Kırmızı et sorunu Türkiye’de uzun yıllardan beri var olan bir sorundur. Geçmişte de Belediyeler kırmızı et fiyatları artmaya başlayınca narh yani tavan fiyatı koymuşlar, Devlet de kırmızı et ithal etmiştir. Ne var ki geçen zaman içinde her iki uygulamanın da soruna çözüm getirmediği tam tersine sorunu daha da büyüttüğü anlaşılmıştır. Yani narh konduğunda ya da et ithal edildiğinde bundan en büyük zararı çiğ süt üreticisi görmüş, zarar eden üretici damızlık ineğini kasaba satmış, inek sayısı azalınca besiye alınacak erkek yavru sayısı azalmış, bu da sonuç olarak kırmızı et üretimini düşürmüştür. Et arzı az, talep de fazla olunca ekonominin genel kuralı olan arz-talep dengesi bozulmuş, dolayısıyla da kırmızı et fiyatları yükselmiştir.
Günümüzde de kırmızı et fiyatları artınca Devletin narh yani tavan fiyat kozunu kullandığını görmekteyiz. Yakında kırmızı et de ithal edilirse şaşmamak gerekir. Ancak çıkan haberlere göre narh önleminin tutmadığı, başta bunu kabul eden kasapların karardan caydığı ve tavan fiyatları uygulamadıkları anlaşılmaktadır. Bunun böyle olacağı basit bir maliyet hesabı yapan herkes tarafından biliniyordu. Şimdi önce yetiştirici gözüyle duruma kabaca bir bakalım. Bir besici ortalama dört bin liraya satın aldığı danayı besi dönemi sonunda altı bin liraya satmaktadır. Yani; dana, yem, işçilik, yakıt, veteriner hekim,ilaç ,elektrik, su gibi maliyet unsurlarına ortalama iki bin lira harcamaktadır. Besicinin kasaba sattığı danadan ortalama iki yüz elli kilo karkas (derisi,iç organları ve bacaklarının dizden aşağısı çıkarılmış hayvan) çıkar. Altı bini iki yüz elliye böldüğümüzde yirmi dört eder ki bu günümüzde kasabın besiciden satın aldığı etin kilo fiyattır. Bu durumda besicinin kar etmediği somut bir gerçektir. Çünkü altı bin liraya mal ettiği danasını yine altı bin liraya kasaba satmaktadır. Şimdi de kasap gözüyle konuya yaklaşalım. Kasap besiciden bir kilo karkası satın alırken ödediği bu yirmi dört lira üzerine kemik ve etin yenmeyen kısımlarının firesini, dükkan kirasını, işçi masrafını, elektrik ve su giderlerini, devlete ve belediyeye ödediği vergileri koyacaktır. Bugünkü koşullarda saydığım bu masraflar da ilave edilince kasap besiciden yirmi dört liraya satın aldığı karkas eti en iyimser rakamla otuz altı liraya perakende olarak vatandaşa satabilecektir. İyi de bu arada kasap hiç kar etmeyecek midir? Hadi dört lira da kasabın karını koyalım, bugün için kıyma ya da kuşbaşının kırk liradan aşağıya satılması mümkün değildir. Oysa Bakanlık dana kıymasına otuz iki, dana kuş başına otuz dört lira tavan fiyatı koymuştur. İşte bu nedenle evdeki hesap çarşıya uymamış ve tavan fiyat uygulaması daha başlamadan bitmiştir.
Türkiye’de ki kırmızı et sorununun biri sosyo-ekonomik diğeri de teknik olmak üzere başlıca iki boyutu vardır. Önce sorunun sosyo-ekonomik boyutunu ele alalım. Türkiye nüfusu mülteciler de hesaba katıldığında neredeyse doksan milyonu bulmuştur. Bir de her yıl Ülkemizi ziyaret eden yaklaşık otuz milyon yabancı turist vardır. Buna göre Türkiye her yıl yaklaşık yüz yirmi milyon insanı beslemek durumundadır. Öte yandan Türkiye’de insanların satın alma gücü de göreceli olarak artmaktadır. Bu yoğun kırmızı et talebine karşın arzın yeterli olmadığı açıktır. Türkiye’de koyun ve kuzu eti de dahil yıllık toplam kırmızı et üretimi bir milyon tonu bile bulmamaktadır. Talep fazla arz az olunca da fiyatlar doğal olarak yükselmektedir.
Türkiye’de kırmızı et üretiminin yetersiz oluşunun teknik nedenlerine gelince. Besiciler yıllardan beri materyal olarak Holştayn ve Simental gibi sütçü ırk ineklerin erkek danalarını kullanmaktadırlar. Daha çok melez ırklardan oluşan bu danalar genetik yapıları gereği fazla canlı ağırlık artışı kazanamamaktadırlar. Oysa Şarole, Limusin, Angus gibi yabancı etçi sığır ırklarının erkek danaları yerli ve melez danalara bakınca görece daha fazla günlük canlı ağırlık artışı sağlamaktadırlar. Bu nedenle, beside yabancı etçi ırk sığırların erkek danalarının kullanılması daha ekonomik olmaktadır.
Çözüm aslında fazla karmaşık değildir. Öncelikle kırmızı et yerine şu anda ithalatı mümkün olan yabancı etçi sığır ırklarının erkek danalarının Türkiye’ye getirilip besi materyali olarak kullanılması kısa vadede kırmızı et üretimini artıracaktır. Orta vadede ise yurt dışından ithal edilecek etçi sığır ırkından boğaların dondurulmuş spermaları ile özellikle Simental ırkı ineklerin tohumlanarak daha fazla canlı ağırlık artışı sağlayan erkek besi danalarının çoğaltılması hedeflenebilir. Uzun vadede yapılacak iş ise genetik çalışmalarla geliştirilecek Türkiye’ye özgü etçi bir sığır ırkının kilo alma yeteneği yüksek erkek danalarının beside kullanılmasını sağlamaktır.

Değerli hocam,
Soruna iki boyutu ile bakmak gerektiği görüşündeyim.
1- Besicilerin durumu
Ülkemizde besihanelerde kapasite kullanım oranı % 65 civarında. Bunun an önemli nedeni piyasaya olan güvensizlik, istikrarsızlık, piyasa argümanlarının attığı kazıklar (pazar sorunu).
özetle açıklamak gerekirse;
a) AB nin yüz yıl önce uygulamaya koyduğu taban/hedef fiyat ve kamu güvencesi ülkemizde hala başlamadı.
b) Borsaların hiçbir fonksiyonu bulunmamaktadır. Bu da besicilerin özellikle doğu, güney doğu ve iç anadolunun bazı bölgelerinde besici ile canbazları karşı karşıya getirmekte ve çoğu besici sermayeyi kediye yüklemektedir. Biliniz ki özellikle doğu anadoluda sermayesini evladına devreden işletme sayısı bir elin parmaklarını geçmemekte.
c) Ülkemizdeki besihane modelleri ile dünyadakiler birbiri ile uyuşmamaktadır. Bizde genellikle büyük yerleşim yerleri yakınlarında ve tarımsal üretimden yoksun dört duvardan ibaret yapılara besi işletmesi denilmekte. Bu da tabiatıyla tüm besi girdilerinin dışardan temin edilmesini gerektirmekte olduğundan maliyetlerin yüksek olmasına sebep olmakta. Bu tercih devletimizin geçmiş yıllara dayalı ve halen uygulanmakta olan teşvik biçim ve yöntemlerinden ileri gelmiştir. Oysa Ankara’nın doğusu bomboş tarımsal ve hayvancılık alanları ile dolu. Ülkemizin besicilik modelini değiştirmesi ve projelendirmesi gerekir.
d) Piyasa argümanları: Hocam bu ülkenin her bölgesi aynı piyasa argümanlarına sahip değil. batı bölgelerindeki arz ve talep kriterleri ne yazık ki değer bölgelerde bulunmamakta. Bu konuda daha önce EBK ve SEK argüman olabilmekteydiler. Simdi her iki görevde ESK ya verilmiş durumda. ama bu argümanları gereği gibi kullanamamakta. özelleştirilen işletmelerin bir kaçı dışında tümü kapatıldı. Haliyle talep de yaratılamaz oldu. EBK nın toplam kırmızı et üretiminin % 10 lara varan kısmını işlediği dönemlerde verdiği fiyatlar taban fiyatı işlemi görür ve üretici için garanti olurdu.
2- Piyasa:
Kırmızı et piyasasını yönlendiren ve bundan önemli derecede faydalanan bir azınlık grup var. Bunlar 2010 da da piyasayı bu gün gibi kızıştırdılar ve ithalat kapısını açtırdılar. Ülkemize giren kırmızı etler vergisi dahil türkiyedeki piyasa fiyatlarının 1/3 ü maliyetinin bile altındaydı. Peki piyasa bundan etkilenip kırmızı et fiyatları düştü mü. Hayır. Ama yüzlerce besici iflas ederek sektöre veda etti,
ülkemizin kırmızı et açığının karşılanması için bir miktar ithalat yapılması normal olabilir. ama gümrük vergileri iç piyasa fiyatlarını bozmayacak şekilde ayarlanmak koşuluyla. Besicilerin iflas etmelerini önleyecek şekilde.
Yukarıdaki önerilerinizin tümüne katılıyorum. Çala kalem yazdım. Affola.
Saygılar
Şahin Bozdoğan