Bu arada cepheden getirdiği silahları Öküz Mehmet Paşa hanında saklamış ve bu silahların bir kısmı eşekler ile Niğde’ye gönderilmiş, bir kısmı da kuvvacılara dağıtılarak Pozantı savunmasında kullanılmıştır. Yıllar sonra, İkinci Dünya Savaşı sırasında Cumhurbaşkanı İsmet İnönü her ihtimale karşı Topkapı Sarayı’ndaki peygambere ait kutsal emanetleri Öküz Mehmet Paşa Hanının yanındaki camide saklatarak koruma altına aldırmıştır. Atatürk 5 Kasım 1934’de Çiftehan Kaplıcalarına giderken de Ulukışla Garında mola vermiş ve Ulukışla halkı ile görüşmüştür. Bu olayı rahmetli annem Muzaffer Gökçen bana şöyle anlatmıştı.” Atatürk gelmeden önce tüm Ulukışla halkı en güzel giysilerimizi giyerek istasyonda toplandık. Ben o sırada henüz 12 yaşında idim. Atatürk’ün Belediyeyi ziyaret edebileceği düşünülerek İstasyon ile Belediye Binası arasına halılar serilmişti. Atatürk’ün treni istasyonda durunca büyük bir sevinç ve alkış tufanı koptu. Atatürk pencereden bakarak halkı şapkasıyla selamlıyordu. Ben trene çıkarak kompartımanında Atatürk’e bir buket çiçek sundum. Atatürk benim başımı okşadı ve adımı sordu. Gözlerine yüzümü çevirdim ama bakamadım. Gözleri öylesine büyüleyiciydi ki.”
Ulukışla’nın Ulusal Kurtuluş Savaşımızdaki asıl önemi Pozantı Savunması diye de anılan Fransızlara karşı gösterdikleri şanlı direnişten kaynaklanır. Fransızlar Mondros Mütarekesi sonucu Çukurova’yı işgal etmişler, stratejik öneme sahip toros tünellerini ve geçitlerini ele geçirmek amacıyla da Pozantı’ya kadar gelerek buranın komutasını Binbaşı Mesnil’e vermişlerdir. Binbaşı Mesnil Birinci Dünya Savaşı sırasında Fransa ile Almanya arasında cereyan eden çatışmalarda yer alan, ünlü Verdün Savunmasında başarı kazanmış ve bu nedenle de kendisine Legion D’honneur nişanı verilmiş deneyimli bir komutandır. Ayrıca emrindeki etkin silahlarla donatılmış bin kadar asker de Fransız ordusunun en seçkin askerleri arasında sayılır. Ancak, Atatürk’ün emriyle Onbirinci Tümene bağlanan Tekelioğlu Sinan Bey komutasındaki milis gücü, Adana’daki Fransız Tümeni ile Pozantı’daki Mesnil Birliklerinin arasındaki irtibatı kesmek amacıyla Tekir Bölgesinde sivilleri de silahlandırarak Kavaklı Han civarında iki kez Fransız Birlikleri ile karşılaşmış ve onları geri püskürtmeyi başarmıştır. Böylece Adana’daki Fransız Tümeni ile Pozantı’daki 1000 kişilik Mesnil kuvvetleri arasındaki irtibat kesilmiş, iletişim sadece uçaklarla atılan bildirilerle sağlanmaya çalışılmıştır. İşte bundan sonra iş Ulukışla Kuvvayı Milliye Teşkilatına düşmüştür. Dedem rahmetli Yakup Gökçen, Şevki Alpagut ve Deli İbrahim’in komutasındaki milis güçleri Mesnil komutasındaki Fransız Birliğini ortadan kaldırmak ve Ulukışla yoluyla Orta Anadolu’ya girişlerini önlemek amacıyla çalışmalara başlamışlardır. Rahmetli dedem Yakup Gökçen’den dinlediğim anılarda iki olay ön plana çıkmaktadır. Bunlardan birincisi Şeker Pınarı Baskını ve Mesnil’in eşinin esir alınması diğeri de Kadir Han (Yanık Han)’ da Fransız askerlerinin yakılması olayıdır. Şeker Pınarı baskınını dedem bana şu şekilde anlatmıştır. “ Ulukışla Kuvvayı Milliye Cemiyeti olarak Mesnil komutasındaki askerlerin Şeker Pınarında eğlendikleri haberini aldık. Benim komutanlığını yaptığım bölük de dahil olmak üzere milis güçler gece karanlığında Şeker Pınarını kuşattı. Ben emrimdeki bölükle Şeker Pınarının üstündeki dağlara çıktım. Büyük kayaları aşağıya her an atılacak bir duruma getirdikten sonra beklemeye başladık. Aşağıdan gelen talimat üzerine bütün kayaları benim emrimle aşağıya yuvarladık. Fransız Birliğinde büyük bir panik yaşandı. Etrafa kaçışan askerlerden bir bölümü çevredeki milislerimiz tarafından yakalandı. Fakat silah üstünlüğü bulunan Mesnil kısa zamanda toparlanarak geri çekildi. Ancak karısını baskın yerinde bırakmıştı. Kuvvetlerimiz karısını esir alarak emniyetli bir yere götürdüler. Türkleri canavar olarak gördüğü için çok korkan Bayan Mesnil bizlerin kibar davranışları karşısında mahcup olarak Türkleri takdir ettiğini belirten sözler söyledi” Pozantı Cephesinde Ulukışla’lıların kahramanlaştığı bir başka olay da sonradan Yanık Han adını alan Kadir Hanında Fransız askerlerinin yakılmasıdır. Yine dedem rahmetli Yakup Gökçen’den dinlediğime göre, Kadir Han’da konaklayan Fransız askerleri dedemin de komuta ettiği birlikler tarafından kuşatılır. Fransızlara teslim olmaları için çağrı yapan milis anında şehit edilir. Bunun üzerine habersizce çatıya çıkarılan bir çocuk tarafından bacadan içeriye yanan bir paçavra atılır. Handa yangın çıkması üzerine can havliyle kapı ve pencerelerden dışarı çıkmaya çalışan Fransız askerlerinin bir bölümü öldürülür, bir bölümü de esir alınır.
Bir tarihçi olmadığım için yazdığım yazıda kimi yanlışlar bulunabileceğini baştan kabul ederek affınıza sığınır, Pozantı Savunmasında şehit olan tüm hemşehrilerimi rahmetle anarım.